Bugün köşeyi şiir kaptı. Müziğe sevdalanmış bir şiir bu.
Şiir üzerine yapılmış beste ne çoktur, ama besteye yazılan şiir öyle çok değil.
Abdülkadir Paksoy’un “öte-beri” kitabının ilk üç şiiri besteler üzerine yazılmış: ilki Debussy’nin Noktürn’ünü dinlerken yazdığı “Gündönümü”; ikincisi “5. Senfonisi’nin esiniyle Beethoven’a” adadığı “Çiçekleri Ölümsüzlüğün”… Üçüncüsü ise köşemize konuk geldi:
Anımsama
31 Ağustos sabahı TRT III’ten dinlediğim Joseph Haydn’ın
“1 numaralı Do majör Keman Konçertosu” için
Susun lütfen
Lütfen susun
Ötelerin sesi geliyor
Anımsıyorum bu sesi
unutulmuş bir patikada
rüzgarda sürüklenen bir yaprak
söylüyor güzelliğin gizini
Kıpırdıyor
içimde yine
başlama isteği
her şeye yeniden
yada terk etmek
ansızın her şeyi
Aşk değilse
nedir bu
dolaşıyor elim ayağım
uçup giden bir fısıltıyla
Haydi
Haydn’la
birlikte yudumla
sevinç ve kederi
Dalıp gitmişken
gümüşlenen kavaklara
sabah yelinde
Abdülkadir Paksoy’un bu şiirini anımsamak, Haydn’ın 1 numaralı do majör keman konçertosunu dinlememize de, seslendirmemize de boyut katmaz mı?
Ya büyük Nazım’ın J.S.Bach’ın müziğini anlatan dizeleri…?
Bestecinin en gözde yapıtlarından biri üzerine yazdığı şiiri, bir bakıma, “Bach’ın şiiri” diye de düşünebiliriz. Şiir “Sebastian Bah’ın 1 numaralı Do minör Konçertosu” adını taşıyor.
“Bir numaralı…? Ne konçertosu?” gibi sorular sorabiliriz. Ancak, Bach’ın özgün yapıtlarının pek çoğunun yitmiş olduğunu anımsarız.
Bu noktada aklıma çocukken okuduğum Mendelssohn’un yaşamını anlatan bir roman geliyor. Bu üstün yetenekli müzisyen, J.S. Bach’ın unutulmaya yüz tutmuş müziğinin yeniden gün ışığına çıkmasını sağlamıştı. Romandan aklımda kalan -şimdi pek de inandırıcı gelmeyen- bir bölümde, Mendelssohn’un ailesinden biri (belki karısı), kasaptan alışveriş yapar. Eve gelen etin sarıldığı paket kağıdında özgün bir nota yazımı olduğunu anlayan besteci şaşkına döner. Hemen eti satan kasaba gider. Meğer J. S. Bach’ın ölümünden yıllar sonra yoksulluğa düşen ailesi onun bestelerini yazdığı nota defterlerini kağıt değerine kasaba satmıştır. Mendelssohn, kasapta bulduğu bütün notaları alır.
Öykü güzel! O kitapta anlatılan yaşam öyküsünden (!) anımsadığım tek bölüm olduğuna göre epeyi de etkili! Ama gerçek mi? Orası su götürür. Doğrusunu bilse bilse Ahmet Makal öğretmenimiz bilir.
Bizimse, karınca kaderince bilebildiğimiz şu: Johann Sebastian Bach’ın eserlerinin çoğunun özgün biçimleri yitip gitmiş. Klavsen için iki do minör konçertosunun ise eserlerin özgün biçimi olmayıp bestecinin sonradan klavsen için yazdığı biçimi (“transkripsiyonu”) olduğu görüşü yaygın… BWV 1060 ve 1062 sıra numarası verilen do minör konçertolarından ilkinin yani birincisinin, bestecinin daha önce iki keman için yazdığı re minör konçertonun “transkripsiyon”u olduğunu düşünen Bach uzmanları var. Bu yapıtın sonradan iki keman ya da keman ve obua için yeniden özgün haline dönüştürülmüş biçimlerini daha sık duyuyoruz.
Bütün bu açıklamalar neden? Koca Nazım’ın eserin ne konçertosu olduğunu yazmaması bunları bilmekten kaynaklanıyor, demek için… “İster iki klavsenle yaylılardan, ister çifte keman ya da keman- obua konçertosu olarak dinleyin, fark etmez; beste, bana şunları düşündürdü” demiş oluyor şairimiz:
“Güz sabahı üzüm bağında
sıra sıra, boğum boğum kütüklerin tekrarı,
kütüklerde salkımların,
salkımlarda tanelerin,
tanelerde aydınlığın.
Geceleyin çok büyük, çok beyaz evde
her birinde ayrı ışık
pencerelerin tekrarı.
Yağan bütün yağmurların tekrarı,
toprağa, ağaca, denize,
elime, yüzüme, gözüme
ve camda ezilen damlalar
Günlerimin tekrarı,
birbirine benzeyen,
benzemeyen günlerimin.
Örülen örgüdeki tekrar,
yıldızlı gökyüzündeki tekrar,
ve bütün dillerde “seni seviyorum”un tekrarı,
ve yapraklarda ağacın tekrarı,
ve bir ölüm döşeğinde acısı tez biten yaşamanın.
Yağan kardaki tekrar,
incecikten yağan karda,
lapa lapa yağan karda,
buram buram yağan karda,
esen tipide savrularak
ve yolumu kesen kardaki tekrar.
Çocuklar koşuyor avluda,
avluda koşuyor çocuklar,
ihtiyar bir kadın geçiyor sokaktan,
sokaktan ihtiyar bir kadın geçiyor,
geçiyor sokaktan ihtiyar bir kadın.
Geceleyin çok büyük, çok beyaz evde
her birinde ayrı ışık
pencerelerin tekrarı.
Salkımlarda tanelerin,
Tanelerde aydınlığın.
Yürümek iyiye, haklıya, doğruya
dövüşmek yolunda, iyinin, haklının, doğrunun
zaptetmek iyiyi, haklıyı, doğruyu.
Sessiz gözyaşın ve gülümsemen, gülüm,
hıçkırıkların ve kahkahan gülüm,
pırıl pırıl beyaz dişli kahkahanın tekrarı.
Güz sabahı üzüm bağında
sıra sıra, boğum boğum kütüklerin tekrarı
kütüklerde salkımların
salkımlarda tanelerin
tanelerde aydınlığın
aydınlıkta yüreğimin.
Tekrardaki mucize, gülüm,
tekrarın tekrarsızlığı…”
Besteciler hep yaşayacak, onları yorumlayanlarla dinleyenler oldukça…
Şairler hep yaşayacak, onları okuyanlar oldukça…