Tiyatro 1112 Garaj topluluğu “Uymazcı-Sinoplu Diogenes” adlı tek perdelik eseri sahnelemeye başladı. Esasen eserin dünya prömiyeri 2018-19 sezonunda yapılmış durumda (TC Kültür ve Turizm Bakanlığının maddi katkısıyla). Fırından taze çıkmış, buharı üstünde tüten eseri 24 Ocak 2019’da Ankara Ticaret Borsası (ATB) dükkânlarından birinde seyrettim, böylece Tiyatro 1112 Garaj ile tanışmış oldum.
Önce “Tiyatro 1112 Garaj” adlı profesyonel tiyatro topluluğunu anlatmalıyım. Bu topluluk 2009’da kurulmuş, o zaman Ankara Şaşmaz’da 1. Cadde, 11. Sokak, 2 Numaralı garajda yer aldığı için Garaj 1112 adını almış, daha sonra kendi sahnesine geçmesine rağmen doğduğu garajın adıyla devam etmiş. Altı sezondur Ankara Macunköy ATB, K Blok, 271 numarada 53 kişilik sıcak atmosferli salonunda tiyatro-severlerle buluşuyor. Ankara’yı bilmeyenler için açıklayalım, Şaşmaz ve Macunköy Ankara’nın küçük ve orta boy sanayi yerleşkeleri. Tiyatro 1112 Garaj grubu ilham kaynağı bu yerleşkelerin damarlarında akan çelik gibi güçlü kandan geliyor denilebilir.
Tiyatro 1112 Garaj ATB’deki mekânında hem sahneye eserler koyuyor, hem oyunculuk atölyeleri veriyor, hem de Kısagaraj Festivali gibi organizasyonlarla başka tiyatro topluluklarına ev sahipliği yapıyor. “Kurulduğu günden bu yana yeni yöntemler, yeni anlatım biçimleri öğrenme ve sunma çabasında” olan topluluk Aylin Saraç, Hakan Salınmış, Cengiz Sezgin, Altan Alkan, Burçin Yalçın, Özge Yıldırım, Şirin Saldamlı, Egemen Büyüktanır ve Elif Yalçınkaya’dan oluşuyor.
Uymazcı-Sinoplu Diogenes’i yazan ve yöneten Yunus Emre Bozdoğan eserin broşüründe “Belki kaçıp gitmek isteyeceksiniz ama köprüden önce son çıkışı geçtik. Sona geldik. Artık ne Diogenes’in feneri ne AVM’nin (alışveriş merkezi) ışığı, kendi ışığımızı bulmak, kendimize samimi olmak zorundayız. Obur bir çocuk gibi her şeyi avuçlayarak yaşadık hep”, diye yazmış. Bozdoğan, Diogenes’i şöyle tanımlıyor: “O, her şeyi göze alıp para, mal ve mülk duygusunu yenebilmek için tek başına direndi. İnsanoğlunun içinde giderek yükselen egoyu yerle bir etti. Sadece evrenin ve erdemin yasalarına göre yaşadı. İnsanların sık sık değiştirdiği geçici yasalara uymamayı tercih etti. Bu yüzden ona “Uymazcı” dediler”.
Nitekim oyun, köpek lakaplı (kinik) Diogenes’in o günden bugüne 2430 yaşına uyarlanmış kimliğinde milattan önceden beri, belki insanlığın en başından bu yana değişmeyen köle-efendi-para üçgenini anlatıyor. Eserde kâh Diogenes’i Atina sokaklarında, kâh günümüzde bir AVM’nin dış duvarının önünde sokakta yaşarken görüyoruz. Büyük İskender’e “Gölge etme, başka ihsan istemem” diyerek egosunu yerle bir edişini hatırlıyoruz. Yer yer siyah beyaz sinema misali tarihin sisli görüntüsü içinde elinde fenerli üç Diogenes karakteri epik biçemde anlatıcı oluyor. Yer yer renkli sinema misali günümüzün dünyasının net görüntüsü yaratılıyor ve stresli işkadını ile kafası karışık koruması betimleniyor. Bunların arasında da bir kamera adeta Atina sokaklarına odaklanıyor ve Diogenes’i merak eden İskender ile rüyalarını anlatan Diogenes’e tutkun bir kadını gösteriyor. İşkadını “Kadın bazen vardır, bazen de yok” diyerek yaşamındaki zorlukları özetlerken, Atinalı kadın “tüm insanlar aynı anda zıplasaydı ne güzel olurdu”, diye hayal ediyor. Eserin sahnelenişi ve sordurduğu sorular Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) ektiği tohumların filizlendiğini düşündürüyor. Yaklaşık 75 dakika süren oyun seyirciyi sarsarak günlük yaşamın hayal dünyasından uyandırıp gerçekleri gözler önüne seriyor, silkeleyerek tatlı rüyadan uyandırıyor.
Oyun bana Bill Forsyth’ın yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği bol ödüllü, 1983 yapımı Local Hero adlı filmi anımsattı (https://www.imdb.com/title/tt0085859/?ref_=nm_flmg_act_17). Filmin konusu İskoçya’nın deniz kenarındaki bir köyüne rafineri kurmak isteyen zengin bir Amerikalıyı bu arzusundan vazgeçiren, kapısı olmayan evine pencereden giren “uymazcı” yaşlı bir adamın öyküsüydü. Filmde Diogenes misali Ben Knox karakterini Fulton Mackay, petrol milyoneri rolünü Burt Lancaster ve arabulucu rolünü Peter Riegert oynuyordu. Filmi hatırladıysanız Dire Staits grubunun beyni Mark Knopfler’in etkileyici müziklerini de hatırlayacaksınız eminim.
En az film kadar etkileyici oyunda Aylin Saraç, Hakan Salınmış ve Cengiz Sezgin oynuyor. Aylin Saraç üç farklı kadın karakterini oynarken birinci sınıf oyunculuk sergiledi. Hiç kimseyi hatırlatmayan yorumu o denli etkileyiciydi ki o oynarken adeta tüm evrende “Saraç’ın kadınları”, yani “ben” vardık. Tüyleri ürperten, insanın derisinin altına, bilincinin derinliklerine sızan bu güçlü yorumun etkisi uzun süre benliğimden çıkmayacak.
Başrolde usta oyuncu Hakan Salınmış (Diogenes ve üç fenerliden biri) ile bir diğer usta oyuncu Cengiz Sezgin’in (üç fenerliden biri, İskender, koruma) yorumları seyircilerden aldıkları yürekten alkışı tamamen hak ediyordu.
Deniz Bijen Rahimi’nin müzikleri (en az Dire Straits kadar) sözlerin dramatik etkisini artırtıcı bir diğer unsurdu. Zeze’nın tasarladığı (Uygulama: Kenan Öğüt) dekor ile Şeyda Mengüç Işık’ın tasarladığı ışık (Işık ve ses uygulama: Şirin Saldamlı) da oyunun konusuna son derece uygun ve bütünleyici idi.
Dükkânda tiyatro mu? Tezat gibi gözükse de konu yaşamın ta kendisi olunca yerin ne önemi var, işte kaçırılmayacak çarpıcı bir örnek ortada!
Tiyatro 1112 Garaj bu sezonda Sınır ve Seçilenler adlı iki oyun daha sergileyecek. Ulaşım için http://www.tiyatro1112garaj.com/ adresine başvurabilirsiniz.
Pınar Aydın O’Dwyer
6 Şubat 2019