Şule Özbahar hepimize 'Şah' çekiyor bilmem mat da ediyor mu? Sergisinin adı 'Şah Mat'! Bodrum'un mavi göğüne yakın bir tepede (ama panoramik manzaralı tepeden mai denizin de görüldüğü; hatta karşısında kahve yahut şarap keyfine varıldığı) bir bulutumsu ortam. Bazılarının iddiasına göre Bodrum'un en güzel yeri.
Bu tepede sahibinin de iddiasına göre dünyada halen çalışan ve iş gören tek yeldeğirmeni burada. Buğdayını getiriyorsun ununu alıp yükleyip gidiyorsun. Hollanda, yeldeğirmenleriyle ünlü ama işlevleri devam ediyor mu? En büyük değirmen bizim değirmen!...
İşte Şule Özbahar bu tepelere tırmandı, yeldeğirmeninin rüzgarına bıraktı kendini ve bu rüzgar işte tam benim rüzgarım, dedi. Hemen oracıktaki MMK Restoranın duvarlarına bir baktı, 'mat!' dedi.
Ben Sanşo Panşa'lığa razı olup Şule'ye kılıç kuşandırdım ama o saldırmadı değirmene. Tabloları, periler, balıklar, satranç tahtaları ile bir geldi pir geldi. Yalın kılıç!...
Şule, kadim zamanlardan kadim öyküler getirip soframıza sunuyor. Bir masal kuşu kendisi. Bin bir gece masallarını anlatan annelerimiz ninelerimiz çocukluğumuzu nasıl renklendirirdi... Bizim zamanların insanları işte böyle fantezileri içselleştirerek büyüdü. Şule Özbahar fantezilerimize bizi geri döndürüyor. İhtiyacımız da çok var tabii. Yorulduk, bıktık, bittik şu siyasi ve terör olaylarında. Bir türlü kendi içimize bir seyahate çıkamadık.Bize haram... İşte ara sıra böyle sergilerle soluklanmak lazım. Bunlar da olmasa stres, üzüntü, çarpıntı... Hayat bu mu yani!?
Bodrum'da tuhafiye, hediyelik eşya satan dükkanların vazgeçilmez aksesuarlarının başında yeldeğirmeni geliyor. Bodrum'un simgesel değerlerinin başında... Parmağınızla hafifçe dokunduğunuzda değirmenin kolları, onlara hayat ve can üflediğiniz için size teşekkürle gülücükler saçarak fır fır dönüyorlar.
Resimlerine baktığımızda (ki bakıyoruz zaten) figürler durgun gibi gözükmesine karşın arkasındaki yahut içerisindeki gizil (potansiyel) enerjiyi görüyorsunuz. Şule kendisi çok hareketli bir insan olduğu için kendi enerjisini perilere, balıklara... gizlice yerleştirmiş bulunuyor.
Psikolog Carl Gustav Jung'un arşetipleri vardır. Bunlar en eski insanların belleklerine kazınmış sembolleşmiş tiplerdir. Bu tipler bizim de belleklerimize kadar inmiştir. Zaman zaman özellikle rüyalarımıza girerler; kendilerini zihnimizde yaşatırlar. Hiç bir yaratık ölmez. Belleklerimizde biz bilmesek de gizli gizli yuva yaparlar. Ortamı uygun bulduklarında ortaya çıkarlar. Onların canlanması da bu şekilde olur.
Şule, arşetipleri tablolarında bir kez daha yaşatıyor. Bize de belleğimizin derinliklerinde yatan bu sembolik tipleri hatırlatıyor. Bazı insanlar bu arşetipleri daha kolay daha sık görebiliyorlar. Hatta onlarla ilişki içerisinde de olabiliyorlar. Belki de kadim bilgilere, Atlantis, Mu vs gibi örneğin, kaybolmuş kıta ve uygarlıkların bilgisine de ulaşabiliyorlar.
Akrilik medya kullanıyor Şule Özbahar. Zaman zaman kalın boyalar sürerek de figürlerini tablodan taşıp kendilerini ille de belli etmek isteyen varlıklara dönüştürüyor.
Varlıksızların varlıklılara dönüşme savaşımının verildiği bir savaş alanı Özbahar'ın sergileri. Tarihteki bir savaş alanını zamandan geriye giderek gezen insanlara çevriliyoruz sergilerinde.
Jung'luk figürleri çoğu zaman bir satranç tahtası arka planına sahip. Bu bir satranç tahtasında oynanan hayat oyunu. Farkında olanlar bu tahtanın dışına çıkabilenler. Oyunu kuran bir tanrıysa, şah ve mat diyerek onun oyununa son verecek bilge kişiler.
monad balkan; bodrum 2016