Bodrum'a merhaba derken Ankara'ya ilk selamımızı Vecdi Candemir sergisiyle gönderiyoruz.
Candemir benim Kavaklıdere'den komşum. Aynı mahallenin çocuklarıyız. Aynı manavdan alışveriş ediyoruz.
Bu kadar yakınlığımıza karşın onun eserlerini görmemiştim hiç. Nasip yad ellerde, Bodrum'larda görmekmiş.
Ben Bodrum'da iki sanat galerisi görüyorum muntazaman sergiler açan. Yani müstakar iki galeri. Müstakar sözü birden aklıma geldi; düşündüm nereden olabilir diye. Evet, Serginin adresinden herhalde; 'Müskebi caddesi boyunca git; Kabakum caddesine gir; sahile yönel; Tersane sokak; MU Art Cafe Beach...'
Müskebi'den müstakara... Ne alaka? Rahmetli radyo spor spikeri (o zamanlar TV diye bir şey yoktu) Eşref Şefik istikrarlı bir futbolcu için 'müstakar bir futbolcu' derdi. Şefik, kendine özgü (nev'i şahsına münhasır) bir eski İstanbul beyefendisiydi. Çok sevilir, aranırdı. Zamanın ünlülerindendi. Komedyenler sahnede, radyoda hiç konu bulamasalar onun taklitlerini yaparlardı. Maç anlatırken arada, 'bir dakika sayın dinleyiciler sütümü içeyim müsaadenizle' ... bir nevi tekerleme ve espri malzemesi olmuştu ağızlarda.
Müstakarca sergi açan bir Dibeklihan var bir de Ankara'daki, yine komşum olan Nurol Sanat Galerisi'nin Bodrum kolu gibi faaliyet gösteren Nurol... Bunlar geniş duyuruları ile sanatseverleri kendilerine çekiyorlar. Başka galeriler de var tabii. Bodrum'un çeşitli yörelerinde bazısı müstakar, çoğu da zaman zaman sergi açanlar.
Daha önceki senelerde müstakarların arasında Casa dell'Arteotelinin galerisi de etkiindi Torba ilçesinde. Ama son iki senedir bir sergisini duymadım; çok değerli koleksiyonları var. Duvarlarında asılı; görmeye değer.
Diğer sergiler böyle çeşitli mekanlar,cafeler gibi yerlerde açılıyor. Bu bağlamda da Mu Art Cafe Beach de Vecdi Candemir'e ev sahipliği yaptı.
Sanatçı, hurdalıklardan derleyip toparladığı işe yaramaz diye attığımız kırık dökük parçaları vizyonuyla birleştirip zenaatten ve el becerisinden geçirerek sürpriz tasarımlarını sanat düzeyine çıkararak ürünlüyor. Bunlar masa üzerlerine konabilecek ya da duvarlara asılabilecek şekil ve büyüklükte yapılmış. Zaten eserlerini, 'duvar takıları', 'duvar üstü, duvar altı takıntıları' diye adlandırıyor. Çok makul fiatlarla da sergiliyor.
Bir sanatçı hangi sanat dalıyla ilgiliyse dünyayı da o pencereden görür. İşte Candemir de o hurdalıklarda gördüğü, rastladığı parçalara öyle bakıyor. Bizim lalettayin diye bakıp geçtiğimiz ya da baktığımız halde görmediğimiz çerçöpler, balık, yengeç parçaları sanki kendi kendilerine bir araya geliyor belli bir şekil ve anlam alıyorlar öylecene de sanatçının gözüne gönlüne girmeyi başarıyorlar ...
Ve sanki görünmeyen bir güç sanatçının ellerine hükmediyor ve kendi kendisini onun eliyle varlıklar alemine sokuyor; manifest oluyor. Gerisi kolay, kesme biçme, yapıştırma, vidalama, delme, çekiçleme...
Müskebi'ye dönersek eğer, hikayesi şu: müskebi (müsgebi ya da yeni adıyla ortakent): Apollon tapınağı Doğu Roma İmparatorluğu hıristiyanlığa geçtikten sonra piskoposluklar merkezi olmuş ve başına da 'episkopi' adı verilen bir rahip getirilmiş. Halk ise episkopiyi müskebi diye kendi ağzına göre yuvarlamış. Yani kelime olarak kendi başına bir anlamı yok. Bir söylentiye göre de müskebi, 'mis gibi' den türemiş. Doğru olabilir. Çünkü bu Müskebi mıntıkası hakikaten mis gibi. Mandalina bahçeleriyle dolu. Misler gibi kokuyor.
Geçen yıllarda bir ressam arkadaş bu mis gibi mandalina bahçeleri içerisinde küüççük bir ev kiralamıştı. Atölye olarak kullanıyordu. İyi mangallar yaptık orada.. Yalnız içim cız ederek bir şey anımsıyorum; bir köpek vardı ileride. Kara bir köpek; devamlı havlıyordu. Ağaçlar arasında ilerleyip baktığımda kulübesine bağlanmış bir köpekçikti. Sahibi hiç ama hiç zincirinden çıkarmıyormuş.
O bahçeye baktım da geçerken şimdi yerinde yeller esiyor; çirkin bir villa olmuş. Sergiye vardığımda Vecdi ile eşinin sıcak karşılaması ve gerçek sanat eserleriyle karşılaşmam üzerime çöken yeisi sildi attı.
Müskebi denen Ortakent gerçekten kendine özgü bir yer. Bodrum'la sanki hiç ilgisi yok. Bambaşka bir ortam. Bambaşka bir hava. Giderek kaybolan mandalina bahçeleri, Lübnan selvileri gibi büyüleyici, insanın ölesi gelip de altında yatası selvileri... Huzur hışırtıları. Kalabalıklardan nefret edişi...Uzayıp giden kumsalı. Sakin pırıl pırıl denizi.
İşte bu büyülü ortamda Vecdi Candemir'in gerçek sanat eserleri. Kumsal, masalar, mehtabı her an bekleyen deniz, kurulu masalar, müzik... Sanat.
Duydum ki Tokiler geliyormuş buralara. Yelkenlerini açmışlar.Nerelere nerelere kaçalım?
Vecdi Candemir sonbaharda sergisini Brüksel'e (Artistica Art Gallerie) taşıyor. Belçikalıları bilirim. Sanattan çok iyi anlarlar. Gerçek sanat ürünlerini derhal farkederler ve sıkı ilgilenirler.
Başarılar diliyorum.
monad balkan, 24 temmuz 2014 bodrum
tlf: 0252-3586677