Bizdeki sanat eleştirisi geleneğinin, sanıldığının tersine fazla uzun ve ayrıntılı bir geçmişe sahip olmadığı konusundaki genel kanının çok da yanlış olduğu söylenemez. Geleneksel değer yargılarının ağır bastığı toplum yapısı içinde ancak belli merkezlerde toplanmış sanat hareketliliğinin zaman içinde görece bir genişleme olanağına kavuşmasını bu sistem içinde düşünmemizde sayılamayacak yararlar vardır. Burada sözü edilen toplum yapısı nitelemesi gelişigüzel seçilmiş gibi görünebilir birçoklarına. Ama, yaşadığımız çevreyi soğukkanlı bir bakışla irdelersek ne demek istendiği açıkça anlaşılacaktır. Bugün bile birkaç büyük merkez dışında kalan yerlerin sanattan yeterince yararlanabildiği konusunda umut verici işaretler ne yazık ki görünmüyor ortalıkta. Günümüzün bu somut gerçekliğini unutmadan, plastik sanatlarla ilgili gerçekleşen eylemlerin içinde yer aldığı bir kitle bulunduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmak zorundayız. Bu bağlamda plastik sanat yapıtlarının değişmez estetik kurallar çerçevesinde değerlendirilmesi söz konusu olduğunda işini içine bir miktar da öznel bakış açısının karıştığını söylemeden geçmek doğru bir yaklaşım sayılmasa gerek.
Gelişim süreci içinde sanat eleştirmenliğinin geçirdiği evrelerden bugüne geldiğimizde, öznelliği, içerdiği tartışmalı yapısından uzaklaştırarak nesnel bir tabana oturmasını sağlayan adların başında Kaya Özsezgin’in geldiğini konuyla ilgili çevrelerin bildiğine kimsenin kuşkusu olmasın. Geliştirdiği kendine özgü anlatım dili yanında sanat tarihine ve yapıta bakışının gerisinde sağlam bilgi birikiminin rolü unutulmamalıdır. Özsezgin’in, bugüne değin gerek yazdığı, gerekse çeviri yoluyla dilimize kazandırdığı sanata ilişkin en temel kaynaklarla alanındaki yerini edindiğini söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Toplum olarak okuma konusuna olan eğilimimiz göz önünde bulundurulacak olduğunda sanatın kendine özgü dili ile oluşum sürecinde yaşananların karmaşık ilişkilerini belli bir sistematiğe bağlayarak anlatmanın güçlüğü açıktır. Bu güç işin altından başarıyla kalkabilmenin koşulunun, sağlam bir dünya görüşü ile iyi donanımlı kültürel bir kişiliğe sahip olmaktan geçtiğini de burada yinelemekte yarar var. Onun, daha önce değişik yayın organlarında yayımlanmış yazılarından derlenerek çıkardığı son kitabı “Yorum ve Anlam”ı yukarıdaki düşüncelerin ışığı altında yeniden okudum. Kitaptaki yazılara geçmeden önce, üzerinde önemle durulması gereken bir başka yazıya dikkatleri çekmek istiyorum. Konunun bir başka uzmanı olan İsmail Tunalı’nın “Sanat Eleştirisi ve Kaya Özsezgin” başlıklı giriş yazısını, kitabın nasıl okunması konusunda bir tür ışık kaynağı gibi görmemek için hiçbir neden yoktur. Ancak kitabı oluşturan 35 yazının yalnızca başlıklarına bakmak bile nasıl geniş bir perspektifle karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor bizlere.
Öncelikle üzerinde durulması gereken nokta, kitapta yer alan yazılara konu olarak seçilen sanatçıların birbirinden tümüyle ayrı noktalarda duran adlardan oluşması. Bir grup yabancı sanatçının da yer aldığı yazılar toplamı resim ile fotoğraf sanatları arasını kapsayan bir alan üzerinde yeniden düşünmemizin gerekliliğini imliyor okura. Ama tümünden daha önemlisi, bir yapıt ya da sanat olayı karşısında dururken nasıl bir bakış açısına sahip bulunmamızın nirengi noktaları konusunda ipuçlarını gözler önüne sermesidir. Bunlara katılıp katılmamak herkes için olası değil elbette. İsmail Tunalı’nın, önsözde bir alıntıyla Umberto Eco’dan aktardığı gibi “sanat yapıtı üstüne ancak sübjektif yorumlar yapılabilir, objektif genel değer yargıları verilemez.” Aynı görüşten yola çıkarak, Özsezgin’in yaptığının da benzer bir eylem olduğunu söyleyebiliriz. O da kendi birikimi doğrultusunda ele aldığı bir yapıt ya da sanatçıyı kendi penceresinden bizlere göstermeye çalışmaktadır. Doğaldır ki, buradaki gösterme eylemi tümüyle öznel bir bakış açısı olmaktan çok, bilimin ve sanattaki değişmez ölçütlerin yol göstericiliği eşliğinde olgunlaşmış bir kişiliğin sanat olayını aydınlatma çabası bağlamında düşünülmesi gereken bir olgudur. Bu durum, okur için gösterilen konu üzerinde nasıl düşünülmesi gerekliliğini vurguladığı gibi, sanat olayına bakışta izlenecek yöntemin yapısı hakkında fikir vermesi açısından zorunlu bir kazanç sayılabilir. Aynı zamanda sanatçı yaşamlarından süzülmüş zengin birikimlerin aktarılmasına yaptığı aracılığı da söz konusu parantez içinde düşünmememiz için hiçbir neden yoktur. Böylelikle, hem sanatçı deneyim ve yaşantıları hem de Özsezgin’in birikim ve gözlemlerinin harmanlanmasıyla ortaya çıkan “Anlam ve Yorum” kitabını bu bilgilerin ışığı altında okumanın kazandıracağı çok şey olacağını söylemek zorundayız. En azından burada not edilen kimi bilgilerin –yazı sınırıyla bağlantılı olarak dar tutulmasından ötürü- daha geniş kapsamlı öğrenme kaynaklarına okuru yöneltmesi bile uzak bir olasılık değildir. Elimizdeki yazılar toplamını oluşturan kitapta sanatı konu edinen kaç tane kaynağa göndermede bulunulduğuna bakmak bile nasıl geniş bir araştırma mantığının hiçbir zaman göz önünden uzak tutulmadığının açık bir kanıtı sayılmalıdır. Zaten sanatın amacını bu sistemde aramanın nedeni de bu değil midir: Öğrenme ve algı kapılarını zorlayarak insanın estetik kavrayış noktasını yüceltmekle daha güzel bir dünyanın yaratılışına katkı sağlamak.
Sanat ve sanatçı konusunda düşündüklerinin önemini yadsımadan esas üzerinde durulması gereken yazının en sona saklanmış “Yeni Eleştirmenleri Beklerken” başlıklı yazı olduğu gerçeğini bir kez de burada yinelemek gerektiğine inanıyorum. Çünkü hem yazarın değindiği hem de bu yazının girişinde değinildiği gibi bizdeki eleştiri geleneği önceden belirlenmiş bir şablon içine yerleştirilmiş ve çoğunlukla yargılayıcı bir anlayış üzerine kurgulanmış metinden ibarettir. Geçmişte bunun çok zengin örnekleriyle dolu örnekleri görülebilir. Uzun yıllar egemen olan bu düşünce anlayışına bakılırsa eleştirmenliğin sığ bir mantık sistemi içine kıstırılmasının gerisindeki açmazları anlamamız daha kolay duruma gelir. Günümüzde, istenildiği ölçüde olmasa bile giderek artan öğrenme ve araştırma tutkusu eleştiri alanında öznel beğeni duyguları yanında nesnel ölçütlerin de yer almasını sağlamıştır. Söz konusu alanda temel kaynakların okunmasıyla, anlaşılmaz gibi görünen bu disiplinsel anlayışın daha kolay kavranmayacağını söylemek güçtür. Sanatın sorunları bulunduğu gerçeğinden yola çıkarak, onu her yönüyle ele almanın yeterli birikime sahip olmaktan ve üzerinde düşünmekten geçtiğini bilmek zorundayız. Buradaki düşünme eylemini salt içe kapanık bir süreç gibi algılamadığımızı belirterek, sanat üzerine iyi bir izleyici olmanın ötesinde, konuyla bağlantılı temel kaynakların okunarak yorumlanması gibi bir dizi etkinlikle kuvvetlendirilmesinin zorunluluğuna değinmekle yetinelim. Öyle ki, entelektüel bilincimize alınanların yaşamımızla içselleştiği bir yapı kendiliğinden ortaya çıksın. Kaya Özsezgin’in bu –şimdilik- son kitabındaki gözlemlerini, önceki yazdıkları gibi aklın ve estetik değerlendirme anlayışının ölçütleri içinde okumanın sanatla ilgilenen herkes için yeni ufuklar açacağı konusunda kimsenin kuşkusu olmasın.
*”Yorum ve Anlam”, Kaya Özsezgin, Çekirdek Sanat Yayınları, İstanbul, Mayıs 2009
(RH+ARTMAGAZİNE, Sayı: 71, Mayıs 2010)
***
KAYA ÖZSEZGİN KİMDİR?
Kaya Özsezgin, 1938 yılında Diyarbakır'da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. Aralarında Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi'nin de bulunduğu değişik ortaöğretim kurumlarında “Sanat Tarihi” ve resim öğretmeni olarak görev yaptı. Sanat yaşamı resimle başlayan ve üç sergi açtıktan sonra eleştirmenliğe yönelen Kaya Özsezgin, 1984 yılında öğretim görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde göreve başladı. 1989’da doçent, 1996’da profesör oldu. 1997’de aynı fakültenin dekanlığına atandı. Vatan ve Ulus gazetelerinde, Pazar Postası, Sanat ve Sanatçılar, Papirüs, Milliyet Sanat Dergisi gibi çeşitli yayın organlarında sanat üzerine eleştirileri yayımlandı. 1989’da Sanat Kurumu Sanat Yazarı Ödülü’nü, 1995’te 7. İstanbul Sanat Fuarı Sanat Eleştirmeni Ödülü’nü aldı. “Artist” dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. 2000 'de Çağdaş sanatlar Vakfı-ÇAĞSAV'ın kurucuları arasında yer aldı. Çok sayıda kitap ve çevirileri olan sanatçı – yazar Kaya Özsezgin, İstanbul Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyelsiydi. Özsezgin yaz tatilini geçirdiği Aydın yöresinde beyin kanaması geçirdi. 15 Ağustos 2016 Pazartesi günü Aydın Devlet Hastanesi’nde ameliyata alındı. Ankara İbni Sina Hastanesi’ne nakledildi ve itüm müdahalelere rağmen 17 Ağustos 2016 Çarşamba günü yaşamını yitirdi.