Cer Modern’de Bedri Rahmi’nin (1911-1975) tüm yaşamını kapsayan retrospektif sergisi açıldı. Sergi 7 nisan - 30 temmuz 2017 arası gezilebiliyor.
Her zamanki gibi Gar tarafından arabamı sürdüm. Sağdan Cer Modern’in olduğu sapağa girdim. Gitiim gittim; bilenler bilir Cer Modern orada solda bir yerdedir. Tam Adliyenin arka tarafına düşer. Adliyede işi olanlar daha önceleri Cer Modern’in parkına da arabalarını bırakırlardı. Park ücreti de ödemezlerdi. Çünkü Adliye parkı paralıydı. Sonraları Cer Modern parkingde de bayağı bir ücret alınmaya başladı. Böylece Adliye parkingine girişte ödeme yapmaktan kurtulanlara karşı bir önlem alınmış oldu. Ama sırf Cer Modern’e gelenler de bu ücreti ödemeye başlamış oldu. Mağduriyet doğdu. Bu sıkıntılar üzerine sanırım sergi ve diğer etkinlik açılışlarında uygulanmak üzere bu ücret alınması uygulaması kaldırıldı.
Neyse Cern Modern’in kapısına geldiğimde taştan kocaman bir blokla karşılaştım. Nerdeyse çarpacaktım. Giriş o blokla kapanmış. Kapıdaki görevli yolun ikiye ayrıldığını birinin Cer Modern için diğerinin de Adliye için ayrıldığını söyledi. Etrafıma arabalar birikti. Manevra yapıp yoldan dönmek için uğraştığımda ter içerisinde kaldığımı fark ettim. Herhalde tansiyonda da bir iki dizyem yükselme olmuştur. Yolların ayrılmasıyla sanırım bu ücret problemi çözülmüş oldu. Çünkü kapıdaki görevli sanırım sizin Cer Moderne mi yoksa Adliyeye mi geldiğinizi kontrol ediyor. Bunlar benim kişisel varsayımlarım, gözlemlerim. Yanlışım varsa giderilsin.
Cer Modern’in son zamanlarda elinde olmayan nedenlerle karşılaştığı sorunları olduğunu hasbıhallerim sırasında şöyle bir öğrendim. Kolay gelsin, ne diyeyim. Kendileri iyi niyetle çalışıyorlar. Devam etsinler. Sanatın kalelerinden biriler çünkü.
Bedri Rahmi ekolü ayrı bir ekoldür. Onun rahle-i tedrisinden geçenler ayrı değerlendirilirler. O ekolün hastaları vardır, tiryakileri vardır. Müdavimleri (gediklileri) vardır. Bu belli kuralları olan, stili, tarzı olan bir ekol müdür? Hayır. Bunun böyle olmadığını zaten bu sergide görüyoruz. Ustamız, sanat yaşamı boyunca çeşitli tarzlarda oynaşmış. Lekeci, dekoratif, naif, figüratif, kübik, soyut … vs.; mozaik, heykel, hat, baskı, seramik, vitray, serigrafi, litografi, duvar resimleri, yazmacılık … Fakat sanat görüşü, talebe yetiştirme tarzı, yaşam biçimi, fikirleri, kısaca yüksek sanat kişiliği başlı başına bir tarz ve ekol. Klas…
Tabii koskoca bir sanat yaşamının sığamayacağı iç içe salonlarda geziniyoruz; sığdığı kadar işte. Gezimize, gitar,flüt ve kemandan oluşan hoş bir tro da eşlik ediyor. Sergi son derece bilgili, ustaca hazırlanmış, düzenlenmiş. Sergi öncesi konuşmalar yapıldı. Talebelerinden İbrahim Örs ve Hanefi Yeter bu serginin küratörlüğünü yapmışlar.
Eyüboğlu, ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973) gibi edebiyatçı yanı da olan bir sanatçıydı. Sabahattin Eyüboğlu’nu özellikle Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat’la birlikte geliştirdikleri ‘mavi yolculuk’ konseptiyle tanıyoruz. Bu yönde eserler vermişlerdir. Anadolu uygarlıklarının bizim uygarlıklarımız olduğu konusunda mavi mavi güneşli tekneler üzerinde hülyalar kurarak hümanist aydınlar olarak edebiyatımızda ve fikir hayatımızda ayrı bir yer edinmişlerdir. Ruhları şad olsun.
‘Mavi Yolculuk’ artık sadece turistik yat gezileriyle anılır oldu. Nerede o eski Anadolu uygarlıkları; bizim olan uygarlıklar? Yatlarda rakı, balık, roka mı oldular? Gökova koyları falan; giderek betonlaşıyor; maviye kafa tutuyor. Bu güzel insanlar mai teknelerine binerek afakta (ufuklarda) kayboldular. Ne kadar köşe bucak arasam da ufuklarda izlerine rastlamadım. Zaten her ufka vardığımda elimden kaçıp taaa uzaklara kaçan ufuklar. Nasıl elime geçsin ki!
Sabahattin Eyüboğlu; Melih Cevdet Anday, Orhan Veli, Nurullah Ataç ile birlikte ünlü ‘tercüme’ dergisini çıkartmıştır. Bu dergi, Cumhuriyetin kadro harekatı ve seferberliği gibi, kültür seferberliği harekatı alanında önemli hizmetler görmüştür. Dünya literatüründen hikayeler, makaleler, şiirler… vs bu dergide yayınlanmaktaydı. Bir sayfada eserin orijinali, karşı sayfada Türkçe tercümesi yer alırdı. Cumhuriyet bu kültür hizmetleriyle Türk halkının bir nevi Türk rönesansı yaşamasına vesile olmuştur. Nasıl ki Rönesans eski Grek filozoflarının eserlerinin tercümesiyle başlamışsa evrensel fikir ve literatürün dilimize kazandırılması de benzer işlevi görmüştür. Annem ile babamın vaktiyle biriktirdikleri bu Tercüme dergisi elime geçtiğinde pek çoğunu okumuş ve ciltlettirmiştim. Halen kütüphanemde siyah cilt kapakları içerisinde haşmetle durmaktalar.
Bedri Rahmi’nin şair olduğunu da biliyoruz. Ünlü ‘karadut’ şiiri özellikle ‘çatalkaram çingenem’ seslenişinin yankısıyla bugüne dek maviliklerde dalga dalga sahile yüzmektedir. Şair, bu şiiri eşi ressam Eren Eyüboğlu’nun (1912-1988) da bulunduğu bir mecliste okuduğunda gözlerinden akan yaşlar da bilinir. Bir sırdır…
Bedri Rahmi’nin feyiz aldığı sanatçılar, İbrahim Çallı, Ziya Güran, Ahmet Haşim (estetik), Leopold Levy, Andre Loth… Etkisinde kaldığı ressamlar, Chagalle, Matisse, özellikle de Dufy. Ancak Sanatçımız bütün etkilerden sıyrılarak ancak hepsini de içselleştirip hazmettikten sonra kendi yolunda gitmiş. Özellikle Anadolu halk sanatı kendisini bayağı cezbetmiş. Halı, kilim desenleri, halk öyküleri, deyişleri onu derinden etkilemiş ve bunları kendi ruh süzgecinden geçirerek kendine özgü orijinal, nakışçı stilli eserler ortaya çıkarmıştır. Bu onun yerel ile evrensel arasında bir köprü görevi görmesine de yol açmıştır. Böylece Anadolu halk sanatına evrensellik kazandırmıştır.
Resimlerinde özellikle ışık öğesine ayrı bir önem vermiş ve ışıksız bir resmin eser sayılamayabileceğini söylemiştir. Evet ışık hınzır bir yaratıktır. Bir görünür bir kaybolur. Olmadık yerlerden sızar gelir karşımızda durur. Kaçmasına meydan vermeden onu hemen oracıkta yakalamalıdır sanatçı.
Tüm sahne oyunlarında ışık oyunları olmazsa olmazdır. Hiç başka efekt olmadan sırf ışığın dansıyla geceniz cennetlenebilir. Biz sanatçılar da cennetin yapıtaşlarıyız.
Bedri Rahmi bu sergisiyle karşımıza şimdiye dek hiç görülmemiş, sergilenmemiş eserleriyle de çıkıyor. Bu eserlere ilk kez göz değiyor. Gözlerim hem ışıklarını aldı hem de geriye yansıttı. Işıkban olduk…159 kadar eser ve 300 kadar da çeşitli objeler…
‘Sevmek
Güzel meslek
Ama zor
Can dayanıyor
Dayanmasına
Ama yürek
Gitti gidecek’
İşte serginin ismine kaynak olan şiiri de bu…
Monad Balkan
18 nisan 2017, Ankara