Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) 2016-17 sezonunun ilk prömiyerini Leyla Gencer Sahnesi’nde Gioachino Rossini’nin “Il Signor Bruschino” adlı tek perdelik komik operası ile yaptı. İnternette ve opera kitaplarında hakkında fazla bilgi bulunmayan, pek tanınmayan eserin librettosunu A. de Chazet ve E.T.M. Ourry’nin “Le fils par hasard, ou ruse et folie” (Tesadüfi oğul veya hile ve delilik) adlı komedisinden esinlenerek G. M. Foppa yazmış ve ilk kez 1813’te Venedik’te sahnelenmiş. Bu eser otuz dokuz opera besteleyen Rossini'nin erken dönem tek perdelik komedi serisinin sonuncusu.
Konu: Kısaca sevdiği kızla evlenmek için başka bir kimliğe bürünen bir gencin hikâyesi. Florville adlı genç Sofia ile evlenmek için kendisini Bay Bruschino’nun oğlu olarak tanıtır. Çünkü Sofia’nın velisi Gaudenzio, Florveille’nin babasının düşmanıdır ve kızını Bruschino’nun oğlu ile evlendirmek istemektedir. Bruschino’yı asıl oğlunun kendisi olduğuna inandırmak biraz zor olur, çünkü esas oğul alkolik, kumarbaz, işe yaramazın tekidir ve tabii ki babası oğlunun kim olduğunu pekâlâ bilmektedir. Sonuçta karışıklıklar ve yanlış anlamalarla dolu bu komedi mutlu sonla biter.
Karakterler
Sofia (soprano)
Florville, Sofia’nın sevgilisi (tenor)
Baba Bruschino (bas)
Gaudenzio, Sofia’nın velisi (bas)
Oğul Bruschino (tenor)
Filiberto, meyhaneci (bas)
Marianna, hizmetçi (soprano)
Polis (tenor)
Hizmetliler (sözsüz roller)
8 Kasım 2016 prömiyer temsilinden notlar
Söze Sofia rolünde Esra Çetiner ve Florville rolünde Emre Akkuş ile başlamak gerekir, ikisi de gecenin ses kalitesini yüksek düzeyde tutturan ve sürükleyen sanatçılardı. Çetiner’in yüksek standartta söyleyişi ve sahneyi ciddiye alan oyun becerisi ile Akkuş’un insana heyecan veren ses rengi kesinlikle alkışı hak ediyordu. Baba Bruschino rolünde genç sanatçı Çağdaş Koçak, Gaudenzio rolünde Cem Beran Sertkaya’nın başarılı kompozisyonlarının yanında Marianna rolünde Begüm Mengü, Filiberto rolünde Gürhan Gürgen, polis rolünde Mahir Kat ve oğul Bruschino rolünde Yağmur Bayrakdarlar’ın yorumlarının hiç de onlardan aşağı kalır yanı yoktu. Yaşasın umut veren gençler!
Küçük orkestra için yazılmış eseri şef Alessandro Cedrone yönetiyor. Hem şef hem de orkestra sanatçıları herhalde sevimli eserden hoşlanmış olmalı ki müzik çok keyifle çaldılar, seyirciye de bu neşeyi verdiler.” Olumlu açıdan bakarak” salonun yarısı dolu olmasına rağmen (olumsuz bakış açısıyla yarısı boştu), hem sahne hem de orkestra ışıl ışıl, parlak alkışlı bir temsil verdiler.
Tabi bunda eseri sahneye koyan Aydın Buğra Güven’in de rolü var. Güven’in “Sahneye Koyan” unvanıyla yaptığı ilk rejisi. Besbelli işe heyecanla sarılmış, heyecanı sanatçıların oyununa aksetmiş. Öyle ki şoför, bahçıvan, uşak, hizmetçi ve polis memuru (örneğin canı sıkıldıkça sağı solu karıştırma mizanseni gibi) gibi sözsüz rollerdeki (adları program kitapçığına yansımamış olsa da) sanatçıların bile oya gibi işlenmiş ayrıntılı oyunları; sahnedeki adımların bale koreografisi gibi net olarak tanımlanmış olması; tiz sesle şarkı söylendiğinde hareket eden çiçekler ve nikâh yüzüğü kurdelesinin bahçe makası ile kesilmesi gibi komik unsurlarla tadında dozunda bir komedi ortaya çıkarmış. Tam bir müzikli komedi, 85 dakikalık bir opera buffa. Gazal Erten’in kostümleri ile Özgür Usta’nın dekorları uyum içinde. Sadece acaba son dakika dekorların bazı bölümlerinde bazı rötuşlar mı gerekti diye düşündüm. Bülent Arslan’ın ışık tasarımı da anlatıma doğrudan katkıda bulunuyordu.
Kitapçığa gelince, adetten değildir ama bir iki kelime söylemeyi gerektiriyor. Her şeyden önce eserin ülkemizdeki ilk sahneleniş tarihinin mutlaka yazılı olması gerekir, hem “önceki”lere saygı anlamında ve ülkemizde operanın bir geçmişi olduğunu anlatmak amacıyla, hem de opera gelenekleri gereği nedeniyle. Nitelim bu eserin Türkiye prömiyeri 1992’de İstanbul operasında Sümeray Arıman’ın rejisiyle gerçekleşmişti.
İkincisi, kitapçığın ilk sayfasında şöyle yazıyor (İtalik olanlar benim yorumlarım):
“Il Signor Bruscchino”: Niye tırnak içinde, eserin adı bu, alıntı değil ki.
(Bay Bruskino): Güzel, okunuşunu yazmak iyi bir fikir, herkes İtalyanca bilmek zorunda değil.
Ossia: Aa bu da ne demek acaba? İnternette İtalyanca sözlüğe bakmak kolay, “veya” demekmiş. Niye Türkçesi yazılmamıştır ki?
Il Figlio per azzardo (Beklenmedik Evlat): Hımm, bundan emin değilim, “figlio” aslında “oğul” anlamında, “per azzardo” ise “tesadüfi” anlamında. Wikipedia “The Accidental Son” olarak vermiş. Hadi yine de bunu “beklenmedik” olarak kabul edelim (piyangodan çıkan’a ne buyurulur?), peki ya “figlio” neden oğul değil de evlat? Ossia’da bir defa insanın güveni kaybolunca işte her şeyi böyle sorgulamaya başlıyor…
Devam edelim, distribüsyona bakalım: Karşımıza “Un Delegato di Polizia” ifadesi çıkıyor. Karakterin adı “Un Delegato”, soyadı “di Polizia” mı dersiniz? Haklısınız tabii ki değil, sadece bir “polis”, ya da olsun olsun, peki, kabul, “komiser” olsun. Demek yine İtalyanca bilmemiz gerekiyor. Temsilde yanımda oturanlar tam da bundan yakınıyorlardı. İtalyanca olarak oynanan eserin sözlerinin Türkçe karşılığı sahne üzerindeki banttan veriliyor da olsa devamlı oraya bakmak zorunda olmak, kimi imla kimi noktalama işaretlerindeki yanlışları görmezden gelip anlamaya çalışmak ve bu sırada sahnede geçenlerin bazılarını ıskalamak seyir keyfini kaçırıyor. Onca emek gözden kaçıyor. Samimi söylemek gerekirse kitapçık bir eserin anlaşılması için ilk adımsa sözler de ikinci adım. Hele arada konuşma ve konuşur gibi şarkı söyleme (resitatif) olan eserler Türkçe oynanmalı. Hatta Leyla Gencer Sahnesi’ndeki tüm eserler illaki ve özelikle Türkçe sunulmalı.
Saygı ve ilgi duyup Leyla Gencer’e gelen, candan alkışını esirgemeyen seyirciye böyle bir saygı ve ilgi değer. ADOB her daim seyircisine saygı ve ilgi göstermiştir.