T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği, 16 Eylül 2023’te başlayan “Başkent Kültür Yolu Festivali” 1 Ekim 2023 tarihine kadar sürecek (https://baskent.kulturyolufestivalleri.com). Çok sayıda gösteri, sergi, konferans vb. gibi etkinlikler barındıran zengin içerikli festival Ankara ili içinde 31 merkezde gerçekleşiyor.
Festival kapsamındaki gösterilerden biri 21.9.2023 akşamı Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) sahnesinde Samsun Devlet Opera ve Balesi sanatçıları tarafından sunulan Giuseppe Verdi’nin Rigoletto adlı operasıydı. Orkestrayı şef Tulio Gagliardo Varas yönetti, başkemancı A. Seçil Küçükçelebi idi. Eseri sahneye Cenk Bıyık koymuş, koroyu şefler Raushan Baigulakova ve Paolo Villa hazırlamış. Dekor Hakkı Kandır’ın, kostüm Gülnur Çağlayan Tuluk’un, ışık Oğuz Murat Yılmaz’ın ve koreografi Berk Can Ceylan’ın tasarımıydı. (https://www.instagram.com/operabalesamsun/)
Bu temsile bilet almak için tez zamanda harekete geçmeme rağmen balkonun en arka sırasının en kenarında yer bulabildim ve temsil akşamı oracığa iliştim.
Sahnelemeye Dair
Klasikleşmiş opera eserleri ya bestelendiği döneme özgü ve librettoya uygun şekilde ya da yepyeni bir yorumla sahnelenir. Yeni yorum arayışları ise rejisörün yaratıcılığına ve cesaretine bağlı olarak değişir.
İzlediğim Rigoletto’da rejisör klasik eserdeki saray yerine bir gece kulübünde “Punk parti” ortamı yaratma yoluna gitmiş, karakterler de buna uygun şekilde bar müşterileri olmuş. Dolayısıyla modern parti havailiğindeki dekor, kostüm ve ışıkla bezeli sunuş azımsanmayacak bir renk cümbüşüydü. Hele kare, üçgen ve eşkenar dörtgen kenar şekilli ışıklı zemin, değil karakterlerden kimin kim olduğunu anlamak ve takip edebilmek, sanatçıların seslerinin alımlanmasına bile engel olacak kadar göz ve kulak yorucuydu.
Arada bir dekorun fonuna yansıtılan, tanıyamadığım ve anlamını çözemediğim yüz görüntüleri de bunlara eklenince sık sık dürbünüme sarılmak ihtiyacı hissettim.
Bar sahnesinin ardından sıra, duvarlarında asılı içi boş çerçeveler ve yatağın yerleştiriliş açısıyla Vincent Van Gogh’un “Arles’teki Yatak Odası” adlı tablosunu, komodinin üstündeki gramofonla René Magritte’in “Suikast Sahnesi” adlı resmini hatırlatan Gilda’nın odası sahnesine geldi.
İlk sahnenin bar tasarımının çağdaşı olmayan gramofona, kafasız heykel ve üstüne konulsa fazla büyük gelecek, yana yatmış heykel kafası eklenince aklıma Gırgır dergisinin merhum karikatür ustası Oğuz Aral’ın genç karikatürist adaylarına meşhur tavsiyesi geldi: “Gereksiz karalamalardan kaçının!” Gerçekten de tüm bu unsurlara yatak başındaki Meryem Ana ikonu ile fondaki metropol imajı da eklenince benim de dudaklarımdan neredeyse aynı sözler dökülecekti.
Keza Rigoletto’un elinde oradan oraya taşıdığı, olur olmaz yerlere bıraktığı içinde büyük palyaço maskesi (mi?) olan torbayı fark edince herhalde bu bir “running gag”1 olsa gerek diye düşündüm. Her şeyden önce sahnedeki her unsurun, her hareketin anlatımda bir nedeni, bir anlamı olmalı. Salt estetik süslemenin örneğin iç mimaride yeri olabilir ama opera sahnesinde seyircinin dikkatini esas unsurlar olan şan ve tiyatrodan dekor ayrıntısına yönlendirmemek daha iyi olabilir. Yine de Gilda’yı kaçıranların o sırada selfie çekmelerini eğlenceli bulduğumu ve son perdedeki fırtına efektinin inandırıcı olduğunu belirtmeliyim.
Sanatçılara Dair
Rigoletto rolünde Caner Akgün partisini kesinlikle doğru ve güzel söylediği için büyük alkışı hak etti. Nispeten gençlik inceliğindeki sesi çağdaş bar ortamı Rigoletto yorumuna gayet uygundu. Reji-sahne yorumu açısından ise kamburu kostümüne yerleştirilmişken bazen kambur bazen değildi; omurgası bazen eğik, bazen düzdü; yürüyüşü bazen aksıyordu, bazense ağır Verdi Rigoletto’suna meydan okurcasına kahraman edasındaydı. Öte yandan Akgün, kim bilir Puccini, Mozart, Rossini operalarını ne güzel yorumluyordur, diye düşündüm.
Gilda rolünde Hale Soner Kekeç’in (Mersin Devlet Opera ve Balesi) oda sahnesinde henüz saf ve masum bir genç kız iken sesi yaz ayında açık mavi gökyüzü rengindeydi. Babasına yalan söylerken cam göbeğine dönen ses rengi, düke âşık olduktan sonra olgun kayısı rengi halini aldı. Kadın düşkünü dükün kendisini aldattığını öğrendikten sonra da sesindeki “kırgın aşık rengi” eflatuna döndü. Eserin konu akşına koşut olarak değişen duygularla, besteden bağımsız olarak sesinin rengini böylesine değiştirebilen şan sanatçısıyla hiç karşılaşmadım. Bu nedenle Soner Kekeç şimdiye kadar izlediğim en başarılı Gilda’ların üst sıralarında yerini aldı. Zaten bu yazıyı yazmaya yönelten de onun anlattığı duyguyla değişen ses yorumu oldu. Öylesine ki duyduklarım gerçek miydi diye onu tekrar Gilda rolünde izlemek isterdim.
Mantua Dükü rolünde Ufuk Toker‘in sahnesi çağdaş rejiye uygun haylaz bir dük yorumuydu. Sahnede şişeyi dikip içme adabı daima zordur. Bu yüzden sarhoş olmanın mizanseni, yukarı aşağı devinimden ziyade, geniş adımlarla sağa sola yalpalamayla daha inandırıcı olabilir. Öte yandan ilk perdedeki haylazlığına tezat şekilde yumuşak başlı hatta oldukça usluydu. Öylesine ki doğru ve güzel kullandığı sesini bir ara neredeyse dürbünle dinlemek ihtiyacı hissettim. Ancak son perdede güçlendirdiği sesini duygu çelici, baştan çıkarıcı narçiçeği rengine çevirdi. Bu nedenle de Toker’in tüm Puccini’lerinin harika olduğuna inandım.
Diğer rollerde ise Sparafucile rolünde başarılı sahne yorumuyla ve söyleyişiyle Eray Dönmez‘in ve Maddalena rolünde etkileyici sesiyle Stare Çelebi‘nin, özellikle son perdedeki Gilda ve Rigoletto ile kuartetlerine katkıları öylesine iyiydi ki temsilin sonuna doğru balkonun tepesindeki baygınlık verici havasızlığa değdi diyebilirim. Monterone Kontu rolünde Murat Göçken‘in W.A. Mozart’ın Don Giovanni operasında, öldükten sonra mezarından fırlayan Commendatore rolünü anımsatan öç haykırışı kolay unutulacak gibi değildi.
Giovanna rolünde Merve Güzen‘i, Marullo rolünde Yağmur Oksayoğlu‘nu, Matteo Borsa rolünde Ulaş Kocatürk‘ü, Ceprano Kontu rolünde Özgür Aslan‘ı, Ceprano Kontesi rolünde İpek İncekaş‘ı, saray hizmetlisi rolünde Özgün Şengül‘ü ve düşesin hizmetçisi rolünde Melisa Ezer‘i de temsile katkılarından dolayı kutlarım. Sahne az daha sade olsaydı ve balkonun en arka sırasında oturuyor olmasaydım her biri hakkında ayrıntılı yorum yapabilirdim. Temsilden gayet olumlu izlenimlerle ayrılmamın diğer bir nedeni de kuşkusuz Samsun Devlet Opera ve Balesi Orkestrası‘nın ve çello soloda Nagihan Seçkin‘in çok iyi çalması, Samsun Devlet Opera ve Balesi Korosu ve Balesi sanatçılarının başarılı olmasıydı.
Seyircilere ve Organizasyona Dair
Balkon bölümünde izlemenin handikaplarından biri de biletlerin daha ucuz olması nedeniyle seyirci olarak sıklıkla operaya geçerken öylesine uğramış gençlerin bulunması, ellerinden, gözlerinden, hatta kulak ve ağızlarından telefonu düşürmemeleridir. Başkent Kültür Yolu Festivali organizasyonu hali hazırda sanatsever olup yeni deneyimler edinmek isteyenlere ulaşmayı amaçladığı ve farklı tanıtım mecralarını kullandığı için hem salon tümüyle doluydu hem de balkon seyirci kompozisyonu her zamankinden değişikti. Öncelikle hiç kimse telefonuna el atmadı, herkes temsili ilgi ve saygıyla seyretti. Yanımdaki koltuklarda oturan operaya ilk kez gelmiş olan üç genç mühendis temsili dikkatle izleyip temsil öncesi ve perde arasında opera sanatı ve eser hakkında sorular sordu. Çıkarken aralarında eserin konusu hakkında ciddi yorumlar yapıyorlardı. Belli ki festivalin opera ayağı amacına ulaşmış ve en az üç seyirci kazanmıştı.
Festivalin bana en büyük katkısı ise Samsun ve Mersin Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından bir kısmını tanımak oldu diyebilirim. Neden arada bir diğer illere gidip opera izlemiyorum ki!
Pınar Aydın O’Dwyer
28 Eylül 2023, Ankara
Not: Eserin Türkçe’ye çevirisini içeren üst yazılarda üç imla hatası saydım. Hiç hata olmaması önemli. Tüm Opera Müdürlüklerine açık davetimdir, istedikleri takdirde bu metinleri imla açısından gözden geçirebilirim.
1 Running gag: Sahne eserlerinde seyircinin sahnede anlatılan olaylar arasında bağlantı kurmasını sağlamak için kullanılan tekrarlayıcı unsurlar. Örneğin beyaz bir mendilin birbirini izleyen sahnelerde elden ele dolaşıyor olması.