(uğur güler, hayati misman, şekip oğuz, brhd sergileri)
Siyah Beyaz Galeriden başlayalım. Uğur Güler'in 'tatllı hayat' adlı resim sergisi (18 mart-10 nisan 2016). Sanatçının ilginç bir yaklaşımı var. Hayatın anlamını 'nihai hikaye' diye adlandırıyor. Yani entellektüellerin (entellektüel demek hayatın anlamını bitmek tükenmek bilmeyen bir merak ve emekle arayan demek; bir anlamı olmadığını belki ta baştan bilse de...) peşinde binlerce yıldan bu yana koştuğu sır. Belki de 'kutsal kase' diye sembolleştirilen şey aslında bu; ele geçmeyen geçmesine de olanak bulunmayan sır.
Öteyandan iyi ve kötü arasında karşılaştırma yapıyor Sanatçı ve iyinin aslında kötü, kötü bildiğimizin de aslında iyi olduğunu hikaye ediyor. Nasıl mı? Kötü olarak; kabul edilmiş, iyi olarak da kötü olarak kabul edilmiş toplum değerlerini gösteriyor. Makinenin dişlileri olarak itaatkar bir şekilde davrandığımız sürece iyiyiz. Ama makineyi durdurursak kötüyüz; öyle kabul ediliyoruz. Oysa isyan iyidir. Makineyi durdurmak iyidir. Bu isyanı beceremeyenler 'hiç'liğe geçmişlerdir. Sanatçının bu 'hiç'lik anlayışı 'ölüm' mü yoksa hiç olarak dünyayı, yaşamı, evreni seyretmek mi? Bazen de dalga geçerek? Aslında dalga geçmek de 'hiç' liğe tam olarak dalamamak,dünyaya bir şekilde takılı kalmaktır ama neyse...
Biz, 'iyi'nin deccali oluruz, demeğe getiriyor. Bu da anlamlı bir mücadele tabii . 'İyi'ler çoğunluktalar; 'kötü'ler ise azınlık. Ve doğal sonuç; iyilik kötülüğü yenecek ve kaos devam edecek. Hayat 'iyi'ler için 'tatlı'. Tatlı tatlı yaşıyorlar.
Uğur Güler'in manifestosu meali ve aşağı yukarı böyle. Buna da uygun resimler yapmış. 'İyi'lerin 'Kötü, müstehcen' bulacakları resimleri de onların deccalı olarak kasden yapmış. 'İyi'yi iki yüzlü, 'kötü' yü ise doğal görüyor. Hissedebildiğim kadarıyla sanatçıların görevinin kötü olması gerektiğini savunuyor.
Bu ilk sergisi. İlk sergi bir isyan manifestosuyla ortaya çıkmış. Resimlerini hiperrealist görebilenlere karşı, ' ilk bakışta bir fotoğraf algısı yaratıyor ve sonra fotoğraf değil geleneksel malzemeyle yapılmış olduğu çözülüyor. İşte bu aşamada hiperrealizm etiketi yapıştırılıyor' diyor.
İkinci sergimiz NUROL Sanat Galerisinde Hayati Misman'ın resim sergisi (31 mart- 22nisan 2016). 'Sergisinin ismi 'dönem resimleri'. Misman bildiğimiz gibi ülkemizin en başta gelen gravürcülerinden. Zenaatinin de çok ötesinde tam bir sanatçı. Gravürlerine birçok kurumun duvarlarında rastlayabilirsiniz. Misman izleyebildiğim kadarıyla gravürlerindeki kompozisyonları yağlıboya tablolara döktü bir ara. Bu kez karşımıza yepyeni bir konseptle çıkııyor. Soyut ekspresyonist diyebileceğimiz bir tarzla kendisini yeniliyor. Bu takdir edilecek bir davranış, bir rsik alma, bir yerde de bir başkaldırıştır bana göre. Tüm sanat dünyası içerisinde haklı bir yer yapmış, durmuş oturmuş gözüyle bakılan bir sanatçı birden bambaşka bir hal ile karşımız çıkıyor. Hazmedebilecek miyiz, beğenecek miyiz, yerecek miyiz, alışabilecek miyiz.... Bunları bilerek ama umursamadan yiğitçe bir açılım yapıyor. İnsan kendini yeniledikçe, aşamalara etap etap geçtikçe ayırdında olsun olmasın ruhen de etap etap yükselir, arılaşır.
Misman'ı izlemeyi sevenlerin sanat serüvenine devam eden nadir sanatçılardan biri olması hasebiyle mutlaka görmeleri gereken bir sergi.
Üçüncü sergimiz Altınok Sanat Galerisindeydi; Şekip Oğuz'un resim sergisi (1-21 nisan 2016). Sanatçıyı yakından tanıyor, biliyoruz. Usta bir vitray sanatçısı; 'camlar ve camsı tuvaller (III)' adlı sergisini zevkle seyrettik. Vitray çalışmalarından artan cam parçalarını, ki rengarenk bunlar, önceden hazırladığı kalıplara hoş kompozisyonlar halinde döküyor, fırına veriyor. Renkler birbirlerine geçerek alışılmadık güzel efektler oluşturuyor. Serginin bir kısmında bu cam eritme resimleri bulunuyor. Diğer kısmında ise ortaya çıkarmış olduğu bu kompozisyonlardan çektiği fotoğrafları dijital baskıya vererek baskı halinde izleyiciye sunduğunu görüyoruz. Dijital baskılı resimlerinden biri üzerinde herhalde dayanamamış ki fırçası ile darbe yapmış; kendi ifadesiyle 'müdahaleli' olmuş. Sarı müdahale...Pek de yakışmış...
Gelelim BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) sergisine. 46. yıl geleneksel sergi (4-15 nisan) Ankaralılara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi galerilerinde sunuldu. Bu kez ne yazık ki ülkemizin içerisinde bulunduğu terör ortamından dolayı 'terörü lanetlemek' üzere resimsiz yalın siyah tuvallerle serginin düzenlenmesine karar verildi ve öyle de oldu. Serginin sloganı 'sanat hayattır; kahrolsun terör' idi. Geleneksel kapsamlı katalog yine zevkli ve kaliteli bir şekilde basıldı ve dağıtımı yapıldı. Katalogda katılımcı sanatçıların tablolarının fotoğrafları yayınlandı ancak değindiğim gibi sergilenmedi; onun yerine siyah tuvaller kapladı duvarları. Katılan sanatçı ve yakınları da siyah giysilere bürünmüş olarak sergi alanına geldiler. Bazı sanatçılar siyah tuvallerinin üzerine sembolik desenler, yazılar koydular. Konuşmalar yapıldı; sunuculuğu sanatçılarımızdan Nadire Özbek pek sempatik şekilde yaptı. 'Sanata Katkı Ödülü' Gaziantepli iş adamı Sani Konukoğlu'nun sahibi olduğu Sanko Hoding temsilcisine verildi. BRHD sanatçılarımızdan zaman zaman Sanko Sanat Galerisinde sergi düzenlemelerine katılımları olmaktadır. Sanko değerli bir sanat galerisi; sanata hizmetlerini sürdürmekte.
BRHD üyeliğinde otuzuncu yılını dolduran sanatçılarımızdan Nusret Demren, Tayyar Eren, Bünyamin Balamir, Muzaffer Tire, Mehmet Erbil, Leyla Onat, Güler Akalan, Nur Gökbulut, Erol Batırberk, Nurettin Şahin ve Yüksel Boz Öcal'a da plaketleri takdim edildi. Ben daha çok genç olduğumdan (!) plaket alma onuruna erişmem için ne yazık ki daha çok zamana ihtiyacım var...!
Sergiye giriş çıkış sıkı güvenlik önlemleri altında gerçekleştirildi. Serginin bir özelliği de BRHD Başkanı olarak 2012 yılından bu yana başarıyla görev yapmış Mehmet Ali Doğan'ın son sergi ve etkinlik düzenlemesi olmasıydı. Önümüzdeki günlerde yeni Başkan seçimi yapılacak. Mehmet Ali Doğan'a bundan sonraki çalışmalarında başarılar diler kendisini hizmetlerinden ötürü kutlar ve teşekkür ederiz.
monad balkan 7 nisan 2016 ankara