Zaman mı hızlandı nedir? Kısa sürede sanat ortamımızdan o kadar kayıplar üst üste geldi ki... Daha birisinin acısı geçmeden yeni bir haberle sarsılmak diye buna denir galiba.
Usüldendir. Her ölüm geride kalanlar için bir iç hesaplaşmasının kapılarını açar. Artık hiç bir şey duymayan o kişinin yaşamıyla kesişen yönler anımsanır. Cami avlusunun o soğuk taş masası üzerinde uzanan varlığı çevresinde dolanan düşünceler sonucu değiştirmeyecektir. Değişmeyen ritüellerin eşliğinde başlayan yolculuk o bilindik adrese doğru yola çıkarılır.
Bu kez Mehmet Uzel uğurlandı. 28 Ağustos 2016 Pazar yaşamını yitirmişti. Pazartesi son yolculuğuna çıkarken yanındaydık. 1953 yılında bitirdiği Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nde Refik Epikman’ın öğrencisi olmuştu. Uzun yıllar yurdun değişik yerlerinde resim öğretmenliği yaptı. Aynı süreçte sanatla olan bağlarını asla koparmadı. Yurt içi ve dışında değişik etkinliklere katıldı, resimleri sergilendi.
Eğer sanatçıları yaşadıkları yerlerle aralarında bir bağ kurarak değerlendirmek gerekirse Uzel için Ankara’nın ressamı diye nitelemek gerekecek. Ama konuları bir bölgeye bağlı olmadı asla. Yalın fırça vuruşlarını rahat hareketler eşliğinde yapmayı yeğledi. Rahat ve geniş lekeler.
Evet, sanatçı en çok leke düzeninde yapıtlarını kurguladı. Kimi kez tek figürler, bir kedi ve sokak görünümleri en çok sevdiği konuların başında geliyor. Sıcak ve soğuk renk grileriyle yapılanan düzenlemeleri biraz da mistik bir hava taşır. Bu anlamda sanatçının kişiliğiyle örtüşen bir yan sayılabilir bir bu özellik. Çünkü Ankara’da yaşamasına karşın fazla ortalıkta görünmeyi sevmeyen bir kişiliğe sahipti. Kimi zaman düşler dünyasında gezinircesine konulara daldığı olurdu. Birçok kez konuşmalarımızda anlattıklarını düşününce şimdi daha iyi anlıyorum bunu.
90 yaşında aramızdan ayrılmasına karşın, her ölümün erken olduğunu biliyoruz. Sanat ortamının, en çok da Ankara çevresinin bir rengi daha soldu.