Sanat gelişiyor mu yoksa giderek yozlaşarak kendi kendisini bitiriyor mu? Sanat olarak kabul ettiğimiz şeyler bize dayatılan algıların sonucu mu? Modernite ve postmodernitenin gelenekleri aşmak yolunda olduğu savı bir aldatmaca mı? Postmodernite de başkaldırmayı bir sistem haline mi getiriyor acaba? Sistemlere karşı değil miydik? Hele Dadaistler sanata ve dahi bizzat Dada’ya karşı değiller miydi? Ama sonucunda Dadaist Sanat diye hesapta olmayan bir şey zuhur etmedi mi? Bütün inançları, kurumları vs irrasyonel buluyorlar ve; ve alay ediyorlardı. Alay ederken de (sözde) irrasyonelliğe başvurup yeni bir ekol yaratıyorlardı istemeyerek de olsa.
Sözü uzatmayayım; bence sanat da sanal (fiction). Kurumsallaştırılmış bir fikir, inanç, konsept…
… diyerek kendi rasyonel dünyamıza ve sergilerimize dönelim.
TUĞRUL VELİDEDEOĞLU:
‘anlar anılar’
12-31 ekim 2018
Velidedeoğlu ailesinin BRHD’ye (Bileşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği) armağan ettiği mekânda bir nevi gala olarak ilki gerçekleştirmek de ressam Tuğrul Velidedeoğlu’na yakışırdı. Ressam, koleksiyoner, başarılı işadamı gibi çeşitli nitelikleri sentezleyerek şahsında toplayan bir kişilik…
Benim yaşdaşım; ama ay farkıyla ağabeyi sayılırım.:))
Sergide edindiğim kapsamlı kataloğu incelediğimde Velidedeoğlu’nun figüratif resimlerinin yer aldığı sayfaların karşısındaki sayfalarda BRHD’ye bu güzel mekanı armağan eden eşi Güler Velidedeoğlu’nun şiirlerine rastladım. Bilmiyordum şiir yazdığını; ‘rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa…’ (Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Han Duvarları’ şiirinden).
Güler hanım Türkçe öğretmenliği geçmişindeki birikimlerinden kendiliğinden ortaya çıkıveren şiirlerinin tınılarıyla eşinin resimlerine lirik katkılarda bulunuyor. Karşılıklı hoş bir etkileşim.
‘Kalaşnikof tutan eller, barış çiçeklerine uzansın…’ diyor Güler Velidedeoğlu eşinin bahçe çiçeklerine uzanan fırçasının katalog sayfasına kuşlar gibi kondurduğu tablosunun karşısına.
Velidedeoğlu, figüratif resmi seçen kahramanlardan. Tuval resminin israrlı müdavimlerinden. Akrilik çalışıyor genelde. Postmodernizmin çocuğu ‘contemporary’ akımında çoğu ne yaptığını bilmeyenler kervanından uzak duruyor. Mehmet Ali Doğan atölyesinden yetişmiş. Özellikle nü resimlerinin tiryakisiyim. Desenleri de cabası.
**
İKİ PORTRE SERGİSİ
Valör Sanat Galerisinde Yaprak Kurtoğlu ( 24 ekim- 17 kasım 2018).
ile Cermodern’de Enes Debran (26 ekim-18kasım 2018) sergileri..
İki genç sanatçı ayrı mekanlarda portre ağırlıklı sergilerinde birbirlerinden belki de haberleri olmadan bir şekilde birleşiyorlar. İkisinin de portre yorumları ilginç ve birbirlerinden farklı. Ben gene de sanki ikiz bir ruh hali görür gibi oldum. İki sanatçı da portrelerden hareketle insanın ruh hallerini, bu ruh hallerinin arkasında yatan zamanın karmaşık kaotik durumlarını hissettiriyorlar.
Yaprak Kurtoğlu benim Facebook’dan arkadaşımlarından. Kurtoğlu, sergi serüveninin henüz başlangıcında; ikinci kişisel sergisini açıyor. Sergisine ‘bir düş yankısı’ adını vermiş.
Valör Sanat Galerisinde karşılaştığım bir sürpriz Serpil Güvendik; Valör’ün yeni galeri sorumlusu. Kendisini uzun yıllardır tanır, bilirim. Çeşitli sanat galerilerinde sorumlu kişi olarak görev yaptı; çok deneyimli bir galerici. Eski bir dansçı ve tiyatro sanatçısı. Esasen son derece ‘fit’ görünümü geçmişten gelen sesleri yakalamamızı sağlıyor.
Enes Debran da hayli genç bir sanatçı. ‘Eikon’ adlı sergisinde zevkle dolaştık durduk. Kendisi doğu illerimizin en uzak bir noktalarından birinde inzivaya çekilmiş. Bir nevi Tevfik Fikret’in Aşiyanına (kuş yuvası) çekilmesi gibi. Farkı şöyle; Fikret toplumsal olaylar ve edebiyattaki hoşuna gitmeyen durumlardan incinmiş ve küserek içine kapanmıştı. Debran ise kendi ifadesiyle ‘öz’ünü bulmak için bu yolculuğa çıkmış. İçine kapanmak değil içini kendine açmak için.
Portrelerinin çoğunda bir genç kadının yüzüne rastlıyoruz. Bu kişiyi model olarak mı kullanıyordu acaba? Değilmiş; hayalinde bir hatun kişi. Sanırım aradığı özünde bu hayal bulunuyor. Saf, duyguları açık, kah ifadesiz, kah sıkıntılı, kah başka bir ruh hali. Erkeklerde bu saflık (temiz, samimi ifade) pek olur mu; sanmıyorum. Kadınlar anne oldukları için çocuklara daha yakındırlar; dolayısıyla çocukların saf hali onlara da bulaşmış olabilir; kim bilir.
Debran da böyle bir saf özü bir genç kadında yakalıyor sanki. Zaten hayalimizdeki bir hatun (yada kadın için bir adam) bizim esas özümüzdür. Hayalimiz gerçek özümüzü yansıtır kendimize. Gerçektir.
Genç sanatçının resimleri genelde kağıt üstü karışık teknik. Birkaç yağlı boya da görüyoruz.
**
DEVRİM ERBİL
Grup Sanat Galerisi, 24 ekim- 22 kasım 2018
Devrim Erbil’in sergilerinin devamlı izleyicisiyim. Bodrum’da hemen her yıl bir kişisel sergisi oluyor; genelde Yalıkavak’da Mine Sanat Galerisinde. Bu kez buhar tüten Bodrum sıcağının tam ortasında değil Ankara Çankaya’sının güz serinliğinde oldu. Bu ani iklim değişikliği karşısında biraz bocalamadım değil ama çabuk klimatize oldum. Ve açılış akşamının ve resimlerin tadını çıkartmaya koyuldum.
Devrim Erbil’i hepimiz tanıyor ve biliyoruz. Bu nedenle kendisini tanıtacak bir paragraf açmayı zait addediyorum. Daha önceki yıllarda sergileri hakkında yazılarım da olmuştu. Dolayısıyla bu sayfaya, görür görmez hemen ‘ Devrim Erbil!’ dediğimiz Devrim Erbil resimlerinden değil de benim şahsen ilk kez tanık olduğum sürpriz bir Erbil koyuyorum. Benim gibi ilk kez görecek olanlar, seveceksiniz.
MONAD BALKAN
2 Kasım 2018, Ankara