Ah zavallı Violetta, yazık oldu kadıncağıza. Hem gerekmezken bir adama âşık ol, zenginlik içindeki şaşaalı hayatını onun için bırak, hem adamın babasının vicdan sömürüsüne boyun eğip çaresiz adamı terk et, hem adamın hakaretlerine maruz kal, bir de üstüne de öl! Bundan daha kötü ne olabilir ki?
Daha kötüsü Yengen Tostu olmak olabilir. Bu da ne demek diye sorabilirsiniz, hemen anlatayım.
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin (ADOB) 4 Haziran 2016’da gösterime başladığı Giuseppe Verdi’nin bestelediği, librettosunu F. M. Piave’nin yazdığı La Traviata adlı üç perdelik dramatik operası bu sezonda da yer alıyor. Konu Alexander Dumas’nın (oğul) Kamelyalı Kadın adlı eserini temel alıyor. Violetta genç ve güzel bir sosyete fahişesidir. Ama onun da duyguları vardır ve kendisine tutulan genç Alfredo’ya âşık olup onunla yaşamaya başlar. Alfredo’nun babası ondan oğlundan ayrılmasını ister. Kalbi temiz namı kirli Violetta, Alfredo’dan ayrılır ama “iyilik yap cezanı bul” misali bir de hakaret yer. Sonunda verem onu yener ve ölür.
ADOB’daki Recep Ayyılmaz’ın rejisinde sahne dik duran devasa bir kitap dekoru ile açılıyor. Kitabın üstünde “Alexander Dumas fils” (fils’in oğul demek olduğunu bilmek zorundayız) ve “La Dame aux camélias” (Kamelyalı kadın demek olduğunu da bilmeliyiz) yazıyor. Yanında da kocaman kırmızı topuklu bir ayakkabı dekoru, fahişeliği tasvir ediyor-olmalı. Oysa eser Kamelyalı Kadın değil La Traviata, librettoyu yazan da Dumas değil, opera olduğu için bir de yok sayılamayacak bestecisi var, Verdi!
Eserin sonunda o azman kitap yatay duruma geliyor, kapağı açılıyor, ağzı açık canavar görünümünde bir yatak halini alıyor. Vampirleri anımsatan parlak siyah yastıklar ve örtüler arasında Violetta’mız can çekişip ölüyor. Ama asıl sorun orada başlıyor, kitabın kapağı kapanıyor, kadıncağızın üstten bastırılmış yarı bedeni yatağın kenarından taşmış olarak gözüküyor. Adeta Yengen tostundan taşmış sucuk gibi estetikten uzak bir manzara ile eser bitiyor. İşte o sırada kitabın kapağında açılıştaki yazıların (Alexander Dumas fils ve La Dame aux camélias) olmadığı, çarmıha gerilmiş İsa kabartmasının olduğu görülüyor. Kapaktaki yazılar bu sefer kapak içine geçmiş. Demek ki baştaki “La Dame aux camélias” kitabı sonra İncil haline geldi ve karalar içindeki kadını tost makinası gibi ezerek cezasını verdi düşüncesi insana dehşet veriyor. Allahtan seyircilerin çoğu çoktan telefonlarına gömüldükleri için bu ayrıntıdan nasiplerini almıyorlar.
Aslında belki de koskoca yatağı tost makinası gibi algılamamın nedeni ikinci perdede fondaki orman fotoğrafının geleneksel pideci duvar süslemesini çağrıştırmış olması olabilir. Belli ki o sırada karnım acıkmış. Tüm bunlar sayın editörüm Şefik Kahramankaptan’ın “Operada Temcit Pilavı” yazısıyla birleşince elde değil, La Traviata karbonhidrat ağırlıklı hazmı biraz zor bir menü haline gelmiş oluyor. (http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/sefik-kahramankaptan/operada-temcit-pilavi-ve-otesi/1468/).
Neyse ki 2 Ekim 2017 tarihindeki temsilde sanatçılar bir harikaydı. Violetta rolünde Görkem Ezgi Yıldırım mükemmel sesi ve sahnesiyle unutulmayacak bir yorum sergileyerek başrolü “sesinin” hakkıyla aldığını kanıtladı. Alfredo rolünde Emrah Sözer’in müzikal, yumuşak renkli sesiyle işini ne kadar ciddiye aldığı ortadaydı, nitekim aldığı alkışlar seyircilerin bunu fark etmiş olduğu görüldü. Efsanevi tenor Placido Domingo yaşı ilerleyince kalınlaşıp baritonlaşan sesiyle Germont (baba) rolünü oynamaya başlamıştı. Eralp Kıyıcı ise bu rolde istese tüm şehre yayılabilecek sesiyle onu aratmadı.
Diğer önemli rollerde Yaşar Barış Çark, Erdem Kapusuz, Sezin Kirişçi, Çağdaş Koçak, Zeliha Kökcek ve Emre Uluocak tüm temsilin bir bütün olarak etkileyici olmasını sağladılar. Daha önemlisi Naci Özgüç’ün şefliğindeki ADOB orkestrası ve Giampaolo Vessella’nın şefliğindeki ADOB korosu, Kürşat Kılıç’ın koreografisiyle bale bize müzikal ve dans anlamında unutulmayacak bir gece yaşattılar. Yanımda oturan konservatuvar opera öğrencileri Hande, Seray ve Caner de dinledikleri müzikten mest olmuş, feyz almış durumdaydılar.
Bu kubbede fani olan tost, baki kalan hoş seda değil mi zaten!
Pınar Aydın O’Dwyer
Not: Temsil sırasında fotoğraf çekmek yasak olduğu için size tosttan net bir görüntü sunamadım. Bence gidip kendi gözünüzle görmeniz daha iyi olur. Ama benim gibi aç karnına gitmeyin.