Bugün köşeyi kültür turizmi kaptı!
Hep yakınıyoruz “şu yıkılıyor, bu yok ediliyor” diye! Her yıkılan, yok edilenle yaşama sevincimiz tükeniyor. Oysa, umudunu yitirmeyen insanlar da var çevremizde. Yaşamlarımıza yeni güzellikler katmayı sürdürüyorlar. Onların çabalarını görmemiz, alkışlamamız gerek. Yaşamı güzelleştirenlerin başında sanat ve kültür var elbette.
Örneğin, Ankara her ne kadar yıllar önce Yalçın Küçük hocamızın dediği gibi “Moğol istilasına uğramış” olsa da kültürel açıdan hâlâ doyurucu etkinlikler sunuyor. Ülkenin her köşesinden geleceklere bugün bile benzersiz kültür deneyimleri yaşatabiliyor.
Bu yazıda Ankara’ya bir haftasonu kültür sanat gezisi yapacak olanlara birkaç seçenek anımsatmak istiyorum.
Elbette, Cumhuriyet’le özdeşleşmiş Ankara’ya düzenlenen gezilerin olmazsa olmaz durağı Anıtkabir’dir. Bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olan ilk Meclis binası, Cumhuriyet Müzesi olan 2. Meclis binası kente ruhunu veren yerler olmanın ötesinde mimarlık tarihi açısından da görülecek yapılar… Bana kalsaydı, “Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet ve Ankara” konulu bir gezi düzenler, bu geziye kente 36 km uzaklıktaki Alagöz Karargah Müzesi ile Malıköy İstasyon Müzesi’ni de katardım ama ne yazık ki bir buçuk yıl önce gittiğimde Malıköy’ün sessizce talan edilmiş olduğunu gördüm. (Büyük bir olasılıkla buradaki nesneler bir takım özel müzelere kaçırılmıştı.)
Bilinen Ankara gezilerinin içerdiği duraklardan birinin Anadolu Medeniyetleri Müzesi olması kaçınılmaz. Dünya müzeleri içinde saygın bir yeri olan bu müzenin ortaya çıkışına ilişkin ilginç öyküyü başka bir yazıya saklamak gerek.
İlk kez Ankara’ya gelenler bu saydığım müzelerle Ankara Kalesi’ne kesinlikle uğrarlar, uğramalılar.
***
Bu yazıda kültür gezisi için önermek istediklerim ise daha az bilinen, belki de Ankara’yı bilmeyenlerin hiç duymadıkları yerler- umudunu yitirmeyenlerin yarattıkları, şehre yakın tarihlerde kattıkları değerler…
Yine müzelerle başlamak isterim: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin yanından tırmanılan yokuşun tepesindeki Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi bunlardan ilki… Üç tarihsel konut yapısının nasıl çağdaş bir müzeye dönüştüğünü, minik objelerin nasıl ilgi çekici bir biçimde sergilenebileceğini görmek; örneğin, Romalıların günlük yaşamını eğlenerek öğrenmek; Türkiye’de böyle bir müzenin varlığından, böyle bir müzeyi kurmaya kalkışan bir iş adamının olmasından gurur duymak; kısaca “mutlu olmak” için görmek gerekir bu müzeyi. Hem mimarlık açısından, hem müzecilik açısından tüm ayrıntılarıyla da ilginç olan bu kültür değeri Ankara’ya 2015 yılında katıldı. İnşaat yüksek mühendisi Yüksel Erimtan kurduğu inşaat şirketiyle özellikle yurtdışında başarılar elde etmiş; özel ilgi alanına giren tarihi eserlerin ve kültür varlıklarının korunması için önce 1996’da Kültür Varlıkları Koleksiyoncular Derneği’ni kurmuştu. 2009 yılında oluşturulan Yüksel Erimtan Kültür ve Sanat Vakfı’yla hem ülkemizin kültür varlıklarının tanıtılmasına, hem de ülkede kültür ve sanat bilincinin gelişmesine katkı yapmayı amaçlamış; altı yıl sonra bu müzeyi ortaya çıkarmıştı. Müze, her Salı akşamı oda müziği konserlerine ev sahipliği etmesini de kurucusunun müzik sevgisine borçlu…
Erimtan Müzesi’nden sonra Altındağ Belediyesi’ne doğru inince, belediye binasının arkasındaki eski Ankara evlerinden birinde görülmeye değer bir başka müze var: Gökyay Vakfı Satranç Müzesi… Mobilya tasarım ve üretimi yapan Ankaralı bir şirketin ortaklarından olan Akın Gökyay, satrancın hızlı düşünmeye ve doğru karar almaya, olaylara farklı bakış açılarıyla yaklaşmaya yardımcı olduğunu anlatıyor. Atatürk, İnönü, Demirel gibi devlet adamlarının da satranç oynadıklarını anımsatıyor. Gökyay’ın satranç koleksiyonu 2012’de Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş. O günden bugüne koleksiyonundaki takımların sayısı daha da artmış: şu anda Müze’de 100’ü aşkın ülkeden gelen 600’ün üstünde satranç takımı konularına göre sınıflandırılmış. Her birinin ziyaretçilere anlatacağı ayrı bir öykü var: kimi tarihsel bir olayı anlatıyor; kimi Madagaskar’dan Şili’ye, Fransa’dan Türkmenistan’a dek farklı ülkelerin kültürel özelliklerine ilişkin bilgi veriyor... Satranç Müzesi de zaman zaman oda müziği konserlerine sahne oluyor.
Bu yazıda kültür gezisi için önermek istediklerim ise daha az bilinen, belki de Ankara’yı bilmeyenlerin hiç duymadıkları yerler- umudunu yitirmeyenlerin yarattıkları, şehre yakın tarihlerde kattıkları değerler…
Ankara’ya düzenlenen bir kültür gezisinde kesinlikle uğranması gereken bir başka özel müze ise Mustafa Ayaz Müzesi… Çağdaş resim sanatımızda özgün bir yeri olan Mustafa Ayaz, Trabzon’un bir köyünde doğmuş; Erzurum Pulur Köy Enstitüsü’nde yeteneğini keşfeden öğretmenlerinin özendirmesiyle Çapa Öğretmen Okulu’nun sınavlarına girmiş. Resim öğretmeni olduktan sonra yaşamını resimden kazanmış. Yalnızca resimden kazandığı parayla yapmış bu müzeyi. Yedi katlı müze binasının tasarımı da sanatçıya ait; bu nedenle binanın kendi de görülmeye değer. 2007’de açılarak Ankara’ya değer katan bu müzenin ilk üç katında sanatçının farklı dönemlerinden yapıtlar sergileniyor. Bina içinde çeşitli sanatçıların sergilerinin yer aldığı bir galeri ile resim, heykel ve seramik atelyelerinden başka Mustafa Ayaz’ın kendi çalışma alanları bulunuyor. Bu Müze de öncekiler gibi benzersiz hediyelik eşya seçenekleri sunuyor gezginlere.
Ankara’nın bilinen çekim merkezlerinden biri, Vehbi Koç’un ilk çalıştığı mekân olan- Kanunî’nin damadı şu ünlü Rüstem Paşa’nın vakfına bağlı- neredeyse 500 yıllık Çengelhan’daki Rahmi M. Koç Müzesi…
Hepsi bu mu? Elbette değil! Ankara’ya düzenlenecek kültür sanat turları, demiryolları motor yapım ve tamir atelyelerinden çağdaş sanat müzesine başarıyla dönüştürülen Cermodern’i neden içermesin? Ya Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun Türk Ocağı olarak tasarladığı ama şimdi Zonaro’dan Abidin Dino’ya nice ressamın yapıtının sergilendiği Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi?
Mehmet Akif Ersoy Müzesi ile parkını atlayabilir mi bir kültür gezisi? Onun için, ben Ankara’ya kültür sanat gezisine gelecek olsam, bütün bunları sınırlı zamanda Japon turistler gibi hızlıca fotoğraf çekerek dolaşmaktansa farklı başlıklar altında birkaç geziye katılmayı yeğlerdim.
Benzersiz Tabiat Tarihi Müzesi’ni saymıyorum… Onu bilim ağırlıklı bir gezi kapsamında düşünmeli… Burada sayılacakların eksiği olur, fazlası olmaz.
***
Ankara’ya düzenlenen bir kültür gezisinin gece programı da önemli: 1933’de Sergi Evi olarak yapılıp 1948’de Opera’ya dönüştürülen yapı henüz ayaktayken, orada Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından bir bale ya da opera izlemeden gidilir mi?... Her ne kadar ödenekleri sınırlandırılması vb sıkıntılar çekiyor olsa da sağlam atılan temeller üzerinde duran bu kurumun sahnelediği her yapıt dünya ölçütlerinde değerlendirilebilecek nitelikte... Bu kurumun çalışanları, gösteri sonunda “İyi ki varlar! İyi ki onları izledim!” duygusunu yaşatır.
"Taşa gönülden bir şey koymazsan, heykel olmaz; yapıya tarihin içinden bakmazsan, eser olmaz" dediği dilden dile dolaşan Mimar Kemalettin’in koca bir parseli kaplayan güzelim Evkaf Apartmanı Ankara’ya gelmiş kültür gezginleri için bir sürpriz barındırır içinde. Bu yapının altındaki Küçük Tiyatro denilen küçük mücevheri görmek, orada Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan bir oyun izlemek nasıl varsıllaştırır insanı! Kısa bir kültür gezisi için Ankara’ya gelenlere ne hoş bir ikram olur bu!
Mimar Kemalettin Müzesi’ni unutmuyoruz elbette. Belki de “Ankara’da Mimarlık” konulu ayrı bir gezi düşünülebilir, Gazi Üniversitesi yerleşkesindeki Mimar Kemalettin Müzesi de o kapsamda gezilebilir… Ayrıca, sanırım, “Türkiye’de Bauhaus” denince Ankara gelir akla. Evet, “Ankara’da Mimarlık” ilginç bir gezi konusu bence… Bu arada, konser salonu, opera binası ve modern sanat müzesinin ortasında yumurta biçimli yarım kalmış bir yapı da gözden kaçmayacaktır. Bu yapının hüzün veren öyküsü de anlatılmalı gezginlere. *
***
Ankara’ya kültür sanat gezisi için gelip topu topu iki gece kalacakların işi zor: Opera, bale, tiyatro, konser… En iyisi gece programı seçmeli olsun: Konserler arasında da seçim yapmak gerekebilir; çünkü Ankara’da hafta sonları hâlâ belli bir düzeyi koruyan, ülkemizin ilk senfonik orkestrası olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserleriyle 1993 doğumlu genç ama yetkin Bilkent Senfoni Orkestrası’nın konserleri, bazan da eski Ankara Devlet Konservatuarı’nı içine alan Hacettepe Üniversitesi’nin Senfoni Orkestrası’nın konseri çakışabilir. Gezginler hangisine giderlerse gitsinler, düş kırıklığına uğramayacaklardır.
Sanat kültür konulu bir gezide yemek konusu –hele gezenler Türk’se- hiç göz ardı edilmemeli! Batı Avrupalı turist elde sandviçle akşama dek gezer ama bizimkiler hemen huysuzlanmaya başlar: Yukarıda adı geçen tüm müzelerin farklı özellikleri olan kafeleri var. Yemek için de elbette seçenek çok; ama Ankara dışından gelenlere bu şehirde yaşayanların hep taze balık yediklerini, Ankara’ya Karadeniz’le Akdeniz’den günlük balık geldiğini, çok sayıda balık lokantası olduğunu söyleyip şaşırtabiliriz.
Keşke “serbest zaman”a ayrılacak saatleri olsa da Kızılay’da öğrencilerin gittiği “kafe”lere, “pub”lara gidebilse, kitapçılara girip çıkabilse Ankara gezginleri…
Umarım, bu yazı seyahat acenteleri için esinlendirici olur.
* Yapımına 1997’de başlanmıştı. Ankara Kalesi ile Anıtkabir aksı üzerinde, 150 bin metre kareden daha geniş bir alanda yer alan bu bina önemli bir sanat merkezi olacaktı. Tamamlansaydı eğer, biri senfonik müzik, öteki oda müziği için iki konser salonu içerecekti. 2000’lerde bir ara yapım çalışmaları hızlansa da son birkaç yıldır çürümeye bırakıldı. Bu duruma karşı çıkmak için Internet üzerinden bir imza kampanyası bile başlatılmadı. Oysa, yine yumurtamsı bir biçimi olan, Çin’in başkentindeki -bugün görenlerde hayranlık uyandıran- Büyük Ulusal Çin Tiyatrosu’nun yapımı 1999’da başlamış, 2007’de bitmişti.