İstanbul’da yaşayan, çok uzak bir semte taşınmasından ötürü kendisini bir STK'nun Bahçeşehir Şubesi’nden kısmen emekli etmiş 40 yıllık dostumuz sevgili Ayşe Derman, bu yaz tatilimizin ilk kısmındaki birlikteliğimizde kanımıza giriyor. Şubenin aynı butik firma ile yıllardır yapmakta olduğu gezilerin bu yılki Bulgaristan-Romanya ayağında boş yer olduğunu, dilersek bizi de bu kapalı gruba ekleyebileceğini söylüyor. İki ülke de yıllardır gitmeyi düşünüp bir türlü denk düşüremediğimiz yerler. Ayşe’nin övgüsünü almış “butik firma”nın sahibi İlker Şahin’in, büyük bir titizlikle ve ayrıntılarla düzenleyip rehberlik ettiği, gezi önerisini kabul ediyoruz. Büyük bir otobüste 17 katılımcı ile İstanbul’dan başlayıp sırasıyla “Burgaz-Nesebar-Varna-Köstence-Bükreş-Sinaia-Braşov-Rusçuk-Edirne-İstanbul” döngüsünü tamamlıyoruz.
Gezinin bence en çarpıcı yeri olan Muzeul National Al Satului(Ulusal Köy Müzesi)’yi ve artık yurtiçinde neredeyse unutturulup ancak Bükreş’te tanık olabildiğimiz 30 Ağustos etkinliklerini paylaşmak isterim.
30 Ağustos Perşembe öğleden sonra, 187 hektar büyüklüğünde ve şehrin ortasında olup ranta feda edilmeyen Herastrau Park içinde 15 hektarlık bir alana yayılmış bulunan Köy Müzesi(*)’ne gidiyoruz. Bu kez İlker’in yanı sıra sevimli Romen rehberimiz İldihan Ömer de bize eşlik ediyor. İldihan hanım Türkçe’yi kitap okuyup film izleyerek kendi kendine öğrenmiş. Sözcük dağarcığı geniş, vurgulamaları yerinde, az aksanlı, esprili.
Bükreş Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dimitriei Gusti(1880-1966), 1925-1935 yılları arasında oluşturduğu ekiple Romanya kırsalındaki 600 köyde disiplinlerarası saha araştırmaları yapıyor. Gusti ve arkadaşları Romanya kırsal yaşamının(geleneksel ev yapımı, toprağın ekilmesi, ürün hasadı, hayvan üretilmesi, balıkçılık, dokumacılık, kil ve çamurdan obje yapımı, evlerin dekorasyonu, yiyeceklerin hazırlanması…), Romanya’nın tüm bölgelerinden sökülüp getirilecek, XIX.yüzyıl ağırlıklı ve yerel mimariyi temsil eden ahşap evlerin, bir yönü de göl olan bu alanda yeniden kurulmasıyla canlandırılmasına karar veriyorlar.
1936’da 29 evin yerleştirilmesiyle açılan müzede bugün 370 yapı (ev, kilise, ağıl, ahır, yel değirmeni, kuyu, fırın, su değirmeni, şarap presi ve diğer çiftlik yapıları) ve 60.000’in üzerinde obje var. Yılda 500.000 kişinin gezdiği müze, aynı zamanda bir araştırma merkezi niteliğinde. Evlerin, Berbeşti’den getirilen en eskisi 1775 tarihli. Dragomireşti köyü kilisesi 1722’ye, Timişeri köyü kilisesi 1773’e tarihlenmiş. Tüm yapıların önlerine yapım yıllarına, nereden getirildiklerine ve öykülerine ilişkin kimlikler yerleştirilmiş. İçleri getirildikleri bölgelere özgü araç, gereç ve eşyalarla donatılmış. Yeniden yapımların ne derece başarılı olduğunun değerlendirilmesini grubumuzdaki mimarlara bırakıyor, sınırlı zamanımızda ise köyün ancak bir kısmını dolaşabilip, aklımızın bir kısmını ise orada bırakarak ayrılıyoruz.
Akşam yemeği öncesinde rehberlerimiz eşliğinde küçük bir şehir turuna çıkıyoruz. “Calea Victoriei” caddesinde Türk sahipli Ramada Otel’inin yanındaki küçük meydanda bir sürprizle karşılaşıyoruz. Meydanın caddeye yakın köşesine otel yönetimince yerleştirilmiş olan Atatürk büstü, Bükreş’teki Türk kuruluşlarının çelenk ve çiçekleriyle donatılmış. Şaşırıyoruz, Türkiye’de giderek unutturulan böyle bir törene katılmaktan ötürü duygulanıyoruz, “gönüllü” olarak orada bulunan gençlerle birlikte fotoğraf çektiriyoruz.
Yemeğe hazırlanmak için otele dönüşümüzde bir başka sürpriz bizleri bekliyor. Kafilemizdeki YTÜ Mimarlık Fakültesi doçentlerinden sevgili Rabia Özakın’ın 15 yıldır Bükreş’te yerleşik mimar arkadaşı Esma Sisli bizi Türkiye Büyükelçiliği’ndeki resepsiyona davet ediyor. Otelin 200 metre kadar ötesinde “Calea Dorobanti” caddesi üzerinde bulunan o görkemli binadaki törene ucundan da olsa yetişiyoruz.
Sürprizler bitmiyor, SBF’den 31 dönem küçüğüm Büyükelçi sayın Koray Ertaş ve eşi ile tanışıyoruz. Onlarla konuşurken bu kez 22 yıldır Bükreş’te oturan, SBF’deki voleybollu yıllarımızdan 3 dönem küçüğüm olarak tanıdığım sevgili Kemal Şenyuva ve eşi ile rastlaşıyor, Mülkiyeliliğin verdiği rahatlıkla kısa da olsa sohbetimizi koyultuyoruz. Gezimizin akşam ve sabah programlarına kafilemizle birlikte uymaklığımız gerektiğinden, ne yazık ki ısrarlı davetlere icabet edemiyor, bir dahaki(!) sefere alacaklı kalıyoruz.
Bükreş’te geçirdiğimiz 30 Ağustos 2018 günü, unutulmayacak anılarımız arasındaki yerini alıyor.
SAVAŞ SÖNMEZ
15 Eylül 2018
(*) Ankara’da Karapürçek Beşikkaya Mahallesi’ndeki Altınköy Açıkhava Müzesi’ni bilmeyenlere, karşılaştırma amacı gütmeksizin, kısaca anımsatmak isterim. Bizim Köy Müzemiz ormanlık bölgelerimizde, ağaç gövdelerinin üst üste yığılıp, çivi kullanılmadan birbirine geçirilmesi yöntemiyle yapılan, 40 kadar Çantı Ev’den oluşuyor. Karadeniz Bölgesi’ndeki köylerden sökülüp getirilerek yeniden kurulmuş olan bu evlerin 1900’lerin başlarında yapıldıkları sanılıyor. 500 dönümlük arazide Yaban Hayatı Tanıtma Müzesi, İlkokul, Köy Oyuncakları Müzesi, Cami, Bakkal, Çamaşırhane, Su ve Yel Değirmenleri, Taş Fırın, Demirci, Kalaycı, Dokumacı, Köy Kahvesi, Taş-Ağaç-Asma Köprüler, Yayla Evleri, Kuyu, Muhtarlık, Köy Odası, Mandıra, Hayvan Barınakları gibi yapılar ile bu yapıların içinde o yapılara özgü araç-gereç-eşyalar bulunuyor.