Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi (Kennedy cad. no.4 Kavaklıdere Ankara; 2- 16 mayıs 2014) salonlarında Hacı Demirci’nin ‘Kapadokya Coşkusu’ adını verdiği sergisini izledik. Gerçekten coşku; vahşi doğanın coşkusu. Demirci bunu çok derinden yaşamış ki o amansız coşkuyu bize de dokunduruyor.
Kapadokya'dan yaz - kış manzaraları. Büyükçe ebat resimler. Doğayı genelde dingin severiz. Karşısına geçerek bir kadeh şarap ya da demli nefis bir çayın aracılığıyla gövdemize sindirmeye yani içimize almayı, bizden bir parça olmasını isteriz. Şiirsel damarlarımız kabarır. Vahşi doğadan ise tası tarağı toplayıp kaçmaya bakarız. Hacı Demirci özgür ve cesur. Vahşi doğayı vahşi bir atı dizginleyip zaptürapt altına alma gibi bir işe soyunmuş. Ve resimlerinde enstantane olarak hapsetmiş. Ama bu hapislik doğanın vahşiliğinin bir sonraki azgınlık merasimini de huşu içerisinde bize de duyuruyor.
***
Kamuran Ak seramik sergisi Galeri Soyut’daydı (2-15 mayıs 2014; Tagore cad. Şehit Mustafa Doğan sok.82/A-B Yıldız Çankaya Ankara 06550;0312- 4388670; [email protected]). Sergisinin adı ‘Ateşte Doğuş; Simurg’. ‘Her yapıtımla yeniden doğuyorum’ diyor. Doğrudur insan ürünleriyle büyüyor. Her bir eser’ insanı kamil’ olma yolunda atılmış bir adım daha oluyor. Ürün ille de bir sanat ve zenaat eseri olmaz. Örnek davranış biçimleri de bir üründür. Tarz’lar üründür. İnsanlara yol gösterirler.
Simurg efsanesini anımsayalım; böylece bir yaradılış sırrının daha metaforunu çözmüş gibi olacağız.
Simurg adında bir kuşlar kralı varmış. Kaf dağındaki bilgi ağacının dallarında yaşamını sürdürür kuşların anlaşmazlıklarında, yaşamsal gereksinimlerinde kalkar gelir sorun neyse halleder dönermiş. Öyle bir zaman gelmiş ki Simurg görünmez, gelmez olmuş. Kuşlar da o zaman’bari biz Simurg’a kendimiz gidelim’ deyip kalkıp yola koyulmuşlar.
Bu çok zor bir yolculukmuş. Dünyevi takıntılarından kurtulamayan kuş cinsleri birer birer sürüyü terk etmiş. Kimisine ise yolculuk zor gelmiş kaybolmuşlar. Sonunda ‘yokluk’ vadisine ulaşabilen kuşlar bir de bakmışlar ki kendilerinden başka kuşKaf dağının tepesinde yok. Yani kendileri meğerse Simurg’muş. Çünkü yokluk vadisinde yok olup yani bir anlamda yanarak kendi farkındalıklarını, bilgeliklerini, esas varoluşlarını bulmuşlar. Geride bıraktıkları dünyevi takıntılar, dünyevi varlıkları yanıp kül olmuş; kendileri özlerine dönmüş, ‘bilge hiçlik’ haline dönüşmüşler. Esas metamorfoz da bu işte.
Simurg kelimesi zaten otuz kuş demekmiş. Si ‘otuz’, murg da ‘kuş’ anlamında.
Kamuran Ak seramik eserlerinde Simurg kuşunu canlandırmış. Simurg, Batı aleminde Phoenix olarak bilinir; bizde ‘Zümrüdi Anka’ denir. Macarlar gibi Türki akrabalıklı kavimler de ‘Tuğrul’ derler. Sanatçı iki tip ürün vermiş. Biri kabartma türünde; ancak Simurglar kafalarını ve bazen de yarı gövdelerini kabartmadan çıkarıyor bize kadar uzanıyorlar. Diğer tür ise küçük heykeller şeklinde.
Konuşuyoruz; Simurgların pençelerindeki tırnakları hurma çekirdeklerinden yaptım’ diyor. Küçükken hurma çekirdeklerini yontup şekil verirlermiş; oradan esinlenmiş. Hayret ben bu çekirdeklerin yontulunca böyle sedef gibi şeylerin ortaya çıkacağını kesin tahmin edemezdim. İyi işçilik, iyi fantezi, iyi ustalık…. Kendisini kutlarız.