Çok bilinen tanımı ile gençlik, bir toplumun en dinamik unsurudur. En çok kullanılan tanımlamayla da toplumların geleceği ve umududur.
Bu nedenle dünyanın her yerinde, her ülkenin ve ulusun kendi ulusal bakış açıları içinde kendi eğitim-öğretim planlamaları ve toplumsal idealleri arasında GENÇLİK kesimi önemli bir yer tutar. Başka bir açıdan da gençlik gibi bir ulusal kaygıları olan, bunu çeşitli düşünce ve eylem planlamaları içinde yaşama geçirebilen-gerçekleştirebilen toplumlar günlerini ve geleceklerini güvenli olarak görürler. Geleceği oluşturan en önemli gücün gençliği olduğu bilinci yeterince gelişmeyen, çeşitli düşünce ve amaç anaforları içinde bocalayan ve çağdaş yaklaşımlarla ulusal sorumluluk duygusu yaratamayan toplumlarda radikal unsurların bu aktif gücü kendi amaçları doğrultusunda gizli-açık hesaplar içinde kullanma çabaları yoğun olarak görülür. Zamanın ne getireceği ya da götüreceği konusunda belirsizlikler, toplumsal dengesizlikler, kendilerine sunulamayan beklentilerin yarattığı yıkımlar, negatif tavırlar geliştirmeye ve radikal unsurların kışkırtmalarına en açık atmosferleri yaratır.
Bunda gençliğin yaşam deneyimlerinin sınırlı olmasının; hilesiz-hurdasız-duygu yüklü iç dünyalarının, atak, devingen, sürekli arayış içinde bulunmalarının önemli rolü vardır. Sevgi ile yaklaşımları anında benimseyen, ikiyüzlü bukalemunlukları-riyakârlıkları düşünmeden, doğru adına kendilerine sunulanları içtenlikle kabullenebilen yapıları nedeniyle yaşadıkları hayal kırıklıklarını çoğu zaman ağır bedellerle ödemek zorunda kalan bir dinamik güç. Kendilerini, yüreklerini özgürce ortaya koymada her zaman baskın unsur olarak gördükleri toplumsal sınırlılıklara, bunun nedeni saydıkları yetişkinlere “karşı duruş” duygusu içindedirler. Bu çok doğal seyrin her kademedeki eğitimcilerce, toplumu yönlendiren güçlerce iyi analiz edilmesi gerekir. Çağdaş ölçütler içinde yapılabilecek dengeli, tutarlı ve “değer verir ve değer bilir” eğitim-öğretim planlamaları ve çok yönlü kazanımlar dizgesi, bu değerli gücün olumlu yönlendirmelerle aktif hale getirilmesini sağlar. Tutarlı bir ekonomi politik, akıllı bir uluslararası politika, tutarlı bir ulusal eğitim, herkesi kapsayacak spor, kültür ve sanat alanları gençleri olumlu tavırlara yönlendirmede kendilerini ifade etmede ve özgüven içinde kimliklerini geliştirmede önemli rol oynayacaktır.
Şu konu net olarak ortaya konmalıdır: Gençliğin farklı karakterlerde ve farklı beklentilerde tekil birey olarak “KENDİSİ” olabilmesini sağlayacak, “BEN KİMİM, VARLIK NEDENİM NEDİR” sorgulamalarına karşı yanıt aramalarına fırsat yaratacak her etkinlik gençliğin yaşam alanlarında önemli bir yer tutacak hale getirilmelidir.
Bu sorgulamaların yokluğu gençliğin yeni modeller arama, yoksa yaratma; yaratılan ve kendilerine sunulan modelleri idol haline getirme eğilimleri ve yönelimleri kaçınılmaz olacaktır. Kuşkusuz bu konuda yetişkinlerin çeşitli çıkar ilişkileri içinde ya da dengesiz gelgitlerle yarattıkları idollerin ya da idol saptırmalarının önemli etkisi vardır. Son otuz yıl içinde salt bu yönden gençlerimizin ne kadar çok sahte idol peşine yönlendirildiğini görmek gerekmektedir.
Eğitim sistemimizin 1950’lerden başlayarak gençliğin temel gereksinimlerini yeterince okuyamadığı ya da okumak istemediği bir yörüngede oluşturulmuştur. Bu nedenle her eğitim aşamasında verilen eğitimin gençliğimizin KİMLİK sorgulamalarına yeterince yanıt veremediği bir gerçektir. Politikalarını “Küçük Amerika olma” ve “her mahallede bir milyoner yaratma” aşağılık duygusu üzerine kuran bir siyasal erkin ulusal kimlik ve ulusal bilinç yaratmada aciz kalması kaçınılmazdı. İkilem içinde kalan toplumların ilerlemesi ve çağı yakalaması mümkün değildir. Bilimle doğma arasında, çağdaş kültürle Arap-Acem kültürü arasında tutarlı bir duruş ortaya koyamayan bir toplumun bütün organizması ile bocalaması ve kargaşa yaşaması kaçınmazdı.
Bugün toplumsal eleştiri alanları olan siyasal-ekonomik ve kültürel konuların temelinde hep bu ikilemin getirdiği sorgulama eksikliği ya da dengeli bilincin bulunmaması yatmaktadır.
Gençliğin sorularına ve sorunlarına nasıl bir yaklaşım söz konusu olmalıdır?
Gençliğimize hangi idoller sunulmaktadır?
Gençliğe örnek teşkil edecek siyasal, sosyal, ekonomik örneklerin vicdani ve ahlaki durumu nedir?
Gençliğimizin kendisini sorgulayacağı, kendisini ve iç dünyasını ortaya koyabileceği, yaptığı her işte onurla ve güvenle “BENiM” diyebileceği ifade-etkinlik alanlarına ne kadar fırsat yaratılmaktadır?
Gençliğe ve onun dinamizmine ne kadar güven duyulmakta ne kadar yetki ve sorumluluk verilmektedir?
Gençliğin kendine, toplumuna, ülkesine, siyasal ve sosyal sistemlerine güveni, en önemlisi geleceğine güveni yeterince sağlanabilmekte midir?
Ulusal bilinç, aidiyet bilinci, onun onur duymasına neden olacak doygunluğu sağlayabiliyor mu?
Yaşamın ‘’ne alacağım düşüncesinden çok; ben bu yaşama, bu topluma ne*neler katacağım, katabilirim’’ düşüncesine odaklanması gerektiği ne derecede özümlenebilmektedir?
Bu sorulara ne gibi yanıtlar verilebilmektedir, kısaca değinmek gerekir:
Gençliğin çok yönlü sorunları gibi evrensel ve ulusal bir yaklaşım yerine gençliği kendi arka bahçesi gibi görme; kendi politik emir komuta zincirinin emirberi olarak algılama hastalığının devamı olan dar görüşlü, küçük hesaplı, kirli politikalar.
Ulusal kazanımlarının kahramanlarını her fırsatta gözden düşürmek için sunulan sahte Batıdan-Doğudan-Güneyden-Kuzeyden idoller: Efendiler, şeyhler, şıhlar, seyitler. Acem ve Arap kültürü ürünleri.
Bugün istenen ve gençliğe sunulan gençlik tipi de güncel örneklerde kendini göstermektedir. “Her mahallede bir milyoner yaratma” ideali ile yola düşenlerin mirasçıları olarak ortaya çıkanların gençlikten bekledikleri; küçük hesaplar, bin bir çeşit ayak oyunları içinde yüzen ve dini-imanı para-pul olan; bu amaçla izlenecek “her yolun mubah” olduğuna inanan ve inandırılan, 20 yaşlarında holding sahibi olma hayalleri içinde krizler geçiren bir gençlik tipi.
Kendisi olmak yerine başkalarının maskesi, başkalarının kimliği altında yer alan, sürekli başkalarının suflörlüğünü yapan,
Düşüncesi ile tavırları ile yaşama bakış açısı ile kalıplaşmış, kemikleşmiş şartlanmalarla körü körüne itaat zinciri içinde eli kolu bağlanan-bağlanmak istenen,
Aklıyla-yaratıcılığıyla, dinamizmi ile harekete geçmesin diye çağ dışı motiflerle sürekli korkutulan, uyutulan ve bu nedenle verilenlerle yetinen-yetinmesi amaçlanan,
Birlik ve güç içinde olmasın diye sürekli bölünen, parçalanan, kutuplara çekilen, birbirine kuşku içinde bakması beklenen.
Sevgi-saygı diye diye ulusal değerlerden soğutulan-soğutulmak istenen.
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” sözünü temel ilke haline getirmek isteyen ve devleti, devlet kurumlarını soymayı; ona buna peşkeş çekmeyi marifet sayan,
“Bir koyup, bin kazanmayı” ahlaki bir değer olarak gören ve çocuklarını bu amaçla yetiştirmekten gurur duyan,
Yetki, sorumluluk, bol kazanç kavramlarını sadece kendi çocukları ve yakınları için geçerli sayan ve diğerlerini potansiyel suç makinesi olarak gören.
Ülke sorunlarına sahip çıkan, uluslararası dünyaya geniş bir açıdan bakmak isteyen, çok yönlü, çok açılımlı, dünü-günü ve yarını sorgulama bilinci gelişmiş; çağdaş dünyanın onurlu bireyleri olma çabasında, çok insancıl ve yaratıcı bir gençlik bugün için yurtseverlerin dışında kimsenin umurunda değil.
Çağdaş gençlik hareketlerinin de zorunlu bir sonucu olarak bu sorulara tutarlı ve sağlıklı yanıtlar verilemediğinde ortaya çıkan ve çıkacak olan sonuçlar kaçınılmazdır:
Devlet erkine ve yetişkinlere karşı kuşku içinde bakmak,
Kendi beklentilerine yanıt veremeyen devlet erkine, aileye, kurum ve kuruluşlara ve geniş anlamıyla toplumsal erke karşı vandal bir tutum içinde olmak.
Bu güzel ülke yerine başka ülkelerde yaşamak isteğinin yaygınlaşması.
“Gençliğimiz neden kendisi olmak varken başkaları olmak, başkalarının maskeleri ya da kimlikleri arkasında gizlenmek ihtiyacını hissediyor” sorusunun yanıtlarının mutlaka çok iyi araştırılması, bilinmesi ve bunun bütün yönleri ile gençlerimize anlatılması gerekiyor.
Yıllardır kazandığımız eğitim deneylerimiz göstermiştir ki sorunlar ve var olan patolojik durum net bir şekilde anlatıldığı takdirde gençlerimizin kendi kendilerini sorgulayabildikleri, neden-niçin sorularına yanıtlar arayabildikleri ve olumlu sonuçlara gidebildikleri görülmüştür.
Özellikle son yirmi yılda siyasal oyunların, oyuncağı haline gelen toplumsal değer yargılarındaki olumsuz değişimlerin temel dayanağı olarak;
Kendi çıkarını düşünen,
Toplumsal sorunlara ilgi duymayan,
Kısa sürede her ne pahasına olursa olsun; trilyonlar ve holdingler sahibi olabilmenin,
Vahşi kapitalizmin bütün acımasızlığını yaşamın her alanına uygulamanın,
Politik eğilimlerde bütün etik değerlerin yok edilmesinin,
Varoş kültürüne ve dizi öykünmeciliğine teslim olmanın,
Sevgi, saygı, ahde vefa denen, vefa duygusunun yok edilmesinin,
Yabancı hayranlığının, kendini hor görmenin ve kendine güvensizliğin,
Doğudan-batıdan, kuzeyden-güneyden dalga dalga esen kültür emperyalizminin tutsağı haline gelmenin; kendi tarihini-kültürünü yok saymanın,
Sanatın, sporun, kültürün bütün olumsuz yanları ile ilgilenmenin,
İnsanları, kendine, aklına, beynine, inançlarına, yaratıcılığına değil; başka güçlere, başka odaklara sığınma ihtiyacı hissetmeye mahkûm hale getirmenin,
Gününü gün etmenin ve yaşamın köpük yanlarını önemsemenin ön plana çıktığı bir dünya görüşü egemen olmaya başlamıştır.
Bu çarkın dışında kalanların çeşitli şekillerde baskılar altında tutulmasının yarattığı ve gelecekte daha çok yaratacağı psiko-patolojik yıkımların ne gibi olumsuzluklar meydana getireceği iyi düşünülmelidir.
Bu nedenle özellikle gençlerimize sesleniyoruz:
Sizler için hazırlanan bütün tuzakların farkına varınız. Yalansız, dolansız, hilesiz, hurdasız yüreğinizle; pırıl pırıl aklınız ve fidan gibi varlığınızla geleceği biçimlendirecek, anlamlandıracak, bu ülkenin yüzünü güldürecek tek umudumuz olduğunuzu unutmayınız.
Kendinizi alnı açık, başı dik, yürekli gençler olarak donanımlı hale getiriniz.
Size sunulan seçeneklerden kimliğinizi, iç cevherlerinizi ortaya koyabileceğiniz özellikle sanat alanından mutlaka yararlanınız. Şiir, öykü, tiyatro, müzik, resim, heykel, seramik gibi sizi mutlaka ilgilendirecek bir alanda kendinizi ifada etmenin yollarını arayınız.
Çünkü bu alanlar kuşkusuz, insanlığınızı hissettirecek, içinde yaşadığınız topluma ve içinde yaşadığınız doğaya başka gözlerle bakmanızı; insan sevginizi, yurt ve ulus sevginizi pekiştirecek, duygu zenginliği sağlayacak imkânlar sunacaktır sizlere.
Paranın-pulun gelip geçiciliğini, insani değerlerin yüceliğini anlamanın ve insan olmanın onurunu yaşamanın yolu bu tür etkinliklerle anlam kazanır.
Şiirleriniz yayınlansın, müziğiniz dillerde dolaşsın, resimleriniz, heykelleriniz sergi salonlarında, müzelerde yer alsın, geleceğe ve sonsuza yaşasın.
Bir insanın sürdürdüğü meslek yaşamı ne olursa olsun. Sanat dallarından biri ile ilgilenmelidir. Çünkü bu zengin ilgi alanı, kişinin mesleki yaşamına artı değerler katan, meslek yaşamının tekdüzeliğini anlamlandıran, daha geniş boyutuyla sanat yaşamının özgünlüğünü, araştırıcılığını ve yaratıcılığını kendi alanına taşıyabilmesine çeşitli fırsatlar yaratan bir görev üstlenir.
Günümüzde ulusal ve uluslar arası şirketler, holdingler insan kaynakları programları içinde eleman istihdamında bir konuya çok önem vermektedirler. Kendi meslek alanına sıkışıp kalmış, çeşitli kaynaklardan beslenmeyen, insanları ve dünyayı at gözlüğü ile gören, vizyonu sınırlı, insan ilişkileri tıkız elemanlar yerine; alanına hakim olduğu kadar, atak, girişken, vizyonu geniş, dünyayı geniş perspektiften algılayıp sorgulayabilen, sanatı, sporu, edebiyatı ilgi alanına alarak yaşamının ayrılmaz parçası haline getirebilen elemanları aramaktadırlar.
Unutulmamalıdır ki çok çeşitli kaynaklardan beslenen insanların dünyayı algılama biçimleri de ona göre zenginlik kazanır.
Sanatı bir okyanusa benzetir kimi düşünürler: Çeşitli nehirlerin, ırmakların bin bir bölgeden, dağlardan, ormanlardan, yer altı ve yer üstü kaynaklardan taşıyıp getirdikleri sularla beslenen bir okyanusa. “Bu okyanusa girin, yıkanın, yunun, arının” derler.
Bütün gençlerimize, pırıl pırıl gençlerimiz; geleceğimiz, ideallerimiz, umudumuz olan gençlerimize böyle bir yaşam yakışır.
Prof. Hasan Pekmezci
1 Ekim 2021, Anamur