Romantik dönem bestecilerinden Alman kökenli Fransız besteci ve çellist Jacques Offenbach (1819-1880) yaklaşık 100 operet ile başka şan ve bale eserleri besteleyerek son derece üretken bir sanatçı olduğunu kanıtlamış. Kendisine Fransız operetinin babası da denilebilir. Eserlerinden en tanınmış olanı kuşkusuz Hoffmann’ın Masalları’dır. 1866’da Henri Meilhac ve Ludovic Halévy’nin librettosu üzerine bestelediği Paris Hayatı (La Vie Parisienne) ise en bilineni değil. Ülkemizde ilk sahnelenişi 1986-87 sezonunda İstanbul’da gerçekleşmiş. ADOB’da ise 18 Şubat 2017’de prömiyeri yapıldı. Türkçe oynanan eseri dilimize Gürçil Çeliktaş ile Gül Sabar kazandırmış.
Fransız tarzı operetlerin tipik bir örneği olan Paris Hayatı konuşma ve dans bölümlerini içeren, komik unsurlarıyla bir tür Opera Buffa (komik opera) olarak karşımıza çıkıyor. Operetler klasik operalara göre daha kısa ve yüzü izleyiciye dönük sunulan ve sosyal hayata yönelik hafif esprili, hiciv ve alay unsurlarını da barındıran eserlerdir. Fransız operetleri hareketli Can-Can danslarıyla nispeten sakin Vals temposundaki Viyana operetlerinden biraz farklı, daha şenliklidir.
22 Mart 2017’de seyrettiğim temsilde Zeynep Tamer’in rejisi de tam böyle. Tüm eser boyunca sahnede dozunda hareketlilik, renk cümbüşü ve canlılık hüküm sürüyor. Ama korolu kalabalık sahnelerde karmaşa olmuyor, aksine hareketler düzenli bir saç örgüsü şeklinde dalgalar halinde akıp gidiyor. Daha uvertürde başlayan danslar tüm rejiye deyim yerindeyse yedirilmiş, kaynaştırılmış.
Genelde dans etmeyi pek sevmeyen şancılar da Özge Ay’ın başarılı koreografisinin parçası olmuş, onlar da dans ediyorlar. Üstelik o kadar benimsemişler ve başarılılardı ki neredeyse sesleri ve oyunları kadar danslarını da övmek gerekecek. Sinan Ayber’in pratik ve işlevsel dekor tasarımı ve Emin Saraçoğlu’nun etkileyici ışık tasarımı Zeynep Tamer’in ortaya çıkarmak istediği yorumla tam bir uyum içerisinde. Yer yer absürt unsurlar (yemek tepsisi ve yelkenli şeklinde şapkalar gibi) içeren Tülay Usta’nın kostüm tasarımı ise eğlenceli yoruma en az koreografi kadar renk katıyor. Sahnelemeye bir bütün olarak bakınca Tamer herkesi yapmak istediklerine inandırmış, tüm sanatçılar gerekli olduğundan değil içtenlikle yoruma katılmış. Danslar bile öğretilmiş gibi değil, o anda içlerinden geliyor gibi, Tamer tüm bunları sağlamış. Sonuçta ortaya düzeysiz ve sıkıcı bir operet değil, seyirciyi de içine çeken düzeyli ve pek eğlenceli bir müzikal çıkmış.
Zeynep Tamer yeni yetişen az sayıdaki opera rejisörlerinden, hatta iki genç kadın rejisörden biri. Hem şan eğitimi (Hacettepe Devlet Konservatuvarı), hem ustalardan alınmış sahne eğitimi (Şinasi Özel, Murat Göksu ve Gürçil Çeliktaş), hem de opera rejisi üzerine yüksek lisans yapmış (Gürçil Çeliktaş ile), yani okullu! Asistan olarak başladığı rejisörlük kariyerine birçok operayı ve müzikli oyunu sahneleyerek emin adımlarla devam ediyor (Susanna’nın Sırrı, Oz Büyücüsü, Bremen Mızıkacıları, Uyuyan Güzel, Aliş ile Maviş, Nasreddin Hoca, Eczacı). Seyirciyi sakince ama derinden kavrayan bir üslubu var.
Genç yetenekler başta Kamil Kaplan (Baron Gondremark) olmak üzere, Emre Akkuş (Roul de Gardefeu), Barış Çark (Bobinet) bu roller için doğru seçilmiş olduklarını kanıtladılar.
Aslı Kıyıcı salonu balkonun en arka sıralarına kadar dolduran nefis tizleriyle tam bir eldivenci kız (Gabrielle), Güzin Yıldız zarafetiyle tam bir İsveçli barones, Evren Gökoğlu oyunuyla tam bir hafif Fransız kadını (Métella) idi. Diğer rollerde Haser Tek (Frick), Emre Pekşen (Brezilyalı), Raşit Görkem Aytimur (Prosper), Olça Bora (Pauline), Erdem Kapusuz (Urbain), Semih Bayrakdarlar (Gontran ve Joseph), Sevgi Kaya (Leonie), Elif Onaran (Louise), Beste Şahin (Clara) ve Yağmur Bayrakdarlar (Alphonse) hem küçük rollerde de başarılı olunabileceğini hem de gerçekten dans edebildiklerini kanıtladılar. Temsilde yer alan balerinler ve baletlerle tam bir uyum içindeydiler.
Sunay Muratov yönetimindeki orkestra ve Giampaolo Vessella yönetimindeki koronun da bu şenliğe büyük katkısını belirtmek gerek.
Bakalım Paris Hayatı’nın Ankara hayatımıza nasıl bir etkisi olacak. Yine yeni operetlerle gülüp oynamaya mı devam edeceğiz, yoksa ciddi operalarla hayatı düşünüp, insanlığa dair derin duygular mı hissedeceğiz?
Konu ve Karakterler
2 perdelik operette olaylar, 1970'lerde Paris’te geçmektedir.
Gardefeu ve Bobinet daha önce aynı kadına, Métella’ya âşık oldukları için araları bozulmuştur. Eserin başında tren istasyonunda yine birbirlerinden habersiz Métella’yı beklemektedirler. Oysa trenden inen Métella onlara bakmadan çeker gider. Bunun üzerine dost olan iki genç başka kadınlarla ilgilenmeye karar verir ve işe girişir. Bir sonraki trenle şehre Baron ve Barones gelir. Baron kadınlara, kalabalıklara ve renkli hayatlara düşkün bir adamdır. Paris'e geliş amacı biraz da gönül eğlendirmektir. Gardefeu türlü dolaplar çevirerek Baron ve Baronese Paris'i gezdirme görevini üstlenir. Gardefeu, Barones Gondremark'i tavlamaya karar verir. Baron ilerleyen günlerde Baronesten habersiz bir akşam yemeği davetine katılır. Yemekte bulunan kişilerin hiçbiri partiye kendi kimlikleriyle katılmazlar, hepsi aslında evin hizmetkârlarıdır. Bir de üzerine Baron'u sarhoş ederler. Baron aynı zamanda Métella ile birlikte olmak istemektedir. Métella pek de masum olmayan düşüncelerle Baron ile görüşmeye gelir, fakat aslında Baron ile görüşmesini istediği başka biri vardır: Baron'un eşi Barones! Barones eşinin Paris'te kendisinden gizli yaptığı her şeyi öğrenir. Ondan sonra işler tam bir operet usulü karmakarışık olur. Neyse ki sonunda herkes sevdiğine kavuşur, eser yine operet usulü mutlu sonla biter.
Bobinet (tenor)
Roul de Gardefeu (tenor)
Baron Gondremark (bariton)
Barones (soprano)
Gabrielle (soprano)
Métella (mezzosoprano)
Frick (bariton)
Brezilyalı (bariton)
Prosper (bariton)
Pauline (soprano)
Urbain (bariton)
Gontran (tenor)
Leonie (mezzosoprano)
Louise (mezzosoprano)
Clara (soprano)
Alphonse (sözlü rol)
Joseph (sözlü rol)
PINAR AYDIN
27 Mart 2017
Not: Simge Yılmaz’a yazıyı yazarken bana yaptığı yardımlar için teşekkür ederim.