Ozan Evrim Tunca’nın Çevrimiçi Sohbet Programları
Her daim bir yandan müzisyen meslektaşlarının ustalaşmasına, bir yandan çocukların müzik eğitimine katkıda bulunurken, diğer yandan da kendisini geliştirmeyi ihmal etmeyen Ozan Evrim Tunca yine önemli bir girişime imza attı. 1-4 Şubat 2022 tarihlerinde dört gece üst üste İnstagram’da “Orkestra şeflerinin orkestradan, orkestranın şeflerden beklentileri” konulu son derece ilginç sohbet programları yaptı. Sohbetlere yurtiçi ve dışından değerli orkestra şefleri ile alanlarında deneyimli üst düzeyde orkestra sanatçıları katıldı. Ara soğutmasız, ip atlar misali formattaki bu programlarda moderatör Tunca önce belli bir süre bir sanatçıya sorularını sordu. Ardından en fazla dört konuşmacı arka arkaya görüntüye eklenerek aynı bağlamda görüşlerini aktardılar. Daha sonra yine ikili-dörtlü gruplar halinde farklı sanatçılar ile fikir çemberi örgüsüne devam edildi. Ana konu hep aynı olmakla beraber Tunca ara sorularla sohbeti yapılandırdı. İnstagram’da yapılan bu oturumda soru veya katkı olanağı yoktu ama hem moderatör hem de konuşmacılar dinleyenlerin olası tüm soru ve katkılarını bilen ve bunları dile getiren deneyimli sanatçılardı. Sanatçılar arasında gereksiz tartışmaların cereyan etmemesinin yanı sıra zaman harcatan “tebrikler teşekkürler” faslının oldukça sınırlı olması oturumların akışkan olmasını sağlayan yönlerdi. Diğer bir deyişle konuşmacılar gerektiğince geniş ve son derece olgun kişilikli sanatçı örneklem yelpazesinden seçilmişlerdi. Her biri yeni bir fikir kattı.
Ozan Evrim Tunca’nın Atatürk’ün profilden portresi veya viyolonsel anatomisi resmi önünden sunduğu programa “Şeflerle orkestracıların müzisyen olduğunu” belirterek sözlerine başladı. Amacının “Geleceği konuşmak, gelecekte bize ne faydalı olur onu konuşmak”, olduğunu belirtti ve düsturunun “Emeğe saygı, liyakate önem” olduğunu sözlerine ekledi.
Dört oturuma katılan maestrolar (soyadı alfabe sırasıyla) Jordan Brown, Deniz Olivera Erdinç, Rengim Gökmen, Gregory Grabowski, Artun Hoinic, Cem Mansur, Orhun Orhon, Naci Özgüç, Antonio Pirolli ve Orhan Şallıel idi.
Sohbetlere katılan orkestra sanatçıları ise (soyadı alfabe sırasıyla) Onur Akalın (Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası Başkemancıları), Şafak Atakır (Antalya Devlet Senfoni Orkestrası viyolonsel sanatçısı), Nazlı Avcı (Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası Başkemancı), Deniz Bozalp (Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası trompet sanatçısı), Cem Güngör (Bilkent Senfoni Orkestrası trombon sanatçısı), Özüm Günöz (İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası keman sanatçısı ve Suzuki eğitimcisi), Özge Erdem (Başkent Akademik Orkestrası keman sanatçısı), Şafak Erişkin (İstanbul Devlet Opera ve Bale Orkestrası Çello Grup Şefi), Damla Güngör (Başkent Akademik Orkestrası viyolonsel sanatçısı), Nil Kocamangil, Tekfen Senfoni Orkestrası viyolonsel sanatçısı-Akademisyen), Ulrich Mertin (Hezarfen Ensemble Viyola Sanatçısı-Şef), Cem Önertürk (Akademisyen-Flüt sanatçısı), Ecesu Sertesen (İstanbul Devlet Opera ve Balesi Klarnet sanatçısı), Yiğit Tan (CSO viyolonsel grubu üyesi), idi.
Oturumlarda öncelikle tartışılan “İyi şefin tanımı ve orkestranın şeften bekledikleri” konusunda sanatçıların hemen hepsi empati yapabilen, iletişim becerileri yüksek, icracılarla göz kontağı kuran, pedagojik yaklaşıma önem veren, emredici değil, ikna edebilen bir sanatçı olması gereğinde hemfikir oldular. Şefin farkını yaratan orkestra ile frekansının tutmasıdır, denildi. Şefin orkestranın niteliklerini ve ihtiyaçlarını anlaması, beklentilerine göre idare etmesi gerektiği konusunda ise çoğu katılımcı aynı görüşteyken, ortaya “şefin orkestranın beklentilerine göre idare etmemesi gerektiğini, öğrencilere bile profesyonellermiş gibi davranılmasının yararlı olacağını” belirten farklı bir bakış açısı da konuldu.
Yine tüm sanatçılara göre “iyi bir şef ön hazırlık yapmış olmalı ve değneğini eline alıp ilk provaya başlamadan önce esere hakim olmalı”, denildi ama gerektiğinde anlık karar da verebilmeli, yani esnek olabilmeli, daima orkestraya yeni bir şey katabilmeli, onları heyecanlandırabilmeli ki yorumcuların bestedeki duygu kodlarını ortaya çıkarmalarını sağlayabilsin”. Ek olarak belli bestecilerin, belli dönem eserlerinde uzmanlaşmış şeflerin olmasının yararlı olabileceği belirtildi.
Katılımcı orkestra sanatçılarının birçoğu prova sayısı, süresi ve şeklinin nasıl olması gerektiğinin de üzerinde durdu. Şef provada orkestrayı durdurduğu zaman “niye durdurduğunu, neyin düzeltilmesini istediğini söylemesini, soru sorarak düşündürmesini” beklediklerini anlattılar. Orkestralara o şefle tekrar çalışmak isteyip istemediklerinin sorulabileceği gündeme geldi.
Şeflik eğitimi konuşulurken bir şefin yukarıda sayılanları başarabilmesi için mutlaka armoni, form bilgisi, kontrpuan, orkestrasyon eğitimi almış olması, oda müziği ve opera şefliği yapmış olması, bir enstrüman (örneğin korepetisyon yapabilmek için piyano) çalması, özetle çok yönlü bir müzisyen olarak yetişmesinin çok önemli olduğu vurgulandı. Katılımcı sanatçılara göre sonuçta “şefin rolü orkestraya beraber çalabilmeleri için yardım etmek, dıştan dinleyerek entonasyonu sağlamaktır. Uzun yılların deneyimini gerektiren bir sorumluluk olan şeflikte orkestra ile güç savaşı yerine kolektif çalışmanın sağlanması, birleştiricilik ve yönlendiricilik ön planda olmalıdır”.
Bir orkestranın nasıl daha iyi olabileceği tartışılırken başkemancının ve grup şeflerinin eserlere partisyon okuyarak hazırlanmalarının yararlı olabileceğine değinildi. Ortaya birlikte güzel müzik çıkarabilmek için şefler gibi orkestra elemanlarının da egolarından kurtulması gerektiğinin altı çizilirken senfoni ve opera orkestrasında çalıyor olmanın birbirinden farklı olduğu ama her ikisinde de deneyimin önemi gündeme getirildi.
Orkestra müzisyenlerinin eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda ise konservatuvar eğitimi sırasında partisyondan çalışma alışkanlığı edinilmesinin, orkestra repertuvarı derslerine daha çok ağırlık verilmesinin, deşifraj dersi olmasının, okullarda seçmeli şeflik dersi olmasının, mezuniyet sonrasında da oda müziği yapılmasının yararları üzerinde duruldu ve “öğrenci müziğe aşık edilmelidir”, denildi.
En sonda Tunca konuşulanları özetleyerek “şefin iç-duyuş yeteneği olmasının, armoni, form bilgisinin öneminin altını çizdi ve “şef masa başında partisyon okuyarak işe başlar”, dedi. Asıl amacın “müzisyenler olarak birlikte olmak ve kendimizi güncellemek” olduğunu hatırlattı.
İzlediğim her dört oturumda hem şefler hem de orkestracılar tarafından altı ısrarla çizilen üç kavram “Empatinin, Deneyimin ve Oda Müziği yapmanın önemi” idi. Her ne kadar “Sanat tutkusu ve müzisyen olarak kendine saygı” cümleleri açıkça zikredilmediyse de buram buram kokan bu duygulardı. Programları hazırlayıp sunan Ozan Evrim Tunca ve katılan tüm sanatçıları biz izleyicilere daha kaliteli sanat sunmak için uğraşılarından dolayı kutlar, bundan sonraki dizide şancılara, bale dansçılarına ve belki biz izleyicilere de söz verilmesini dilerim.
Pınar Aydın O’Dwyer
13 Şubat 2022, Ankara
Notlar:
Ozan Evrim Tunca’ya verdiği bilgiler için teşekkür ederim.
Oturumları izlemek isteyenler için video linkleri:
Prof. Dr. Ozan Evrim Tunca kimdir?
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarında Prof. Doğan Cangal'ın öğrencisi olarak viyolonsel bölümünden mezun olduktan sonra Louisiana ve Florida Eyalet Üniversitelerinde Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini tamamladı. Hezarfen Ensemble ve Ulucan Trio ile uzun yıllardır oda müziği çalışmalarını sürdüren Tunca ülkemizde pek çok solo konser verdi. Özellikle konser ritüllerini sorguladığı etkinlikleri; giyim, alkış ve görsel ile müziğin beraber kullanımı gibi buluşçu özellikler taşıdı. 2015’de Eskişehir'de kurduğu Çocuk Senfoni Orkestrası 500 üzerinde çocuğa hizmet verdi. Tunca’nın yürütücülüğünde 7 yaşından itibaren herkesin müzik algısını ölçen testi üniversitesi tarafından halka açıldı (https://aummat.anadolu.edu.tr/). Ülkedeki ilk üniversite bünyesinde uzaktan çalgı eğitimi programını hayata geçirdi ve olanağı olmayan kişilerin her yerden ve her zaman ulaşabilmesi mümkün oldu. Sanatçı akademisyenin üç adet patenti bulunmaktadır ve çocukların oyuncak sepetlerinde bulunması için bez çalgılar tasarlamış ve OzArt Akademi yürütücülüğünde üretimleri de hayata geçirilmiştir. Prof. Tunca’nın 60 Dakikada Klasik Müzik (Boyut Yayınları, 2009; Müzik Eğitimi Yayınları, 2014: https://www.sanattanyansimalar.com/60-dakikada-klasik-muzik/106/), Classical Music in 90 Minutes (KOBO.com, 2018: https://www.sanattanyansimalar.com/ozan-e-tunca-dan-yeni-interaktif-kitap/4240/), Konservatuvarlarda Viyolonsel Eğitimi (Grafiker Yayınları, 2012) adlı kitapları bulunmaktadır.