Bir “ADAM”ı, bana imzaladığı ve
kimilerini tanıttığım kitaplarıyla uğurluyorum...
İnönü Vakfı’nda bulunduğum yıllarda, Pembe Köşk’te 21.4.2000-21.5.2000 tarihleri arasında , “Demiryolları ve İnönü : Demirağlarla Ördük Anayurdu Dört Baştan” fotoğraf sergisi açılıyor. Bu serginin ön çalışmaları sırasında TCDD Demiryolu Müzeleri’ne (şimdilerde sorumsuzca ve hoyratça Medipol Üniversitesi’nin kullanımına ayrılan binalar) gidip gelirken tanışıyoruz değerli sanat tarihçisi ve müzeci Müze Müdiresi Servet Sarıaslan ile. Sevgili eşi öğretmen-eğitimci-grafiker-ressam-şair-yazar Ümit Sarıaslan’ı (1951-31.12.2021) aynı günlerde aynı mekanda tanımış olmalıyım. O günlerde frekanslarımızın tutması ile başlayan, 2005’lerden sonra internet ortamındaki sayısız yazışmalarımıza da taşınan sımsıcak dostluğumuz; uzak aralıklarla da olsa fırsat bulup görüşüldüğünde, “bıraktığımız yerdeki” sıcaklığıyla yıllardır sürüyordu. Dünya görüşünden ve çizgisinden hiç sapmayan, tutarlı, düzenle kavgalı, hep kızgın ve öfkeli, şair gibi yazan, şiir gibi konuşan, hep Öztürkçe söyleşen bu “adam gibi adam”la bazen Servet’in odasında, kimi bir kitap imza günü ya da sergi açılış kokteylinde, bir keresinde SBF karşısındaki simitçide ve Evren Sokak’taki mabedinde görüşüyoruz. Şimdilerde, rakı sofrasında sadece bir beraberliğimiz olduğuna hayıflanıyorum.
Bu süreler boyunca sevgili Servet’in, eski Direksiyon Binası’nda “Kurtuluş Savaşında Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi” – eski Ankara Oteli’nde “TCDD Sanat Galerisi ve Demiryolu Müzesi” – şimdilerin ucube Ankara YHT Garı binası yapılırken yok edilen “Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi” üçlüsünün müdireliğini hangi zor koşullarda, nasıl yılmadan yürütmeye çalıştığını, beğeniyle ve imrenerek izliyorum. Sonunda Servet, toparlanmasına uzun yıllarını verdiği bu ortamdan usanç getirerek ayrılıyor. Hiç tükenmeyen coşku ve enerjisini bu kez, 2007’de açılan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Müzesi’nde yoğunlaştırıyor. Sonrasına, Bartın’da 2008’de açılan “Kemal Samancıoğlu Etnoğrafya Müzesi” ile “Ankara Üniversitesi Tarihi Müzesi”nin kurulmalarını da sıkıştırıyor. Sevgili eşi Ümit 2019 Mayıs’ında bir ameliyat geçirene değin sürdürüyor müzecilik eylemlerini.
Geçtiğimiz yılın son günü yitirdiğimiz sevgili Ümit’i, çoğunu yutarcasına okuduğum, bir kısmını kısmen bitirebildiğim kitaplarından, bana imzaladığı satırlarını aynen aktararak uğurlamak istiyorum:
Zamandizinsel olarak bendeki en eski imzası 19 Şubat 2005 günlü. Yayınlanışının hemen ertesinde, 4 Şubat 2005’te edindiğim Cumhuriyet’in Mimarları (“Kuruluş Ankarası”nda Üç Mimar : Kemalettin - Ernst Arnold Egli – Bruno Taut) kitabını sanırım, İlhan İlhan Kitabevi’nde Hüner Tuncer’le ortaklaşa bir imza gününde imzalatmışım. Ankara’ya düşkünlüğümüzü pekiştirmeye başladığımız günleri anımsatmak için olmalı, “Sn.Savaş Sönmez’e, Bak bakalım ? Ankara dostu, güzel kardeş. Ne diyeceksin? Sevgiyle…19.02.2005” şeklinde imzalamış (Bu kitabının kısa kimlik tanıtımını, 12 Ağustos 2005 günlü Cumhuriyet Ankara Eki’nde yapmışım).
1998’de basıma hazırladığı, 6 yazarlı “Ankara İli’nin Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Dönemi Eğitimi” kitaptan 2004’lerde haberim olmuş. Edinişimi 19 Temmuz 2004 olarak tarihlediğim, baskısı tükenmiş olan ve Ümit’te de bulunmayan bu çok değerli kitabı nereden edindiğimi anımsayamadım. Sevgili Ümit’e onu da 19 Şubat’ta imzalatmışım. Kapak içine, “Sn.Savaş Sönmez’e, Nice serüveni içkin(!) şu kitabı imzalamak hak oldu gayri…19.02.2005 Ankara” yazmış (Bu kitabı 1 Ağustos 2008 günlü Cumhuriyet Ankara Eki’nde tanıtmışım. Ancak kitabın kapağı yanlış basılmış).
“Grafikerane” imzalı “Bir Uzaktan Bir Yakından” kitabına, “28.9.2007, Evren Sok. No:15, Tlf.3636437” notunu ben eklediğime göre, bu kitabı Evren Sokak’taki mabedini ziyaretimde vermiş olmalı. Demiryollarımıza odaklandığı o iki muhteşem kitabını da aynı gün imzalamış. 2004 baskılı “Demirağlardan Örümcek Ağlarına”yı imzaladığı sayfaya, “Savaş Sönmez’e; trenin üzerinde taşınıp gelen ortak tarihimizin kerhe tadıyla…28.IX.2007, Ankara” diye yazmış (Bu kitabın tanıtımı da 18 Nisan 2008 günlü Cumhuriyet Ankara Eki’nde). Temmuz 2007 basımlı “Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine” kitabının iç kapağında ise, “Çok sevgili Savaş Sönmez’e ortak kaygıların ortak sevinçlerin yelinde…28.IX.2007, Ankara” yazılı. Kitaplığı için spiralli fotokopisini ayırdığı, Ankara’nın pek çok “semtinden-binasından-sokağından” izler taşıyan “Başak ve Asma Ankara Güzellemesi” adlı şiir kitabını da o gün orada edinmiş olmalıyım.
Ressam Ali Demir’i anlattığı, 2008 baskılı “Kendinin Ustası Ali Demir” kitabının ilk sayfasında “Savaş Ünlü’ye, Abi Selam Kanadı kesik bir kitapla merhaba bir daha…1.VI.2010” yazıyor. Dalgınlıkla soyadımı “Ünlü” yapmış. Ama “kanadı kesik” olarak tanımladığı sayfadaki imzasına bir çift kanat iliştirmeyi de ihmal etmemiş.
15 Aralık 2017’de SBF’nin karşısındaki simitçilerin birinde buluşmuşuz. Bu kez ben de ona Ankara’ya ilişkin kitaplarımı vermişim. Benim Cebeci Orta Okulum ile Atatürk Lisemin de mimarı olan Bruno Taut’un 80. Ölüm yıldönümü için hazırladığı “Bruno Taut” kitabını yine estetik bir imza uzantısıyla imzalarken, “Sevgili Savaş Sönmez’e; Abi, sana nasıl bir nitem bulmalı; adına emeğine, soyu tükenegiden adamlardansın vesselam. Önce görüştüğümüze, sonra kitaplarına, sonra da Taut’a…buluşturana şükr’olsun, Sevgi selamlar 15.XII.2017” demiş.
Mayıs 2019’da ciddi bir ameliyat geçirdiğini, Servet’in 18 Nisan 2020 günlü iletisinden öğrenmişim. Salgın günleri değil görüşmelerimizi, yazışmalarımızı bile engellemiş. 29 Aralık 2020’de Ayvalık’tan yolladığım yılbaşı iletime verdiği yanıt, demek ki onunla son haberleşmemizmiş. 2 Ocak 2021 günlü iletisinde, “Savaş Abi, sevgi selam ve iyilik esenlik dileyerek. En içten sağlık ve esen kardeşçe. Teşekkürle. İyi Yılı yeniden. Sana sağlık ve içten iyiliklerle. Selam fırsattan. Ü.S.” yazmış, sayrılığına hiç değinmeden.
Sevgili Ümit,
Dr. Niyazi Altunya’nın Gazi Eğitim Enstitüsü kitabının 580-586. Sayfaları arasında saygıyla andığın hocaların Cengiz Kan, Veysel Erüstün, Hüseyin Fehmi Özcan, Nevide Gökaydın, Hidayet Telli, Nevzat Akoral, Mürşide İçmeli ve Muammer Bakır için yazdıklarına şöyle bir giriş yapmışsın:
“…Ellerimizden sular gibi sıyrılıp giden zamanın bizden alıp götürdüklerini, bir daha gelmemek üzere aramızdan aldıklarını düşündükçe karaduygu çörekleniyor yüreğe…keşke diyorum öğretmenlerimize ilişkin küçük notlar tutsaydım, fotoğraflarını çekseydim…Bunları söylemek ne kadar anlamlı şimdi ? En iyisi yanlışı doğrusu, azı çoğu ile belleğe başvurmak. Akvaryumun tortusunu dalgalandırmak.”
O “karaduygu” şimdi benim de yüreğimde sevgili Ümit. Ama ben de sencileyin, yanlışı-doğrusu, azı-çoğu ile belleğe başvurabiliyorum sadece. İyi ki kitaplarını imzalatmışım.
Yıldızlar yoldaşın olsun. Işıklarla kal. Huzurla uyu.
SAVAŞ SÖNMEZ
14 Ocak 2022, Çayyolu/Ankara