Her konu gibi savaş da sanatçının ilgi alanı olmaktan geri durmaz. Dahası, insanlık üzerindeki derin etkilerinden dolayı her şeyden çok ilgisini çeker sanatçının. Savaşın ne olduğuna gelince…
Büyük yıkımlara yol açtığı ve gerisinde ölü, yaralı ve yıkıntılarla birlikte zenginler bıraktığı bilinir.
Prusyalı general von Clausewitz’in (1780-1831) ünlü kitabı “Savaş Üzerine”de dediği gibi “savaş, politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir.” Burada vurgulanan “başka araçlar”ın silah olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmem.
Politikacının kendi açısından bakmaya çalıştığı bu kanlı olaya sanatçı, insanlık dramı yönüyle eğilecektir. O nedenle ortaya bu denli bir ayrımın çıkmasını doğal karşılamalı.
Konu oldukça geniş boyutlu.
Hemen anımsanan örnekler arasında Goya’nın “3 Mayıs 1808 Kurşuna Dizilenler” resmi geliyor. Napolyon askerlerinin İspanya’yı işgali sırasında silahsız halkı kurşuna dizmelerini gösteren tablo 1814 tarihli. Daha önce değinilmişti ama yeniden belirtmekte sakınca yoktur. Resimdeki insanları öldüren Napolyon kuvvetleri Fransız ordusunda ücretli asker olarak görev yapan Müslüman Memluklular.
Benzer bir konu Manet’nin de ilgi alanı içinde. 1867 tarihli “İmparator Maximilien’in Kurşuna Dizilmesi” resmi, bu kez benzer bir düzenlemeyle karşımızda.
Picasso’nun “Guernica”sı çokça bilinen bir örnek.
Ama, yine Picasso’nun daha az bilinen bir başka yapıtına burada değinmek istiyorum.
“Kore Savaşı” adını taşıyan resmi 1951 yılında tamamlanmış.
ABD kuvvetlerinin öncülüğünde yürütülen bu savaşta ordu birliklerinin savunmasız Kore halkına karşı silahlarıyla saldırmasını betimlemiş sanatçı. Düzenleme yönünden öncekilerle benzerliği dikkatleri çekecek denli belirgin. Ancak bu resmin geri planında var olan içeriğin bizi de ilgilendirdiğini düşünmek çok mu anlamsız bir bağ kurma denemesi olur?
Bilindiği gibi ABD’nin Kore’ye saldırması sırasında onun askerlerini koruma ve Korelileri öldürme yolunda Türk askerleri de kullanılmıştı. (Napolyon da Müslüman ücretli askerleri öne sürmüştü. Benzerlik işte!!) Meclis kararı olmadan yurt dışına gönderilen askerlerimizin bir bölümü şehit olarak öte dünyada varlık içinde yaşamaya başladılar. ABD de bizi beğenerek Nato’ya aldı sonunda. Ne de olsa ön cephelere sürülüp ölmeyi çok iyi biliyorduk. Ve galiba biz ulus olarak bu masaldan çok hoşlandık.
Okyanus ötesinin yayılmacı güçleri nereye uzanmak isterse mutlaka bizimkilere kahramanlık rolünü biçmeyi seviyor. Picasso’nun resminin geri planını dolduran özde bu açıdan bizim de katkımız olduğu için ayrıca sözünü etmeye değer bulduğumu belirtmeliyim. Sanatçı, yapıtındaki o robot benzeri silahlı güçleri çizerken figürler arasında bir Türk askerinin yer aldığını düşünmüş müdür acaba?
Karşılarında korku içinde birbirine sokulmuş çıplak Korelileri öldürerek cennette yaşamayı düşleyen birinin iç dünyasında neler olup bittiğini hiçbir kitabın yazacağına inanılmaz.
Oyun, günümüzde de aynı.
Saldırgan güçler “demokrasi, insan hakları vs.” gibi gerekçeleriyle bölgemizde benzer oyunu oynamayı pek seviyor.
Böl, parçala yöntemiyle birbirine düşürülen insanları kurtarma adına yine başkalarını öne sürüp kullanma işini ustalıkla yürütüyorlar. Bu “başkaları” yine biz olduk.
Son yıllarda ülkedeki Müslüman kimliğinin iyice vurgulandığı Türk askerleri.
İşte politikacıyla sanatçının olaya bakışındaki ayrım bu noktada ortaya çıkar. Birisi için, cepheye sürülüp savaştırılacak insanlar, ötekinde sanat yapıtının öznesi olabilir ancak. Sanatçılar, savaşın insanlık için getirdiği dramın ağırlığı karşısında yaşamı ve barışı savunurlar.
Ölümlerle göçlerle büyüyen o dayanılmaz görüntüler karşısında onurlu ve varsıllığın eşit paylaşıldığı bir dünyayı düşler sanatçı denilen kişi.
Peki, savaşın yararları da ne ola?
Ölümün ve öldürmenin kutsandığı bir ideolojinin benimsetilmesi açısından topluma böyle bir tanıtım yapıldığı söylenemez mi?
Politikasını yürütme sırasında içte sıkışan yöneticiler için bulunmaz bir fırsattır savaş.
Kendi yaptığı yasa ve kural tanımazlıkları eleştiren karşıtları bastırabilmenin en kolay yolu savaş bahanesinin gerisine saklanarak düzenlenir. İçerdeki hoşnutsuzluk, insanlara öteki taraf cennetinde her şeye kavuşacakları söylemiyle bastırılır. Bunun için tek koşul şehit olmaktan geçmektir. Kendileri ve çocuklarının şehit olmalarına gerek yoktur. Onlar bu dünyada her şeye sahiptir nasılsa. Ve savaşa da katılmazlar zaten. Bu yolla sahip oldukları zenginliği daha büyütecekleri için savaşın yararları saymakla bitmez. Bu çark böylece döner durur yıllar içinde.
Geçmişin insan kıyımlarını bizlere aktaran yapıtlarına baktıkça, sanatın onurlu duruşunun bugünlere de tanıklık edeceğini düşünmek zor değil.