Sınırlarımız dışında savaşın ve yıkımın tüm dehşeti ile sürdüğü 1942 yılında Ankara’nın merkezi Kızılay’da yeni bazı binaların temeli atılmaya başlanır ve üç yıl sonra bu bölgede başkentin belki de ilk özgün ve modern mahallesi oluşur: Saraçoğlu Mahallesi… Bu geniş konut yerleşkesinin mimarı, bir diğer değerli mimar Şevki Balmumcu’nun (1905-1982) Sergi Evi’ni bazı değişikliklerle bugünkü Opera Binası’na dönüştüren Paul Bonatz’dır (1877-1956). Dar gelirli memuru kiralık ev sıkıntısından kurtarmak amacıyla planlanıp, yapımlarına başlanan ve Türkiye’nin “ilk toplu konut projesi” olarak kabul edebileceğimiz bu binalar, devlet lojmanları (Memur Evleri) olarak hizmete girer.
Mahallenin en uzun ve işlek sokağının iki tarafını boydan boya kaplayan yaşlı çınar ağaçları 40-50 yıl kadar önce yüzlerce kumruya, güvercine ev sahipliği yapardı. Bu yüzden sanırım, başkentin en güzel sokak isimlerinden biri de buraya verilmiştir: Kumrular Sokağı… Ancak, bugün artık ağaçlardaki kuş popülasyonu o zamanki kadar çok sayıda değil; yıllar önceki, apartmanlarda kömür kullanımına bağlı, aşırı hava kirliliğinden ya da sokaktaki güncel yoğun trafik ve egzoz dumanlarından dolayı belki de.
Lojman binalarının arasında bulunan ve ön cephesi Kumrular Sokağı’na bakan iki katlı alımlı bina, 1951 yılında eğitim-öğretime başlayan Namık Kemal Ortaokulu (bugün Namık Kemal İlköğretim Okulu)’dur. 1970’li yılların başında, bu okulda okuma şansına sahip oldum. Şimdi düşünüyorum da; okulun içinde, sınıflardaki, koridorlardaki ve geniş büyük bahçedeki çocuk sesleriyle, dışarıda ise kumruların ve serçelerin cıvıltılarıyla, ortam; Clément Janequin’in (1485-1558), güzel, sevimli a capella şarkısındaki (“Le Chant des Oiseaux/Kuşların Şarkısı”) gibiydi galiba... Müziğe ve müzik derslerine çok önemli verilirdi okulda ve çok da severdik doğrusu. O yıllarda buradan mezun olanların çoğu, “Yurdun erleriyiz sanat bilimde / Durmaz çalışırız neşe içinde “ diye başlayan “Namık Kemal Ortaokulu Marşı”nı sanırım hâlâ söyleyebilir. Bir de, aylar öncesinden her müzik dersinde yinelediğimiz, ezberlediğimiz ve 29 Ekim 1973’de okul bahçesinde coşkulu ve hatasız bir biçimde söyleyebilmek için çok çaba sarf ettiğimiz “50. Yıl Marşı”nı (Söz: Bekir Sıtkı Erdoğan Beste: Necil Kâzım Akses): “Müjdeler var yurdumun toprağına taşına/ Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına”… Ancak bugün, maalesef büyük oranda belleklerden silindiğini sanıyorum; çünkü ne ekranlarda, ne de sosyal medyada, bayram günlerinde bile pek rastlanmaz oldu bu güzel marşa. Dileğim, neredeyse unutulmuş bu ezginin yeniden hak ettiği müzikal övgüye ve talebe mazhar olmasıdır geniş kitlelerin, özellikle de gençlerin nezdinde. Ama görece daha sık çalınan bazı eski marşlar gibi, neredeyse bir disko müziği formatına dönüştürülmüş biçimde yorumlanmasını da doğrusu pek arzulamam…
Saraçoğlu Mahallesi’ndeki binalar şu anda restore edilmektedir. Önerim ve beklentim; sanatsal/estetik ve tarihsel unsurların, önceliklerin titizlikle gözetilmesi, özellikle binaların bazılarının resim-heykel sergi salonları ve bazılarının da örneğin resitaller, trio-kuartet-küçük oda orkestralarına uygun konser binaları olarak düzenlenmesidir. Ankara’daki mevcut senfoni orkestralarından solistler, küçük gruplar, konservatuvar öğrencileri ya da amatör müzisyenler burada düzenli konserler verebilirler. Bilindiği gibi, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyada klasik müzik konserleri, salonlar dışında tarihi kiliselerde, tarihi binalarda ve seçkin mimariye sahip özel konutlarda da verilmektedir sıklıkla. Öyle ki, ülkemizde de klasik müzik konseri etkinliklerinin hem sayıca hem de mekân çeşitliliği bağlamında artmasını düşlemişimdir hep ve “müzik-tarih-mimari” armonisinin güzel bir bileşim oluşturduğunu, özellikle de Barok Müziğin böyle ortamlara çok yakıştığını düşünürüm. Örneğin Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki klasik müzik konserleri uygulaması övgüye değerdir; klasik müziğin tınılarını binlerce yıl öncesinden gelen Anadolu mirasını izlerken ve o zenginliğin içindeyken dinlemek çok farklı duygulanımlar da oluşturmaktadır. İşte, Kumrular Sokağı’ndaki ve çevresindeki binalarda süren restorasyon çalışmaları sonunda, başkentli müzikseverlere özellikle Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinin atmosferini de duyumsatacak tarihi konser mekânlarının da sunulacağını umuyor ve diliyorum...
SAMİ EREN
10 Ekim 2021, Ankara