AKLIMDA KALANLAR
(baskı resim sergisi; Osman Akbay’ın ardından; uçan süpürge kadın filmleri festivali; BRHD 48.yıl sergisi)
Sanat etkinliklerinin 2018 kış sezonu sonuna geldik çattık. Nisan ayında NUROL Sanat Galerisinde lezzetli bir sergi vardı. ‘Baskı Resmin Ustaları’ adlı sergide gerçekten usta baskıcıları adım adım izledik.
Bilmeyenler için; Baskıresmin gravür, litografi, serigirafi, linol baskı, ipek baskı… vs gibi çeşitleri olduğunu söyleyebiliriz.
Ankaralılar nedense baskı resim sergilerine pek itibar etmiyorlar. Alışageldiğimiz kalabalık açılışları baskı resimlere gelince göremiyoruz. Geçen yıl da böyle olmuştu; öyle anımsıyorum. Oysa baskı resimde resim sanatının tüm temel öğelerini ve de şiirselliği görmek mümkün. Grafik düzen, espaslar, kompozisyon…
Ben kişisel olarak baskı resimde zirveye çıkmış ustaların yağlıboya vs gibi resimler yapmalarını yadırgıyorum. Yanlış anlaşılmasın; güzel işler çıkartıyorlar ama onların baskı resimlerindeki tadı alamıyorum şahsen.
Sergi 5- 28 nisan 2018 tarihleri arasında düzenlendi. NUROL geçen yıl yada evvelsi yıl da düzenlemişti gene böyle bir sergi. Galeriyi baskı resimlere verdikleri bu önemden dolayı kutluyorum.
Sergide yar alan değerli ustaları sıralayayım:
Güler Akalan
Nevzat Akoral
Burhan Doğançay
Devrim Erbil
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Mehmet Güler
Mürşide İçmeli
Hayati Misman
Ustaların bir kısmı maalesef hayatlarımızı paylaşmıyorlar. Beyaz atlarıyla göklerde gezintilere çıktılar.
Göklerde gezintilere geçenlerde çıkan bir başka sanatçımız da ressam Osman Akbay. 2016 yılında FIRÇA Sanat Galerisinde kızı Bahar Akçura’yla birlikte son sergisini açmıştı. Görüşmüştük. Sıcak kanlı, dost yürekli, mütevazi kişiliğiyle sevdiğim insanı bir kez daha görmekle mutlu olmuştum. Daha önceleri gördüğümde ise artık kendisini emekliye sevk ettiğini ve Sapanca’da (öyle hatırlıyorum; hafızam bir hainlik yapıp aldatıyor da olabilir) yerleşeceğini söylemiş ve uzun süre ortadan kaybolmuş ancak bir sürprizle geçen yıl FIRÇA’da karşımıza çıkıvermişti.
Michelangelo'nun : " Mermerdeki fazlalıkları atıyorum geriye heykel kalıyor" mealindeki ünlü sözünü anımsatıyor bana Akbay’ın resimleri. Tuvaldeki fazlalıkları atıyor geriye resim kalıyor. İlk bakışta kolaj izlenimini veren çarpıcı resimleri böyle ortaya çıkıyor.
Çankaya Belediyesine ait ‘Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde bu yıl 21’incisi düzenlenen ‘Uçan Süpürge’ festivalinin sonuna yetiştim. Bir film gösterimi vardı. Kapıda diplomatik plakalı arabalar gördüm. Yeni Zelanda Büyükelçiliğinin düzenlediği güzel bir akşam geçirdik. ABD ve diğer bazı elçilik mensupları da vardı.
Film (Helen’le bir Yılım; My Year with Helen) eski Yeni Zelanda Başbakanı Helen Clark’ın BM Genel Sekreterliği adaylığı süresince karşılaştığı sorunlar ve mücadelesini anlatan bir filmdi.
BM yeni genel sekreterinin bir kadın olması fikrinde birleşen üyeler, sanırım son bir maçoluk refleksiyle, Clark’ı seçtirmemek için her türlü üstü kapalı rezilliği yapmışlar ve kadını seçtirmemişlerdi. BM erkeklerindir! No Pasaran!... (geçit yok). Maalesef ‘han pasado’ (‘aha geçtik işte’; İspanya iç savaşında Franco’cular cumhuriyetçilere karşı zafer kazandıklarında böyle cevap vermişler) diyememişti kadın milleti.
Helen Clark başbakanlıktan sonra UNDP’de (United Nations Development Programme; BM Kalkınma Programı) çalışmış sonunda da, anladığım kadarıyla, hararetli bir teşvik hareketiyle, özendirenler ne kadar samimiydiler bilemiyoruz, BM Genel Sekreterlik makamına aday olması temin edilmişti. Acaba ‘vitrin’ bir fikir olarak mı kullanmak istediler; yoksa gerçekten istediler de son anda erkeklik refleksiyle ‘taş’ koydular, bilemiyorum. Ama sonuçta ‘kandırılmış’ izlenimi ortaya çıkıyor.
Neyse filmin gösterilmesi sırasında ve de filmin sonunda düzenlenen ‘soru cevap’ kısmında Helen Clark ile filmin yönetmeni Gaylene Preston (o da bir kadın tabiatiyle) bulundular ve soruları cevaplandırdılar. Hayli meraklı sorular ve cevaplar alındı.
Gaylene Preston da Yeni Zelandalı ve dünya çapında bir film yönetmeni. Birçok ülkede birçok ödül almış. Çok önemli bir sanatçı.
Bu etkinlik beni çok duygulandırdı. Ta Yeni Zelanda’dan bir eski başbakan geliyor ve Çağdaş Sanatlar Merkezinde kendisi hakkında bir belgesel filmin gösteriminde bulunuyor ve de sadece Ankara’mızın o da çok cüzi bir kısmının haberi oluyor.
Yeni Zelanda dünyanın bir ucu. Ben Sidney’e atanıp gittiğimde kendimi ilk aylarda dünya dışında hissetmiş ve adeta bir ‘hiç’lik duygusuna kapılmıştım. Varlığım yok olmuştu sanki. Ve sanki artık uzaydan dünyaya bir daha geri dönemeyecektim gibi. O güzel mavi planete içimi çekerek bakakalacaktım.
Yeni Zelanda, Avustralya’dan da daha bir ötelerde yer alıyor haritalarda. Avustralyalılar sanırım şuuraltlarında benim duyduğuma benzer bir duyguyu saklıyorlar. Örneğin Batı kaynaklı özellikle ABD ve Avrupa çıkışlı siyasi eylem ve fikirlere derhal anında sahip çıkarak kraldan çok kralcı da olabiliyorlar. Batı dünyası ve uygarlığından ayrı düşmekten ödleri kopuyor. Aksi takdirde uzaya düşüp kaybolup gidecekler.
Avustralyalı beyazlar, yerlilerle (Aborijinler) pek barışık olmadıkları halde Yeni Zelanda beyazları yerli Maori lerle epey kaynaşmışlardır.
Film sonrası kokteylde kalite Y. Zelanda şarapları ikram edildi. Miktar olarak da o kadar geniş tutulmuştu ki masalara açılmamış şarap şişeleri bile getirildi. İlk kez bir kokteylde böyle bir ikramla karşılaştım. Çok hoş ve özgün bir ikram tarzı oldu.
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali her yıl Ankara’da yapılır oldu. Bu da Ankara’nın övüncü. Bu sefer 21. yıl fesitivali idi.
Bu yıl ‘UMUT’ temasıyla yola çıkıldı ve 11-17 mayıs 2018 tarihleri arasında filmler Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi ile Büyülü Fener Sineması (Kızılay) salonlarında gerçekleştirildi.
‘Umut’, kadınların ne ilk ne de son çığlığı. Gerek savaşlarda ölen çocukları için, gerek dünyanın içerisinde bulunduğu kargaşa ve üstü açık veya kapalı savaşlar, gerek ise kadınların tüm dünyada uğradıkları eşitsizlik, haksızlık, şiddet karşısında duydukları isyan duygularını yansıtan bir simge oldu ‘umut’. Umut öyle bir sözcük ki sonu olmayan, yana yatmış 8 sekiz sembolü gibi sonsuzluğu içerisinde barındırıyor. Pes etmemek; umut, sonuna kadar motivasyon ve şevki kırmadan savaşmak demek; tüm engelleri aşa aşa yola devam.
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali ilk kadın film festivali niteliğinde olup 1998 yılından beri her yıl ‘UÇAN SÜPÜRGE KADIN İLETİŞİM VE ARAŞTIRMA DERNEĞİ’ nin (Büyükelçi sok. 20/6 Kavaklıdere Çankaya Ankara; www.ucansupurge.org) organizasyonuyla yapılmakta.
Dernek, ismini neden ‘uçan süpürge’ olarak kullanmayı seçmiş? İsabetli bir seçim bence. Uçan süpürge bildiğimiz gibi cadıların (erkek cadı olmaz; kadınlar cadı olur ) bir süpürge sopasına binerek göklerde uçmalarını çağrıştırır. Süpürge denen alet zaten kadınla adeta özdeşleşmiş bir şey. Kadın en çok kullandığı alet olan saplı süpürgeyi hayallerine ortak eder. Vizyonerdir kadın. Süpürgesiyle birlikte kendisini bu dünyada aşağılayan ortamdan uçarak kurtulur. Ve reddettiği dünya üzerinde gezinerek aşapısında kalan ortama gülerek bakar, kahkahalar atar ve türlü cadılıklar, muziplikler yapar. Erkekler buna çok kızar.
Cadının erkeklerde olmayan bir gücü vardır. O nedenle de ortaçağ hırıstiyan Avrupasında erkekler büyük bir paranoya ve panik içerisinde birçok kadını cadı diyerek diri diri yakmışlar. Yakmadan önce cadı addettikleri kadınların saçlarını sfıır numara kırpıyorlarmış. Çünkü uzun saçı, fenomenler dünyası (görünen, olaylar dizisi dünyamız) ötesiyle, özellikle de şeytanla, haberleşmeye yarayan bir nevi anten ormanı gibi gördükleri anlaşılıyor.
Velhasıl kadın saçıyla uğraşmak tarihin derinliklerinden gelen bir grotesk olgu olarak karşımıza çıkıyor. Sümerlerden başlayarak çeşitli uygarlıklar başka başka nedenlerle de olsa saçı mesele yaparak ciddi olarak uğraşmışlar.
Kadın saçı dışında erkekte de olsa saçın bir insanüstü güç olduğuna ilişkin en güzel bir örnek de ‘Samson ve Delilah’ mitidir… İsraililerin kahramanı olan Samson, Filistinlilerin yenilmesinde daima esaslı rol oynamış. Filistinliler onun güç ve kudretinin nereden geldiğini anlamak için güzeller güzeli Delilah’ı ajan olarak kullanmışlar. Delilah da aşk gecelerinin fısıltıları arasında Samson’un gücünün uzun saçlarından geldiğini keşfetmiş. Ve bir gece Samson uyurken saçlarını kesmiş. Filistinliler de kolayca Samson’ı esir almışlar..
Hırıstiyanlığın kurucusu Tarsuslu Yahudi asıllı Roma vatandaşı Aziz Paul ‘e göre uzaylılar ya da cinler tepeden baktıklarında uzun saçlı insanları görünce kaçırıyorlarmış. Buna meydan vermemek üzere kadınların saçlarını örtmelerini uygun görmüş. Yani saç meselesi bu kadar mühim; ezelden beri.
Kadınlar işte saçlarıyla başlarıyla örtüleriyle ‘umut’ içerisinde dünya platformunda eşitlik ve varlık yani insanlık mücadelelerini veriyorlar.
Son olarak da benim de üyesi olmakla onur duyduğum BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) nin bu yıl 48.si düzenlenen sergisine değineceğim. 2-15 nisan 2018 tarihleri arasında ‘büyük sergi’, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde son yıllarda olduğu gibi bu yıl da başarıyla yapıldı; bitti.
Bir festival şeklinde, açık oturumlar, performanslar…vs… 160 kadar sanatçı büyük boyut resimleriyle katılımda bulundular. Tüm katılanlar ile Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerini kutluyorum. Yönetim bu çok zor işin üstesinden başarıyla gelmeyi bildi. Emekleri helal olsun. Ankaralıların ilgisi fevkaladeydi. Teşekkürler.
Ve de en kocaman bir alkış ressam Tuğrul Velidedeoğlu’nın eşi Güler Velidedeoğlu’na. Başta eşine olmak üzere BRHD’ye yaptığı bir sürpriz; BRHD’ye bir dernek binası bağışladı. Güler Velidedeoğlu’na sergimizin açılışında bir şükran plaketi takdim edildi ve o da bir konuşma yaptı.
Böylece kırk sekiz yıldır yılmadan her türlü olumsuz şarta karşın direnen BRHD bir başka frekansa geçiş yapacak. Her zaman sıkıntısı çekilen binasızlık sorununa kesin çözüm sonunda böyle geldi işte. Başarılı Başkan Hüseyin Yıldırım şimdi gece gündüz binanın yeni düzeniyle uğraşıyor.
MONAD BALKAN
19 Mayıs 2018