İrem İyem Aslan, Filinta Önal, Nur Esen, Erkan Geniş sergileri
Gene geldi yaz. Zaman ne çabuk geçiyor. 'Daha dün denizimizin kollarında Bodrum'da yüzerken; bugün Ankaralı olduk; karlı buzlu yollarında koşar iken'... derken... Baktım ki geriye ömürden bir yıl daha geçmiş; sonsuza karışmış. Göğe elimizden kaçıp kurtulan bir uçurtma gibi.
Sinemacı Ferzan Özpetek, 'İstanbul Kırmızısı' adlı kitabının bir yerinde, 'uçurtma uçurmayı bilmeyen bir erkek, bir kadını mutlu edemez' diyor.
Bizim zamanımızda çayır çimen boldu. Bol bol uçurtmalar uçurduk. Şimdiki çocuklar nerede uçursunlar? Kadınları nasıl mutlu etsinler? Uçurtmaların en basiti 'şeytan uçurtması' idi. Gazete kağıdından bile yapardık. Çıtasız kağıttan... Bu uçurtma öyle göklere falan tırmanmaz ancak mahalle aralarında koşarken en fazla üç dört metre yükseğimizde uçurttuğumuz neşe kaynaklarımızdan biriydi. Bununla ancak kendimiz mutlu olurduk. Kadınlar bu uçurtmayla mutlu olmazlar.
Alt katımızda oturan arkadaşım Oktay'ın babası Recai Bey Amca göklerde ilahlara kadar uzanabilecek uçurtmalarımızı yaparken muhtaç olduğumuz yapışkan kudreti bugünkü gibi kolayca bulabildiğimiz Japon yapıştırıcılar olmadığı için un ile suyu karıştırır, elde ettiği hamuru yapıştırıcı olarak kullanırdı. Tabii hamurun ömrü Japonlar kadar olmuyor. Bir süre sonra göklerde dağılıp un ufak oluyor. Sırf bir yapıştırıcı yüzünden kadınları mutlu edemedik mi?
Acaba 'uçurtmalar' temalı bir karma sergi düzenlesek mi bu arada?
GÖZDE Sanat Galerisinde, İrem İyem Aslan'ın resim sergisine (4-28 mayıs 2016) gittik. Aslan geçen yıl da İsmail Altınok Sanat Galerisinde açmıştı. Çalışkan bir arkadaşımız. Tabloları doğadan. Ağaçlar, ormanlar, arada kıvrılan gizemli yolla nereden gelip nereye gidiyorlar?
İrem Aslan resimde şairleşme yolunda ilerleyen bir sanatçı. Zaten şiirsiz resim olmaz. Ben hep derim ki, 'şiir okuyun, yeteneğiniz yoksa bile şiir karalayın; hayallere dalın, gizemlerin peşinde koşun'. Bazı insanlar şiirin ta kendisidir. Bakarsın, 'bu adam/hatun şiir yahu' dersin. Zerafeti, yaşam biçimi, huyu suyu, herşeyden önce kendisi oluşu...; bir şiirdir. İnsanı müsvedde yapan şey kibirdir. Çünkü kibir, olmadığın bir hali varmış gibi göstermek hüneridir. Öyle bir hüner ki diken gibi batar elimize yüzümüze. İyi bir ressam, şair olabilirsin ama kibirliysen olduğun düzeyden fazlasını varmış gibi yapıyorsundur. Bir şeyin hakikisi varken taklidine bakılmaz. Sen kendi kendini de eksik bulursun; içten içten. Kibir taklit, taklit kibirdir.
Bazı şehirler vardır. İçerisinde dolaşırken şiir içerisinde dolaşır gibi olursun. Gibi değil, şiir içerisindesindir. Sevmeseniz de, alışık olmasanız da kaliteden asla şaşmayın. Müzikte, sinemada, romanda, hikâyede, resimde, heykelde, insanda... Hakikiliğe o zaman kavuşur müsveddeliği derisini atan bir yılan gibi arkanızda bırakır gidersiniz.
Bir de mizah tabii. Her şiirin ardında mizah, her mizahın ardında şiirin kokusu hissedilmelidir. Hayat da budur... Gizem içerisinde saklı...
İşte İrem Aslan bu yola kendisini atmış bir serüvendaş.
ARDA Sanat Galerisi Filinta Önal'ı ağırlıyor. 12 mayıs-10 haziran 2016 tarihlerinde Önal'ın heykelleri ziyaretçileriyle hemhal oluyor. Mermer, bronz, pembe mermer, serpantin taşı, oniks, limra taşı gibi malzemelerin fazlalıklarını traşlıyor. Mükemmel eserler çıkıyor. İlginç yorumlar. 'Rüzgar Kanatlılar' adlı eseri tabii Nazım Hikmet'ten güzel bir esinti; '...atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgar kanatlılar...rüzgar kanatlı atlar gibi geçti hayat...' ; 'Salkım Söğüt şiirinden...
Sanatçı anıt projelere de imza atmış. ODTÜ heykel yarışmasında birincilik ödülü var. Resmi, gayriresmi birçok kurumun koleksiyonlarında eserleri yer alıyor. İlginç soyutlamalar, ilginç çağrışımlar, ilginç çıkarımlar...
Serbest sanatçı olarak çalışıyor. Bu devirde sadece sanatına güvenerek ayakta duran ender sanatçılardan.
Boylu poslu Sanatçının poslu olmayan pek bir filinta devrini bilmiyorum ama gözümün önüne gelebiliyor; sıcakkanlı, kibirden uzak hakiki bir insanı ise karşımda heykel gibi somut görüyorum.
FIRÇA Sanat Galerisinde Nur Esen sergisine gelelim. Resim sergisinin ismi 'tuvalimdeki heykeller'. (13 mayıs-2 haziran 2016). Sanatçı hem resim hem heykel dalında eserler veriyor. Bu sergisinde ikisini birleştirmiş. 'İşte bu Nur Esen' diye ta uzaktan seçebildiğimiz ve genelde yağmurlu günlerin şemsiyeli güzel hatunlarıyla görmeye alıştığımız resimlerinden bu kez o güzelim figürler tuvallerinden fırlayıp özgürlüğe kavuşmak için ellerimizle onları tutup dışarı çıkarmamızı bekliyorlar sanki. Bende o his uyandı. Çekip çıkararak avucumda onların mutluluğunu görmek, saçlarını okşamak... Sonra elele tutuşup galeriden kaçmak. Ama tabii mani oldum bu duyguya (!)... Belki bir daha sefere.
Nur Esen tablolarında gördüğümüz figürleri kağıt hamurundan yapıyor. Hamurun içerisine telleri yerleştirerek figürleri heykelleştiriyor. Sanatçının duygularını somutlaştırma isteğinin bir dışarı yansıması diyebilirim. İlginç bir buluş.
Nur Esen çok faal bir sanatçı. BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği) üyeliğinin yanı sıra bu dernekte altı yıldır yönetim kurulu üyeliği ve genel sekreter olarak görev yapıyor. Onu hep koşuşturma halinde görüyorum.
Bu sergisinde temalar olarak; doğa içerisinde müzik, dinginlik, aşk, yaşama sevinci, gene yağmurlu günler, karlı havalarla ilgili kompozisyonlar görüyoruz.. Bir de yitiklik konusu dikkatimizi çekiyor. 'Yitik Düşler' adlı tablosu hüzünlü; ben o portrede bir çocuk gelin gördüm sanki; duvağının altında diri güzel bir kızı uçurtma gibi ipinden kopup giderek gökte gözden kaybolmakta olan allı morlu, sarılı mavili düşlerinin arkasından hüzünle 'ama belki de yakalarım' duygusuyla bakan gözlerine daldım gitti.
DÜNYAGÖZ Hastanesi de sanata hizmet ediyor. İşte her kurum böyle bir etkinlik alanı yaratsa birçok sorun hal olacak. Sanatçılar teşvik gördükçe, değerlerinin farkında olunduğunu hissettikçe daha bir esin ve enerji dolacaklar. Bundan ülkemiz, insanlık yararlanacak. Sanat en temel gıdaların başında geliyor.
DÜNYAGÖZ'ün Sanat Galerisi asansörle eksi birde. Merdiven de uygun. Kısa. Daha bir iki basamak inerken neşeli sesler duyulmaya başlıyor. İnanın bir sergi açılışından gelen seslerle diğer başka toplantılardan akseden sesler farklı. Tanımadığım bir yerden geçerken de duyduğum kahkahalar ve sohbet sedaları üzerine hemen etrafıma bakınıyorum; 'burada bir sergi var; nerede acaba?'...
İşte gizli bir denizaltı şehrini keşif için bir arkeolog gibi derinlere inerken gizemli heyecan yerini ışıklar içerisinde dans eder gibi bir ahenk içerisinde salınan topluluğa karıştığımda neşeye ve bildik bir mekana gelmiş olmanın güvenli duygularına bıraktı.
Ve Erkan Geniş dostumuzun resim sergisine (17 mayıs - 10 haziran 2016) böylece ulaşmış olduk. Mavi deniz, beyaz tekneler,dingin sular, tenha koylar... Tablolar Bodrum'a gitme hazırlığımı çabuklaştırmam gerektiğini anımsattı durdu. Erkan Geniş deniz dostu bir sanatçımız. Resimleri denizsel duygularını açığa çıkartıyor. Gerçekten denizle, tekneyle bir uğraşısı var mı; meçhulüm. Umarım yoktur çünkü hayal ediyorsa daha güzel; hayal hayali çeker.Kolayca uykuya dalmak gibi kolayca hayallere dalar gideriz. Yaklaşımı empresyonist. Bu ekolü sevenler için fırsat bir sergi.
Erkan Geniş çok faal bir sanatçı. Gördüğüm kadarıyla başını kaşıyacak vakti yok. İki atölyesi var; biri Viyana'da diğeri Ankara'da. Kışın Ankara'da talebeleriyle meşgul oluyor; yazın Viyana'da. Avrupa'ya sunacağı eserleri Viyana'da vücut buluyor.
Haksız mıyım; ne Ankara'da ne Viyana'da deniz var... Demek her şey hayalmiş. Viyana'da Tuna nehri ve şehrin göbeğinden Tuna'nın kanalı geçer. Yazın Tuna kıyıları çok keyifli olur. Mavi Tuna ve tekneler belki kendisine ilham kaynağı oluyordur. Johan Strauss'un 'mavi tuna'sı ile İosif İvanovici 'nin 'tuna dalgaları' ve 'Wien Wien nur du Allein' şarkısı ile çamların altında bir Grinzing akşamı .... Vallaaa iyi gider.
Resim eğitimini Viyana Güzel sanatlar Akademisinde de almış. Yaşdaşım olduğu için merak ettim aynı yıllarda mı acaba Viyana'da talebelik yaptık. Öyle olsa kesin tanırdım. Tüm Türkleri bilirdim çünkü. Ayrıca ben de ekonomi okurken ayni Akademinin akşam kurlarına katılırdım bazı bazı.
Şimdiye dek 59 kişisel sergi açmış Türk ve Avusturya müzelerinde eserleri yer alıyor.Sanat ve tekniği üzerine referans alınacak değerli kitapları bulunuyor.
Uçurtma uçuracak yer bulmak artık zor; balon uçuran erkekler de kadınları mutlu ederler mi acaba?
monad balkan 21 mayıs 2016 ankara