Eskiden sanat merkezi İstanbul değil Ankara'ydı. Bu benim dediğim seksenli yıllara kadar hemen hemen böyleydi. Resim satışları yok denecek gibiydi ama olsun.. Opera, Büyük Tiyatro... Hep Ankara'daydı. İstanbul'a opera çok sonraları geldi.
Bunları hep eski ve aslen İstanbullu biri olarak söylüyorum. İstanbul derken bu kentin kalbi Beyoğlu'na değinmemek olmaz. Bakırköylüyüm; Beyoğlu'na inerken en iyi kıyafetlerimizi giyerdik. İstiklal caddesinde herkes bakımlı ve kıyafetli gezerdi. Sanki bir gece davetinde gibi gezilirdi. Sessiz, gürültüsüz, vakur...
'Beyoğlu'nda Bir Gün' adlı Alp Yavuz'un Galeri Arda'daki sergisini (şehit mustafa doğan sok. 84/A yıldızevler çankaya ankara 0312 4387275 www.ardasanatgalerisi.com; 23 şubat- 8 mart 2016) gezerken hep bunları düşündüm. Altmışlı yılların ikinci yarısında ben de Beyoğlu'nda yaşamıştım; Asmalı Mescit, sonra Boğazkesen. Çok gençtim (yirmidört yaşlarında galiba) ama boyuma bakmadan bir talebe yetiştirmiş ve İstiklal Caddesinde, Belediyenin galerisinde bir resim sergisi açtırmıştım.
Alp Yavuz da Beyoğlu taraflarında yaşıyormuş. İstiklal Caddesinin tüm yaşantısını kırmızı tramvaylarıyla, sokak müzisyenleriyle vs vermiş. Geçmişi yeniden yaşadım. Salı akşamlarının taze ve sıcak uskumru dolması getirten şarküterisini andım. Yemediyseniz mutlaka ama mutlaka uskumru dolması yapanı ama iyi yapanını bulup yiyin. Yoksa bu dünyadan eksik gidersiniz.
Komşum Nurol Sanat Galerisinde (Güneş sok. 06540 Güvenevler; tlf.:312-4868670) Cer Modern'de geçen hafta açılan Tayvanlı sanatçı Yahong Chang sergisinin küratörlüğünü yapan dostumuz Attila Güllü'nün hararetli tavsiyesini de referans alarak yine Tayvanlı bir sanatçı olan Kuo Hsin-İ'nin 1mart günü açılışı yapılan suluboya sergisine gittim. Çok ilginç bir sergiydi. Neden derseniz tablolar suluboya değil de yağlıboya gibi...Hem de suluboyada alışık olmadığımız büyük boyutlu resimler. Zaten 'hiç böyle suluboya görmediniz' söylemi de serginin ana özelliğiydi.
Tayvan'ın Ankara'daki resmi misyonunun da katkısıyla gerçekleşen sergideki tablolarda daha çok nilüfer çiçeklerinin durgun suda nazlı salınışları dikkatimi çekti. Çok güzeldi. Nilüferler Asya'da özel öneme sahip.. Çünkü Budizmin baş sembollerinden biri. Brahman lotus çiçeği içerisinde doğmuş. Aslında nilüfer ile lotus arasında bir nüans var. Nilüfer su yüzeyinde gezinirken lotus daha geniş yapraklı ve daha uzun boyuyla suyun üzerine çıkar. Neyse biz her ikisine de nilüfer diyoruz. Bu çiçek 'BİR'i simgeler. Kök ve çiçek aynıdır. Kök pis dip sularından yukarılara uzanarak çıkar ve güzel ve safiyeti temsil eden bir çiçek olur. Budist felsefeye göre çirkin ve güzel, pis ve temiz, zengin ve yoksul, geçmiş, şimdi ve gelecek tektir; birdir. İnsanlar da günahkar (pis) doğarlar sonra nefslerini yenerek güzel saf bir çiçek olurlar. Lotus sanki bu dünyada değil de başka bir frekansta saflık cennetinde yaşamaktadır. Rikkat (raşeyle (titreme) karışık incelik, naziklik) dolu Asya gönlü bu çiçeği her zaman her yerde görür; mabetlerde 'lotus oturuş' şeklinde heykellerini yapar; bu oturuşla meditasyon yapar.
Tayvan'ın mutfağı da sıcak yemekleriyle serginin garnitürü oldu. Bir Çinli zatla tanıştım; sohbet ettik. Araya başka birileri falan girdi. Neden sonra kendisine tekrar rastladığımda kaldığım yerden devam edeyim dedim. 'Sizinle tanıştık mı?' dedi. Hey Allah; Çinliler ne kadar da birbirlerine benziyorlar! Mahçup oldum.
Bu yıl Tayvan'ın Ankara'da sanat atılım yılı mı oluyor acaba? Devamı da gelsin tabii. Tayvan'la ekonomik ve kültür alışverişimiz gelişme göstermeli. Tayvan'ın bu girişimlerini kutluyorum.
Gözde Sanat galerisinde (Portakal Çiçeği Vadisi, Kuzgun sok. A. ayrancı; tlf.312-442 1131) Şule Özbahar ve Ramazan Tilki'nin sergilerine gelelim. 2-30 mart 2016 tarihleri arasında düzenlenen sergide Ramazan Tilki'nin heykellerini; Şule Özbahar'ın da resimlerini izledik.
Şule Özbahar da rüyalarını başarıyla resmeden bir sanatçı dostumuz. 'Rüyalarını' tabirini kullanıyorum çünkü fantezi dünyası çok geniş olan sanatçıların temelinde genelde rüyaları da vardır. Özellikle Özbahar'ın balık motifleri ağırlık çekiyor. Rüyada balık görmek şans, kısmet ve berekete işaret eder; Şule'ye gıpta ediyorum; ben hiç balık gördüğümü anımsamıyorum. Yazık. Sanatçımızın kalemle yaptığı figürler de hayli ilginç ve başarılı. Akrilik tablolarında yer yer kabartmalar görüyoruz. Bunları tuvale tüpten sıkıyor ve üzerilerini boyuyor. Böyle de bir teknik geliştirmiş.
Ramazan Tilki'nin heykelleri mermer, ağaç.. gibi malzemelerden. Her türlü malzemeyi kullanabilen usta bir sanatçıyla karşılaşmaktan mutluluk duyduk. İlginç figürleri ilgiyle izleniyor.
STILLIFE Sanat Galerisinde (Yıldızevler mah.Tagore cad.Şehit Mustafa Doğan sok. 41/C Yıldız, Çankaya; 312-4410145) Azamat Kuliev'in resim ve Umut Devrim Can'ın heykel sergisini (4-16 mart 2016) ziyaret ettim. Galeri sahibi Şükran Demirok bu sezona galerisini yenileyerek girmiş. Yeni bir konsept, yeni bir düzenleme. Çok güzel olmuş. Tam bir sanat galerisi.
Azamat Kuliev Rus asıllı bir sanatçı.1963 doğumlu Sanatçı St. Petersburg Rypin Devlet Sanat Akademisinden mezun. Epey yıllardır Türkiye'de yaşıyor. Sanatçı bir aileden gelme. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde de öğretim görevlisi olarak çalışmış. Resimleri modern realist tarzda diyebiliriz. Geleneksel Rus sanatının parfümünü de ayrıca koklayabiliyoruz. Keyifli resimler.Nasıl olmasın... Özellikle nü tabloları... Çıplak ve yalnız kadınlar. Neden yalnızlar? Umduklarını bulamadıklarından mı; beklentilerden vazgeçtiklerinden mi; topluma uyamadıkları yahut toplumun onlara uyamadığından mı; yahut Charles Bukowski vari bir içe kapanma mı; insanlar o kadar sıkıcı ve aynı ki farklı ve ilginç bir kişiye rastlamak çok çok zor. Bağırıyor, çağırıyor, yiyor içiyor, küfür ediyor, kendilerini de kandırarak yaşıyormuş gibi yapıyorlar. Hiç arkadaş edinemedim. Yalnızım. Kendimi klasik müzikle avutuyorum... Mealinde konuşuyor bizim Charles. Ama bu arada Fu kulağıma fısıldıyor, 'Yok yav bu kadınlar şımarıklıklarından böyle!'... Yok be canım, bu lotus yalnızlığı...
Umut Devrim Can da 1973 doğumlu kaliteli bir sanatçı. Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünden mezun. Ülkenin değişik yerlerinde anıt çalışmaları mevcut. Sergide özgün yapıtlarını zevkle izledik.
Gelelim Portakal Çiçeği Sanat Kolonisi'nin (www.portakalcicegi.org) 5 mart 2016 günü açılan “Passport Art Grup Sergisi” başlıklı muhteşem resim sergisine. Yine bir karma sergi. Yine ben diyeyim yüz, siz deyin yüz ne kelime; ressamın eserleri. Dolayısıyla tüm sanatçıların isimlerini zikretmek burada olanaksız. Farklı temalar, farklı ekoller, farklı tarzlar, farklı yetenekler. Bu mekânda düzenlenen sergiler açılışlarında her zaman çok kalabalık oluyor. Bir nedeni katılan sanatçıların sayısı diğeri de popüler bir mekan olması. Başka nedenler var ise ben bilmiyorum. Açılışın sonuna gelindiği yanıp sönen ışıklardan anlaşıldığından herkesler gitti derken yukarı teras katına bir nevi 'cocktail prolongee' (uzatmalı kokteyl) katılmak üzere nazik bir davet aldım. Otuzbirinci katta asansörden iniyorsun başka bir asansöre aktarmayla otuzüçe çıkıyorsun; Loş ışıklar...Müzik..Tam bir gece kulübü havası, canlı müzik; yanısıra kaliteli DJ'lerin kaliteli seçkileri. İki de asma kat var bu terasın üzerinde. Oralara da tahta merdivenlerden çıkıyorsun. Aşağıdaki atmosfer aynen bu katlarda da devam ediyor. Aslında ne kadar güzel, dört dörtlük bir resim atölyesi olur burası. Eksi dört katı (bodrum) da sayarsan bu bina kırk katlı olmakla Ankara'nın en yükseği oluyor. Helikopterde gider gibi Ankara'nın üzerinde geziniyoruz. Fena değilmiş aslında Ankara. Kaliteli müziğin zarif eşliğinde zamanla hafiften danslar da başladı. En hızlılar tabii gençler (kızlar) oldu. Hele hafif şarkvari dokundurmalı tınılarla...
Ben daha önce bu dört katlı bodrumu gezmiştim. Labirent gibi. Çıkış kapsını kaybetmemek için belime ip bağlasaymışım; ama sora sora Bağdat bile bulunurmuş. En az bin tablo gördüm diyebilirim. Öylesine zengin bir koleksiyon. Sanata verdiği katkı ve değer bakımından Portakal Çiçeği Kolonisini canı yürekten bin kere kutluyorum. Devamını çoook diliyorum.
monad balkan, 8 mart 2016 ankara