VAHAP DEMİRBAŞ
Resim öğretmeni arkasını dönmüş, camdan dışarı Malatya’nın kırsalına dalmış gitmişti. Acaba gözleri mi nemlenmişti de sınıftan saklamak istiyordu.
Küçük Vahap ilkokulda nedense resim derslerinden hep ikmale kalıyordu.
Sonunda babası hocayla konuşmaya gidiyor. ‘Vahap ne zaman resimlerini başkalarına yaptırmaz da kendisi yaparsa o zaman benden geçer not alır’ cevabıyla karşılaşıyor. ‘ Hocam’ diyor babası, ‘Siz hiç çocuğu tahtaya kaldırıp resim yaptırdınız mı?’. . ‘Hayır’ yanıtını alınca rica ediyor bir kere tahtaya kaldırmasını. Ve küçük Vahap tahtaya kalkıyor ve döktürüyor. Hocaaanım renkten renge giriyor ve pencereye gidip belki de o an dışarı süzülüp bulutlara karışıp kaybolmak istiyor.
İşte bir yeteneğin hikayesi böyle başlıyor. Ta o yaştan Demirbaş müthiş detaylı ve başarılı resimler yapıyor. İğne oyası gibi...
Sevgi Sanat Galerisindeki sergisi (30 ocak-23 şubat 2019) de öyle. Hatta kedi kılını bile fırça niyetine kullandığı pasajlar var. Suluboya sergisi; ne var ki geliştirdiği tekniğiyle resimler yağlı boya gibi duruyor. Suluboya olduğu için üzerileri camla kaplı mecburen. ‘Cam olmasa daha detaylar var görülecek’ diyor. En saydam malzeme cam bile bazı detayları saklıyorsa düşünün ne kadar ince çalıştığını.
Serginin tanıtım yazısında, ‘Suluboya tekniğinde ilk defa rengin ve saydamlığın ön plana çıktığı şiirsel naif bir doku elde etti.. Bu çalışmalarında tekniğin ayırıcı özelliğini temel amaç olarak benimsedi; dolayısıyla suluboyanın kontrolsüz yayılma ve renk sorununu tamamen ortadan kaldırdı’ deniyor.
Demirbaş’ın bu denli detaycı olması sadece resimde değil atölyesinde türlü çeşitli makineler, mekanizmalar vs gibi işleri tüm detaycı karakteriyle vücuda getirdiğini anlıyoruz. Aslında tam bir Türk Tesla’sı. Ya da, da Vinci mi desek?
Resimlerin figürsüz olanlarına naif diyemeyeceğim. Şiirsel tablolar. Buraya muhteşem bir kar manzarası resmini örnek olarak koyuyorum. İşin içine figür girince naif nitelik ortaya çıkıyor. Dokuya gelince dokuda nasıl bir naiflik yarattığını bilmiyorum. Suluboya tekniğinde devrim yaptığı bir gerçek; her devrim aslında naif ve romantiktir.
Üç dört resmi var ki sergide; sürpriz; plastik öğelere yönelme emareleri görüyoruz ; beni bu çok cezbetti. Belki zamanla soyuta bir yönelim olabileceğinin işaretlerini aldım. Bu tip resimlerinden birini de örnek olarak sayfama koyuyorum.
İlginç ve değerli bir alaylı sanatçı Demirbaş.
***
EKONOMİ VE ZENAAT sergisi, Cer Modern,
İkinci Uluslararası Fotoğraf Yarışması, 7-27 şubat 2019
T.C Merkez Bankası'nın düzenlediği sergi (serginin evsahibe lady’si dostumuz Suna Armos pek nazik ve her zamanki güler yüzüyle muhteşem bir ağırlamada bulundu. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim) CerModern salonlarında açıldı.
Serginin konusu el sanatlarıyla uğraşan çeşitli kesimlerdeki zenaatkarların çekilen fotoğrafları. Tüm dünyadan fotoğraf sanatçılarının çektikleri şiir gibi fotoğraflar. E zaten sanat şiir değil midir ki?
Hayli ziyaretçi katılımıyla gerçekleşen sergi çok ilgi çekti. Meşrubatlarımızı içerken ayık kafayla sergi seyretmenin bir başka boyutunu yaşadık. Güzel bir deneyim oldu.
Bildiğimiz gibi zenaat işlerinin okulu yoktur. Zenaat ustadan çırağa, öğrenciye nakledilerek öğretilir. Eskiden bizde bunun için Lonca teşkilatları vardı. Osmanlı zamanında loncalar, ondan öncesinde ise Selçuklular devrinde Ahilik vardı. Ahi sözcüğünün ‘akı’ kökünden türetildiği söylenmektedir. Yani ‘akıtan’ , cömert, yardımsever… Lonca ise Latin dillerinden loca (örneğin Fransızca ‘loge’) olarak geçen kelimenin bir çeşit Türkçeleştirilmişi olmaktadır.
Belki ne alaka, diyeceksiniz ama loncadan çağrışım yaptığı için Longa terimine de değinmek istedim. Longa yine bir Latin dili olan Romenceden dilimize geçmiş bir müzik terimi. Santuri Ethem Efendi’nin Şehnaz Longası pek ünlü, bildiğimiz gibi. Artık sınırlarımızı aştı her yerde çalınır oldu . ‘Yörük özellikli oyun havası’ olarak sözlüklerde geçiyor. Bu da benden ilave bir bilgi oldu. Bilgi bilgidir; bir gün lazım olur.
Zenaat, toplumların yaşam biçimlerini, kültürlerini yansıtması bakımından ayna gibidir. Bu sergi de aynadakilerin bir belgelenmesi oldu. Evet, belgeler kapı gibi duvarlarda asılı.
Merkez Bankasının açıklamalarında yer alan bilgilere dayanarak eskiden zınaat ile sınaat kelimelerinin kökeninin neredeyse aynı olduğunu anlıyoruz. Sınaat zınaatı da kapsıyor. Sanata da neredeyse zenaat deniyor. Bu da eskiden sanattan ziyade zenaatin geçerli olduğunu gösteriyor. Çünkü zınai işler günlük ihtiyaçlarımızı karşılayan şeyler. Ne var ki seri üretime geçildikten sonra zenaatin önemi giderek azalmaya buna karşılık sanatın itibarı artmaya başlıyor.
Bu sergi, sanatın kendini borçlu hissettiği zenaate bir kadirşinaslık örneği olarak sanat fotoğrafçılarının bir sunusu olarak görülebilir; ben öyle gördüm. Ahilik ve loncacılık, iyi ahlak, dürüstlük, cömertlik, konukseverlik gibi ahlaki değerler üzerine bina edilmiştir. Sanatın da öyle olması gerekmez mi?
T.C Merkez Bankamız sergiyle ilgili olarak amaçlarını şöyle özetliyor: “Ekonomi ve Zanaat” temalı Uluslararası Fotoğraf Yarışmasının amacı; fotoğraf sanatının ve sanatçılarının desteklenmesi, ulusal ve uluslararası iletişim kanallarının güçlendirilmesinin yanı sıra fotoğraf sanatı aracılığıyla zanaat kavramına vurgu yapmak ve uluslararası platformda farklı toplumlara ait zanaat türleriyle evrensel çeşitliliğe dair farkındalığı artırmaktır..’
Ayrıca ilave olarak katılımcılarla ilgili şu bilgileri veriyor:
‘74 ülkeden 2.500’ü aşkın sanatçının, yaklaşık 9.000 fotoğrafla katılım sağladığı yarışmanın seçici kurul üyeliklerini fotoğraf sanatçıları Ersin Alok, İbrahim Zaman, İlyas Göçmen, Tekin Ertuğ ve Banka Meclisi Üyesi Nurullah Genç yapmış; 14 adet fotoğraf ödül almaya, 60 adet fotoğraf ise sergilenmeye layık bulunmuştur.’
Sergide toplam 74 fotoğraf yer alıyor.
Lüks bir katalog basılmış. Katalogda FIAP (FEDERATION INTERNATİONALE de l’ART PHOTOGRAPHIQUE) yarışmasının birinci, ikinci ve üçüncüleri ile mansiyon alan fotoğraf sanatçılarının eserleri başta olmak üzere diğer seçilmiş fotoğrafları görüyoruz. . Birinciliği Hindistan’dan A. Banarjee, ikinciiği Türkiye’den H. Kandilcioğlu, üçüncülüğü ise yine Türkiye’den H. Çöplü almış.
Ziyaretçiler arasında tanışlara rastlıyoruz. Hele Ankara’ya CSO’da konser vermek üzere gelmiş olan değerli piyanistimiz Gülsin Onay’la karşılaşmak tam bir sürpriz oldu; Bodrum’dan komşum. Birlikte çektirdiğimiz fotoğrafta sanatçının tüm sempatikliği yanında bendenizin abus duruşu fena halde canımı sıktı resmi sonradan görünce. Neyse bu seferlik böyle olsun. Başta Onay olmak üzere herkesten özür dilerim.
T.C Merkez Bankamızı böyle uluslararası önemli ve anlamlı bir yarışmayı düzenlediği için yürekten kutluyorum.
***
SAD SOYUT FOTOĞRAF SERGİSİ
PROJE YÜRÜTÜCÜSÜ: S. FEHMİ KATIRCIOĞLU
T E S K SANAT GALERİSİ (Tunus cad. No.:4 Bakanlıklar Ankara) 11-18 ŞUBAT 2019
SAD kelimesi Osmanlıca; Göstermek, ihzar, beyân etmek, açıklamak.
Karma sergi; katılımcılar doğruyu, güzeli, derini izhar etmek, anlatmak istiyorlar. Sanatın başta gelen amaçlarından biri de bu değil midir?
Yoğun duygular bir zaman gelir ki dolar taşar; inan artık taşıyamaz olur; bir yere koymak lazım. Nereye? Mutluluklar paylaşıldıkça büyür; hüzünler paylaşıldıkça azalır; doğal formül bu. Paylaşmak, ister istemez insanları o an itibariyle kardeş yapar. O andan sonra ise ne olur bilmem… Ama duygusunu paylaşan taraf için sürekliliği olan bir tatmin yaşanır; biliyorum.
Biz de sergide tüm güzellik ve derinlikleri hep birlikte paylaştık. Bendeki etkisi şahsen hala sürüyor.
Duygularımın ötesinde bir de memnuniyet var. SAD’çılar yürekleriyle kendilerini de âdeta soyutlayarak cesurca karşımıza çıkıyorlar. Soyut fotoğraf, gördüm ki resim sanatındaki soyutluktan daha fazla duygulara hitap ediyor gibi sanki.
Aile hekimimiz değerli doktor ve katılımcı fotoğraf sanatçısı Dr. Sadullah Kocaman’ın davetiyle gittiğim sergi, soyuta aşina olan ve olmayanları bir araya duygudaş olarak toplama marifetini gösterdi. Çok yetenekli sanatçıların eserlerini izledik.
Sanat hem direniş hem de sürekli devrimdir.
Herkese kutlu olsun.
Monad Balkan
19 Şubat 2019, Ankara
Monad Balkan
19 Şubat 2019, Ankara