Muhammed Ali
Muhammed Ali Clay öldü. Ve bir yıldız kaydı. 'Bütün Zamanların en Büyüğü' olarak adlandırılan ağır siklet boks şampiyonu. Çok şey yazıldı. Özgürlük abidesi, mazlumların koruyucusu, adam gibi adam, örnek müslüman... vs.
Muhammed Ali benim yaşıtım. Onu keyifle ve heyecanla izleyenlerin arasında oldum hep. Herkes gibi... Hep ama hep herkesi yensin istedim; herkes gibi. Arada bir iki yenilgisine çok çok üzüldüm.
Bu kitlesel ortak bir duygu. Pek çok örneklerine rastladığımız, yaşadığımız duygular.
Neden böyle?
Çünkü, insanlık olarak hakikate muhtacız. Bir sabit noktayı referans alarak ona göre hayatımızı anlamlandırabiliyoruz ancak. Sabit noktalar olmayınca boşlukta sallanıyoruz. İnsanoğlu hayatı, evreni anlamlı bulmak istiyor. Ki kendi varlığı da bir anlam kazansın.
Oysa her şey gelişigüzeldir. Einstein 'Tanrı zar atmaz' demiştir. Ama başta Heisenberg'in 'belirsizlik ilkesi' olmak üzere kuantum fiziği tüm anlamları iptal etti. Einstein bu tehlikeyi baştan gördüğü için kuantuma önceleri karşı çıktı. Tanrının sabitliğine başvurdu.
Evet, evren ve olaylar zihnimize göre gelişir. Hele herkesin ortak olduğu bir zihin durumu varsa olaylar daha da çabuk gelişir. Bu niçin böyledir? Çünkü her şey gelişigüzel dağınık haldedir. Zihnimizin tıpkı bir kuyumcu, zenaatkar gibi bu şeyleri yani malzemeleri kullanarak yaratmaya geçmesi vardır. Yaratılan şey anlamdır; 'bize göre anlam'. Çünkü belli modellere göre olanları anlam sayarız. Zihnimizde anlam olarak şekillendirdiğimiz bir tasarımı somut hale getirmemiz anlamın dışa vurumu olur. Rahatlarız.
Zihnimizde anlam şablonları yaratmazsak evreni, yaşamı, dolayısıyla kendimizi anlamsız hissederiz; biz buna dayanamayız.
'Değişmeyen şey değişimdir' söylemi ünlü bir söylemdir. Bir yerde doğrudur. Değişim, sabitin yani mutlakın karşıtıdır. Evren mutlakı sevmez. Çünkü mutlak demek hareketin durması yani evrenin durması demektir. Evren de her yaratık gibi kendisini koruma içgüdüsüne sahiptir; Mutlak'a asla ve kat'a izin vermez.
Ne var ki son analizde 'değişmeyen şey değişim' demekle de aslında bir başka mutlakı tanımlamış oluyoruz. Çünkü değişmeyen bir şey mutlaktır. Değişim kavramını mutlaklaştırmış oluyoruz. Böylece evrenin kendisinin bir çıkmazına ulaşmış oluyoruz. Evren değişmeyi bıraktığı an düşecektir. Değişmeyi bırakmaz ise bu kez mutlaklaşacak, bunun sonucunda yine düşecektir. İki ucu pislikli değnek!
Evren kendi çıkmazını bizim sırtımıza yüklemekte ve kendisi adına sürekli anlam aramamıza neden olmaktadır. Biz de son analizde evrenin bir parçası olduğumuza göre kendimiz evren olarak kendi çıkmazımızı çözmeye çalışan yaratıklar olmuş bulunuyoruz.
Anlamlar; sabit, değişmeyen örnekler, modeller vs referans alınarak oluşturulurlar. Çünkü zihnimiz boşlukta yüzer gezer olduğu için bir yere takılmak durumundadır. Değişmeyen mutlaklar; tüm zamanların en büyükleri örneğin; boksör (Muhammed Ali), futbolcu (Pele), tenor (Caruso), tenissçi (Borg), balerin (Pavlova), balet (Polunin mi, Nuriyev mi?), film (Eisenstein'ın Potemkin Zırhlısı), piyanist (Chopin mi, Lizst mi?), violonist (Paganini) vs...
Futbolda da takım fanatikliğinin altında yatan bir gerçek de budur. Bir takımın mutlak olabileceğine inanır ve o takımın hep yenmesini, dolayısıyla bir mutlak'ı, kendi bir anlamımızı yakalamak isteriz.
İşte geçenlerde değişene karşı direnen demir yumruk öldü. Evrenin belleğine kazılmıştı zaten.
Ben onu evren denen oyuna son vermek üzere mutlaklık yolunda 'kelebek gibi uçan arı gibi sokan' bir kahraman olarak görüyorum. Onu heyecanla izleyen, tutan destekleyen bizler de birer kahraman sayılırız.
DİLEK CEBECİ
Dilek Cebeci isimsiz kahramanlardandır. İsimsiz dediğime bakmayın ismi aslında büyüktür; kalblerde yer etmiştir. İsimsizliği maddi manevi hiç bir şey beklemeden sanat yaşamının bir neferi olmaya soyunmasında yatar. O Bodrum'un sanat fatihidir. Aslında Zonguldak kökenli (Zonguldak aşığıydı) bir Bodrumludur. Bodrum'un sanat çevreleri onun her sanat etkinliğinde elinde fotoğraf makinesiyle koşuşturduğunu bilirler. Onun katılmadığı bir etkinlik 'yok hükmündedir.'
İşadamı olan Cebeci, Bodrum Gümbet'deki ofisinin yanıbaşında Defne Sanat Galerisini açarak sanat meftunluğunu pekiştirdi. Güzel sergiler açmaya koyuldu.
Verdiği sanat haberleri, sanat yazıları, çektiği fotolarla Bodrum sanat hayatına öncülük etti. Belki de Bodrum'un sanatla da anılmasında en etkili isimlerden biri oldu. Katkısı büyüktür. Bu koşturmacılığını gönlünden gelen dürtülerle yaptı. Eli kanda dahi olsa hemen hiçbir etkinliği kaçırmadı diyebiliriz.
Gönlü bol, çelebi, dürüstlükte birinci, yapayı yok bir davranış bütünlüğü, samimi duruşuyla insanları sarıveren kaynaşma duygusuna yol açışı...
Evet bu insanı genç denecek bir yaşta, hiç umulmadık bir şekilde aniden kaybettik. Bodrum'un başı sağ olsun. Eksikliği giderilemeyecek.
Bodrum'un efsane kişileri vardır. Halikarnas Balıkçısı, Çiku'su; daha şu anda aklıma gelmeyen kucak dolusu kişileri. Cebeci de bu kervana katılanlardan.
Sözün kısası Cebeci, Bodrum'un mutlak'larından. Bir referans noktası. Artık Dilek Cebeci referans alınarak sanat yaşamı değerlendirilecek bu mavi sularda. Sıcaktan yerlere kadar meyveleri sarkan muz ağaçlarında. Sarı güneşin tenleri bronzlaştırdığı uzun kumsallarda; ormanlarının yangınlarında...
Bodrum'un rüzgarı aniden çıkagelir. Tüm sahil- i-deryayı yalar geçer. 'Ay gidiyor batmaya, selam da söylen Fatma'ya...' türküsü belki de bu rüzgarlarla düğün rakslarında bir sürreel mehtap ritüeli içerisinde binlerce yıl öncesinin Karya uygarlığının efelerle anlaşması sonucu ortaya çıkan deli bir, ne bileyim ben, bir çılgınlıktır.
Bodrum büyülü bir beldedir. Yakınından uzağından geçilmemesi gerekir. Bu tıpkı güzellikleri dillere destan eşsiz Siren Kızlarının 'Siren Şarkılarından' hipnotize olarak, akılları başlarından alınarak, kayalık adalara çarparak parçalanan gemilerin kahramanlarının o adacıklardan bir daha ayrılamamaları gibi bir duruma benzer. Bodrum'a uğrayan bir daha ayrılamaz. Parçalanır kalır.
Yazımızın kahramanı Dilek Cebeci de Zonguldak'tan kalkıp şöyle bir uğradığı Bodrum'dan bir daha ayrılamamış. Ani vefatı da geçtiğimiz günlerde bu efsunlu sürreel masal dünyasında oldu. Bodrum'da (Bitez'de) defnedildi.
Ortakent'in selvileri... Siren Kızları gibi çeker insanı kendine. Lübnan selvileri gibi. En güzel selviler Ortakent'dedir... Bitez'in komşusu, can dostu...
monad balkan, 18 haziran 2016 ankara