30 ağustosun kırmızısından sonra, ertesi akşamı sokağa çıktığımızda bir hüzündür kapladı içimizi. Bodrum yarı yarıya boşalmıştı. Temmuz ve ağustosun cıvıltısının yerinde yeller esiyordu. Pek rüzgarlı bir gündü. Birkaç gün önce sıcaktan bunalırken baktım millet şallara bürünmüş. Keza ben de ince montumu üstüme geçirmek ve ayağımdan açık sandaletleri atarak kapalı pabuç giymek zorunda kaldım. Ağustos ile eylülün bu denli kesin çizgilerle ayrılığını hiç böyle izlememiştim. Bir günde neler oldu da böyle oldu? Acaba tatilcilerin büyük kısmı ortalıktan çekilince hava da bundan alındı da yüzünü mü astı?
Böyle kesinkes bir hava ayrımını vaktiyle Ankara dışında bir kırlık alanda yaşamıştım. Yağmur ile kar bir santim arayla bile değil sanki aralarında ince bir sınır çizgisi varmışçasına birbirlerinin alanına saygı da göstererek gökten nokta atışıyla düşüyorlardı. Ortada durdum. Bir yanım ıslandı, bir yanım kardan adam oldu.
Bodrum da bu işte. Bir anı bir anına uymuyor. İsis gibi.
Nurol Sanat Galerisinde, artık her yıl düzenlendiğine göre geleneksel demek gerek, bir İlhan Berk sergisine daha (28-31 ağustos 2014) tanık olduk. Desenlerine bayılıyorum. Ne var ki Üstad resimleriyle değil şiirleriyle Türk sanat hayatına damgasını vurmuş. Neden; çünkü şiirde bir avangard (öncül); resimde değil.
Öncül diyorum ama kendisi bir akımın mensuplarından; 'ikinci Yeni'. Birincisinde Orhan Veli var. Berk, İkinci Yeni'den olmasına karşın kendisini 'anlamsız şiir'in temsilcisi sayıyor. Acaba bu ayırım onu 'ikinci yeni' nin bir dalını kurmasını mı işaret ediyor? Öyleyse avangard diyebiliriz. Ne var ki avangard olmak için takipçilerin de olması lazım. O janrda şiir yazanların olması... Var mı? Bilmiyorum.
Anlamsız şiir bence boş bir deyim. Çünkü yaşama Albert Camus gözüyle bakarsanız zaten her şey anlamsız. Bir de şu var; her bir kişinin algılama, dolayısıyla yorumu değişik. Herkesin parmak izinin değişik olduğu gibi. Bir sanat eserine bakan her bir kişi eseri kendi algı sistemine göre algılamakta. Demek ki anlamsız şiir okuyan biri kimbilir ona kendi değerlerine göre ne anlamlar yükleyecektir? Böylece seyirci (okuyucu, ziyaretçi...) eser üzerine yorum yaptığı anda eser yorumcuya göre değişim gösterecektir. Bu da tıpkı kuantum mekaniğinde olduğu gibi atomaltı parçacıkların onları tesbit ettiğimiz anda dönüşüme uğramaları misali gibi bir olay sanki. Özetle neye bakarsanız onu değiştirirsiniz.
'İkinci Yeni'ciler, amaçlarını anlamsızdan hareketle bir olayı yahut durumu anlatmak değil, hissettirmek olarak nitelendiriyorlar.
Sergi salonunun girişinde , sağda Üstadın sanırım mukavvadan yapılmış bir hadi heykeli diyelim, bir duruşu var. Etkileyici. Önünden geçerken önümü ilikledim.
Galeri sorumlusu Zehra Kayataş'ın konukseverliği, candan ilgisi ve güleryüzü de başka bir ayrıcalıktı.
Belkıs Balpınar'ın Mine Art Gallery'de ( Yalıkavak, Palmarina, D 105, Çökertme cad.) 'aldanan algılar' adını verdiği kilim ve keçe sergisini (27 ağustos-15 eylül) gezdik. İlginç çalışmalardı. Algılarımızı aldatan eserleri keyifle izledik.
Gelelim 30 ağustos gününe... Evet İSİS Sanat Galerisindeydik. Heykeltraş Yücel Kale'nin sergisi (İSİS Sanat Galerisi, Çökertme cad. Palmarina karşısı, Yalıkavak, Bodrum)
İSİS'in aslını Sümer mitolojisinde aramak gerekir. Sümer mitolojisi tüm mitolojilere ve hatta dinlere kaynak olmuştur. Mısır mitolojisindeki İSİS Sümer'de İnanna'dır. İzleyen mitolojilerde İştar, İsis, Neith, Metis, Astarte, Cybele (sanırım bizde Sibel adı buradan geliyor),Brigit... Ve hatta Madonna, Meryem olmuştur.
İnanna'nın en sevdiği şey alışılmışın dışında aklına estiği gibi yaşamak. Bununla insanları sarsmak ; ' titre ve kendine dön' mesajını vermek.. Modern tabiriyle farkındalık yaratmak. Aslında O tüm egolardan sıyrılmış saf ruhu temsil ediyor. Kozmik ritm içerisinde o ritmle hemahenk olarak gidiyor geliyor; sarkaç gibi; doğup ölüyor, dirilip ölüyor. Ölmesi saf ruha geçmesiyle olur. Ama fenemonler dünyasındki farkındalık görevini unutmaz ve tekrar dünyaya döner. Maya takvimine göre 2000'li yıllarda yani zamaın bitişinde (!) son kez gelmesi bekleniyor; insanlığa son bir mesaj verecek. Sonrası sanırım kıyamet.
En eski zamanlarda yani anaerkil zamanlarda kadın kısmı herkesin de saygıyla karşıladığı üzere özgür iradelerini ve seksüalitelerini hiç bir sınır tanımadan ifade edebiliyorlardı. Bu bakımdan İnanna aşk ve üreme, bereketi de temsil ediyor.
İnanna, Nibiru gezegeninden dünyaya inmiş ve mensubu olduğu gruptan Ninki insan denen yaratığı yaratmış.
Evet işte bu girizgahı yaptıktan sonra sergimize gelelim. İSİS atölyesi heykel sanatına gönül vermiş. Bu kez Yücel Kale'yle sergilerini açtılar. Ahşap ve cam kullanarak genelde grotesk figürlerin yer aldığı bir sergi. 1971 İstanbul doğumlu Sanatçı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü mezunu. Atölyesi Kadıköy'de. Zaten bir kısım heykeltraşlar birbirlerine yakın olarak o muhitlerde toplanmışlar. Dayanışma. Malum konjonktür sanata hele hele heykel ise daha da bir karşıtlık içerisinde. Giderek gettolaşıyor muyuz?
İSİS Galerinin çimler üzerinde bir bahçesi var. Sohbetler, şaraplar orada. Ziyaretçiler pek seçkin. Sahnede de Neşet Ruacan Trio da olduktan sonra... İyice bir keyif.
30 ağustos akşamını böyle kutladık biz de. Hele Ruacan'ın ritmlerine dayanamayarak spontane solo dansını sergileyen 30 ağustos kırmızılarına bürünmüş arkadaşımız ressam ve tiyatrocu Nurşen'in harika figürlerine mest olmamak mümkün değildi.
Caz, al,şal ve gülde heykellerin de coşup aramıza karıştığını ve boşlukta salınarak raksetiklerini vallahi de gördük!
monad balkan, 3 eylül 2014 bodrum.