Yıllık Bodrum serüvenimize başlıyoruz. Geç oldu ama güç olmadı.
Çılgınlık, evet çılgınlık. Bodrum deyince akla ilk gelen çılgınlık. Bodrum'un en büyük cazibesi bir çılgınlık merkezi olarak ün yapması. Neden böyle; çok nedeni var. Bunlar ayrı bir yazı konusu. Sanırım en büyük çılgınlık Bodrum'a gelenlerin ille de bir çılgınlık yapma zorunluluğu hissetmeleri ile çılgınlık nedir, nasıl yapılır sorusuna ise bir türlü tam cevap bulamamaları; tam bir çaresizlik içerisinde kalarak bir o yana bir bu yana savrulup kalmaları... Tatil bitip de evlerine döndüklerinde içlerinde nedenini bilemedikleri bir tatminsizlik duygusu ve hüzün.
Bodrum'un sanat yaşamına değerli katkılarda bulunan Dilek Cebeci'nin Defne Sanat Galerisini açmış olmakla biz Bodrum'lular ve Bodrum'cular sanatın özüne bir adım daha yaklaştığımızı hissediyoruz.
Defne Sanat Galerisi (Büyük İskender cad. No.27 Gümbet Bodrum; 0532-482 15 67) Bodrum Merkez'e en yakın belde Gümbet'de.
1960'lı yıllarda Gümbet'e Merkez'den tekneyle yüzmeye giderdik ve de deniz kestanesi toplamaya. Bu deniz kestaneleri son derece lezzetlidir. Amma suda yürürken çok büyük dikkat sarfetmek gerekir çünkü sipsivri dikenleri ayağa batarsa epey elem ve ıstırap çektirir. Sık sık bu ıstıraba gark olmuşluğumuz var idi.
Mihriban Serap Demirağ 'ın son sergisi işte Defne'de (15-26 temmuz 2015) açıldı. 45. sanat yılı; dile kolay. 'Ve Işık... Ve Ateş... Resim Sergisi.
Etimoloji (sözcük köken bilimi) açısından bakarsak Farsça kökenli 'mihr' kelimesi ; şefkat,iyi huy, güleryüz' demek. 'Ban' ise, '-li´oluyor. Mihriban böylece, iyi huylu, şefkatli... oluyor.
İnsanlara konulan isimler ileride karakter yapılarının oluşumunda etkili oluyor. Bilerek ya da bilmeyerek. O isimle sürekli anıldıklarında, çağrıldıklarında zihnin formatlanmasına neden olunuyor. Tabii zihin de insanı yaşamı sürecinde o yönde üsluplandırıyor.
Gerçekten de ismine uygun bir kişilik bizi Galeride karşılıyor. Pozitif...
Keza resimler; pozitif. Koyu bir fon merkeze doğru ışıklanıyor; ışıklı kısım içerisinde ilk bakışta soyut kompozisyonlar görüyoruz. Bunlara zum yaparak girdiğimizde çeşitli objelerin parçalarının aralarında hoş bir armoni içerisinde dansını fark ediyor ve bu dansın bütünlüğünden ezgiler kulağımıza geliyor. Objeler ayrıca bir doku zenginliği katmanı üzerinde yüzerek ateş ve ışık oluyor.
Tablolara bakarak ilerleyince gözler Serap Demirağ'ın üslubuna artık aşina oluyor. Bundan böyle nerede bir tablosunu görürseniz 'hah bu Serap Demirağ' diyebilirsiniz. Sanatçı dereyi geçmiş yani. Kendisine özgü bir tarz yakalıyor. Özgün bir üslup (biçem kelimesini pek sevmiyorum)...
Açılış ve kokteyl çok hoş geçti. Sanatçılar ve sanatseverlerin yoğun ve yakın ilgisi tablolara da yansıdı ve resimler sanki bu yakın ilgiden sevinçle daha bir ışıldadılar; ateş ve ışık...
Hava sıcak ama bunaltmıyor. Ara sıra dışarıda kapı önü sohbet ve sigaralamalarına katılıyoruz. Keyif.
Şimdi M. Serap Demirağ'ın ressamlığının yanısıra başka bir özelliğine daha değineceğim. Kendisi sosyal medyada, facebook'da arkadaşım. Sayfası çok ilginç. Kopya resim yapanları nasıl bulup çıkarıyor; nasıl yapıyor bilmiyorum (hakikaten bu da bir yetenek diye düşünüyorum) teşhir ediyor; sayfasında orijinali ile kopya tabloyu yan yana gösteriveriyor. Tam bir ekran dedektifi; sanat hayatına yararlı bir katkıda bulunuyor diye düşünüyorum.
Demirağ'ın (gerçekten demirden bir ağ örmüş bu alanda) tezi aslında basit; diyor ki, 'kopya yapan isterse yapsın ama kopya resmin altına kendi imzasını atmasın; 'falancadan kopya' diye de belirtsin. Sanatçıya saygı budur. Esasen sayfasının adı 'clean art'. Temiz sanat yapılmasına kendisini adamış bir idealist.
Kopya resim konusunda genelde bir kafa karışıklığı olduğunu görüyorum. Bir fikir jimnastiği yapalım:
Sanırım kopya resim yapanların bir kısmı imzalarını atmakla 'bak ben ne kadar güzel kopya yaptım' demek istiyor. Ama telif hakları konusunda bilgileri yok. Hocaları da bahsetmemişler. Bir kısmı ise sanırım bile bile imzasını atıyor, 'aman kim bilecek bulacak orijinalini' diye düşünebiliyor. Buna o zaman 'intihal' (eser hırsızlığı) denir. Bazıları da kopya olarak sayılmasın diye ufak değişiklikler yapıyor. Örneğin masanın üzerindeki bardağı kaldırıveriyor.
Çin'de kopyacılık bir endüstri halinde. Mesela orada bir köy varmış sırf bunun üzerine atölyeler kurulmuş. Ama tabii kopya tablolara 'Çan Çin Çong vs gibi' kendi imzalarını atmıyorlar. Mesela bir Renoir tablosu yapıyorlar altında Renoir'ın imzasıyla. Böylece satın aldığınızda evinizde Renoir'ın tablosundan da hakiki (!) bir Renoir tablosuna sahip olabiliyorsunuz. Tabii bu tip kopyalara röprodüksiyon deniyor.
Vaktiyle duymuştum; bir girişimci Çin'den, eli kopya yapmaya alışık usta zenaatçiler getirmeyi planlıyordu. Bir atölye kuracak, onları yerleştirecek ve kopyalar yaptırtacaktı. Sonra ne oldu bilmem.
Kopyacılık da saygıdeğer bir el becerisidir ancak sanat değildir. Ressamlık değildir.
Şimdi bir eserden esinlenmek diye de bir şey var. Esinlenmek kopya sayılır mı?
Bir fotoğrafçının, ressamın, hatta bir şairin, romancının eserinden de esin alabilirsiniz. Falancadan esinlendim diye bir not düşmek gerekir mi? Gerekmese bile belirtmek hoş olur; esere daha bir renk katar diye düşünüyorum.
Gelelim hemen hepimizin çok sevdiği Van Gogh'a. Biliyoruz ki en ünlü tablolarından bazıları başta Jean François Millet olmak üzere, Rembrandt, Emile Bernard, H.Daumier, Delacroix, ( la pieta), Gustave Dore, Hiroshige, Jacob Jordaens'den kopyalar. Mı diyeceğiz?
Van Gogh bildiğim kadarıyla yaptığı kopya tablolara kimden kopyaladığı ise isimlerini zikretmiştir. Van Gogh'un kopyalarına kopya mı diyeceğiz yoksa esinlenme mi? Van Gogh her ne kadar kopyaladı ise de kendi tarz ve üslubu içerisinde çalışmıştır. Resmi görür görmez, 'hah Van Gogh' deriz. Delacroix demeyiz mesela.
Van Gogh'un en sevdiği ve saydığı ressam Jean François Millet. Millet, resim tarihinde empresyonizme geçiş sınırlarında at koşturan bir ressam; pre-empresyonist diye bir terim uydurabilir miyiz? Gogh'u ise post-empresyonist sınıfa sokabiliriz. V. Gogh en fazla Millet'den esinlenmiş ve ondan yirmi kadar kopya yapmış. O devirde nasıl oluyor da tablolar kopya edilebiliyor? İnternet yok, fotoğraf henüz siyah beyaz,tabloların fotoğraflarını elde etmek bir mesele; yani bir muamma.
Van Gogh kopya resimlerini en fazla akıl hastanesindeyken yapıyor. Çünkü hastane onu dışarıya bırakmıyormuş ve zaten uygun olmayan soğuk hava koşulları da izin vermiyormuş. Hastanede kopyaladığı orijinallerin resimlerini nasıl bulabilmiş acaba?
Bir esinlenme resmi olarak Osman Hamdi Beyin ünlü 'kaplumbağa terbiyecisi' adlı tablosunu örnek olarak verebilirim. Osman Hamdi Bey bu tablosunu Fransız L. Crepon adlı bir ressamın desen resminden almış. L. Crepon da bir Japon ressamının gravüründen esinlenmiş. Ben de 'Kaplumbağa Terbiyecisi' resminden esinlenerek ironik, satirik, sarkastik (bu üç sözcükten hangisini seçeceğimi bilemedim) bir yorum getirdim; Osman Hamdi Beyin (tablodaki Terbiyeci bizzat kendisidir; kendi kendisini resmetmiştir) bakmakta olduğu ışık kaynağı pencerenin içerisine, uzaklarda görünen gökdelen rezidanslar (belki AVM de vardır aralarında!) koydum. Böylece iki apayrı dünyayı betimledim. O.Hamdi o dünyaya bakıyor; oraya gireyim mi girmeyeyim mi diye derin düşüncelere dalıyor, belki de ürküyor; istikbal pek hoş değil. Kaplumbağalar da Terbiyecinin kararını bekliyorlar.
Böylece tabloyu fikren yeniden yapılandırmış ve yapmış oldum. Esin kaynağım Osman Hamdi Bey; fikir kaynağım Monad Balkan. Sonuç; tabloyu yeniden yapmış oluyor ve imzamı basıyorum ama 'Osman Hamdi Beye saygı' ibareli olmak koşuluyla.
Böylece ortaya başka bir terim çıkmış bulunuyor; bir eseri yeniden ve başka türlü, kendi düşünüş şeklinde yorumlamak.
Bir de üzerinden yüz yıl falan geçmiş ve de kimin çektiği belirtilmemiş fotoğraflardan kopyalar yapılıyor. Bunlar ressamın kendi tarz ve üslubu dışında aynen kopya edildiğinde tablonun altına imza atılabilir mi? Atılamaz; ressamın tabloyu yeniden kendine göre yorumlaması yahut kendi üslubunda (Van Gogh gibi) yeniden yapması gerekir.
Özetlemek gerekirse, kopya resim; orijinalinin sanatçısının imzasıyla birlikte RÖPRODÜKSİYON; kopya yapanın imzasıyla İNTİHAL; ufak obje ve mekan değişikliğiyle kopya yapanın imzasıyla yine intihal; kopyalayanın kendi tarz ve üslubu içerisinde olduğunda ESİNLENME, fikirsel değişiklik yapmak suretiyle yeni bir nitelik verme YORUMLAMA olur diye düşünüyorum. .
Velhasıl derin konular...
Mihriban Serap Demirağ'ı özgün eserlerinden dolayı kutluyor, başarılarının devamını diliyor ve kopya resim konusuna değinme fırsatı verdiği için de ayrıca teşekkür ediyorum.
monad balkan 25 temmuz 2015 bodrum