Vefasızlık, Türkiye’de sıkça rastladığımız bir milli hasletimizdir. Bunca göçebelik, ülkenin kültürel havasına sinmiş olan köksüzlüğü katmerli hale getirmekte. Üstelik buna neo-liberal gayri-insani azgınlığın hân-ı iştihâsı eklenince, günümüzde her yeri kaplayan soysuzluğun fazla şık estetiğinin ‘kültür’ olarak sunulmasına şaşmamak gerek. İster kişisel tarihte olsun ister toplumların belleğinde, zamansal bir süreklilik, insanın insanla olan simge alış-verişini de anlamlı hale getirir. Oysa köksüzlüğün hüküm sürdüğü bir ortamda, az-buçuk birikmiş ne varsa (doğa, yerleşim yeri, kültürel etkinlik, kavram ve anlam), hızlı bir yok etme hırsına kurban gider.
İktidar sarhoşluğunun milat yaratma arzusu, zaten savaşlar, isyanlar, mücadeleler, huzursuzluklar, darbeler, ama aynı zamanda yaşam biçimleri üzerinden genel bir toplumsal özellik haline gelmiş göçerlik nedeniyle sürekli sil baştan edilen birikimleri yok etmeye ayarlı bir terminator işlevi görüyor. Bir köşede birkaç ağaç, beton şehvetinin çılgın hırsından saklı kalmış olsun; Dünya’yı para dokusunda algılayan sığ zihinlerin hedefine yerleşiveriyor. Güzellik anlamında ne yaratılmışsa sistemli bir rant sapkınlığının, kompleksle mâlul kültür alerjisinin kurbanı oluveriyor. Böyle bir ortamda, zaten bellek zorluğu had safhada olan bir toplumsal yönelimin, emeğe, insana, anıya saygısının olmasını beklemek bir lüks haline gelebiliyor. 1 Haziran 2009 gecesi Air France’ın Rio-Paris seferini yapan uçağının Atlantik’e düşmesi sonucunda hayatını kaybeden arpist Ceren Necipoğlu, erken yaşta ölümüyle ne kadar trajik bir kadere sahipse, böyle bir hatırbilmezlik ortamında bunca coşkulu anmaya vesile olması açısından da o oranda şanslı bir sanatçı olarak addedilebilir.
Ceren Necipoğlu, bilindiği gibi, Rio’da düzenlenen arp festivalinde başarılı konserler verdikten sonra Türkiye’ye dönmekteydi. Türkiye’nin gerçek sanatçısı sanki çok bolmuş, hele arpistinden geçilmiyormuşçasına, kötü talih onu bu garip kazada yakalamıştı. Kaza raporu, tam bir basiret bağlanması örneği olan pilotaj hatasını açığa çıkarmıştı. Dünya’nın en karmaşık teknoloji şaheserlerinden biri olan bir A330 bile, insanın kusurlu aklının ince ipliklerine bağlı görünüyor. Yaşadığımız tekno-fetişizm çağının en derin ironisi de burada yatıyor: Git gide kırılganlaşan bir dünyada yaşıyoruz; bu teknolojik kırılganlığı bertaraf etmeye çalışmak için başvurabildiğimiz yegâne araç, onu daha da derinleştiren daha fazla teknoloji arzulamaktan başka bir şey değil. Oysa arpın tınısı, tasarlandığı ilk hallerinden başlayarak, kararlı ve direngen bir evrimle bütün çağları kat edip ince bir duyarlılık halinde, başka bir dünyanın, insanın insanla kurabileceği başka bir ilişkinin olanaklarını bize hatırlatan soylu bir çağrı gibi yanı başımızda duruyor. Ceren Necipoğlu, bu çağrıyı, kültürü kırmızıçizgilerle dondurup şoven bir hoşgörüsüzlüğe yozlaştırmak yerine, tarihi, coğrafyayı eriten, insani değerleri yücelten evrensel bir dile dönüştürmeyi hedefleyen ‘yapıcılar’dandı. Ancak ‘yıkıcılar’ın git gide her alanda yeryüzünde kalın bir pas tabakasına dönüşen varlıklarının yanında, ‘yapıcılar’ın, üretenlerin sesleri cılızlaşmakta. Ceren Necipoğlu’na ölümünden sonra gösterilen vefa örnekleri, insani olanın erimesi kâbusuna bir nebze de olsa umut ışığı oluyor.
Ceren Necipoğlu’nun hak ettiği gibi anılmasında, ona vefa borcunu, yalnızca bir insana hissedilen bağlılık olarak değil, aynı zamanda bir kültür ödevi olarak algılayan Şirin Pancaroğlu, kuşkusuz bu süreçte en önemli rolü üstlenmiş durumda. Meslektaşı ve öğrencisi Ceren Necipoğlu’nun adını yaşatmanın yanı sıra, sanatını tanıtmanın girişimci öncülüğünü yapan Pancaroğlu, çeşitli etkinliklerin düzenleyicisi olarak büyük bir takdiri fazlasıyla hak ediyor. Necipoğlu’na yaraşır değerli ve kalıcı bir eser olarak Kalan Müzik tarafından 2010 yılında yayınlanan “Bir Kitap Gibi” albümü, önemli ölçüde Şirin Pancaroğlu’nun emeğiyle şekil bulmuş bir çalışmadır. Biri Ceren Necipoğlu’nun konser kayıtları, diğeri onun için başka arp sanatçıları tarafından icra edilmiş eserlerden oluşan bu çift CD ve kitapçık, Türkiye’nin sanat tarihine düşülmüş zarif ve önemli bir not niteliğindedir. Zaten Şirin Pancaroğlu, bunun dışında da Türkiye’de arp kayıtlarını yapan ve bu az tanınan çalgının dinlenmesini sağlayan girişimlerin de sahibidir. Pancaroğlu’nun başkanı olduğu Arp Sanatı Derneği’ni de üretken ve etkin çalışmaları nedeniyle ve Ceren Necipoğlu’nu anarken arp çalgısını tanıtmak için gösterdiği çabadan ötürü kutlamak gerekiyor. Diğer yandan, öğretim üyesi olarak mensubu olduğu Anadolu Üniversitesi de, Ceren Necipoğlu’nu anmak için saygıdeğer çabalar sarf eden bir kurum. Cenaze töreninin olduğu gün onun anısına bir konser düzenlemek, çok ince ve sanatçıya yakışır bir davranıştı. Eserlerini onun anısına ithaf eden bestecileri de saygıyla zikretmemiz gerekiyor. İşte bütün bu çabaların bir bileşimi olarak niteleyebileceğimiz bir konseri 18 Aralık 2014 Perşembe akşamı dinleme olanağını bulduk.
Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, bir süredir, dışarıya açık müzik etkinlikleri düzenleyerek, İstanbul’un kültür yaşamına nitelikli katkılarda bulunuyor. Arp Sanatı Derneği’nin düzenlediği Ceren Necipoğlu’nu anma konserlerinden dördüncüsü Notre Dame de Sion’un salonunda yapıldıi. Necipoğlu’nun ölümünden hemen sonra böyle bir etkinliği başlatmış olmaları, kararlı bir şekilde sürdürmeleri ve bu vesileyle arp çalgısını tanıtımını başarıyla yaptıkları için dernek üyelerine teşekkür borçluyuz.
Konser iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde arpist Cansu Çine, birbirinden farklı çağlara ve üslûplara uzanan altı eseri seslendirdi. Haendel’in Arp Konçertosu’yla başlayan program, Godefroid’nın Konser Etüdü’yle devam etti. Türk çağdaş müziğinin önde gelen temsilcilerinden Hasan Uçarsu’nun Mayi Ay Gri, Sarı Gece Duvar adlı çalışması, arpın olanaklarını zorlayan kompozisyonuyla konserin en dikkat çekici eseriydi. İran kökenli İngiltere’de yaşayan besteci Amir Mahyar Tafreshipour’un Türkiye ilk çalımı yapılan İsfahan’da Bir Gün eseri ise, bu kez arpın yalnızca Grek-Roma kültürünün sesini dile getiren bir çalgı olmadığını incelikle ortaya koyuyordu. Bora Uymaz’ın Ceren Necipoğlu anısına adadığı Buselik Konser Parçası, arpı makam müziğinin dünyasına dâhil etti. Son olarak M.Grandjany’nini Rapsodi’yle ilk bölüm sona erdi. İkinci bölüm Şirin Pancaroğlu’nun, yine Ceren Necipoğlu anısına adanmış Nikriz Saz Semaisi’yle başladı. Eseri arpist Meriç Dönük yorumladı. Pancaroğlu’nun arpı makam müziğinin dünyasıyla temas ettiren, hatta bir Türk çalgısı olan arp sülalesinden Çeng’i canlandıran yaklaşımı, Türkiye’nin müzik dünyasına, anlamsız tür kutuplaşmalarındaki gereksiz zaman ve enerji kaybının dışında, üretken bir mecra açıyor. İkinci yarının ikinci eseri yine Bora Uymaz’ın, Dünya ilk çalımı yapılan Nikriz Longa’sı oldu. Tafreshipour’un bir başka eseri, Necipoğlu’na anısına adanmış Yeniden Doğuş başlığını taşıyordu. Eseri arpla birlikte soprano Natali Boğosyan kişilikli bir yorumla icra etti. Daha sonraki eserlerde arpa bu kez viyolada Günsu Özkarar ve flütte Zeynep Keleşoğlu eşlik etti. Sırasıyla T.Dubois’nın Terzettino, A.Bax’ın Elegiac Trio ve J.Ibert’in Deux Inerludes eserleri seslendirildi.
Her ne kadar bu konserler dizisi Ceren Necipoğlu’nu anma özelliğini taşısa da, aynı zamanda arp sanatının ne denli yaygın bir alanda varlık gösterebildiğinin de kanıtlarını sunmaktalar. Diğer yandan, Ceren Necipoğlu’nu, sanatıyla, anılarıyla, üretimleriyle, derin bir vefa bağlılığıyla yaşatan saygıdeğer bir çaba olarak bu etkinlikleri selamlamak gerekiyor. Sanatçının ölümü, eserleri unutulduğu zaman olur. Ceren Necipoğlu, başta Şirin Pancaroğlu’nun vefa duygusuyla, Hasret Bağı’yla yaşamaya devam ediyor.