Kış mevsimi, insanların bilincinde veya belleğinde tedirginlik, korku, hiçlik, ayrılık, hastalık gibi olumsuz kavram ve imgelere sahiptir çoğunlukla. Bir de yokluk ve yoksunlukla birleştiğinde, hep bir “istenmezlik” ve tehdit ögesi olmuştur. Öte yandan kış, elbette birçok olumlu etmenin varlığı koşuluyla, özellikle de “çocuk” iseniz, masalsı bir güzellik de içerir… Ama kartopu oynamak, kardan adam yapmak ve kızakla kaymak belirli bir yaş grubunun tekelinde değildir; kar yağınca herkes biraz çocuklaşır ya da çocukluk anılarına gider…
Anımsıyorum, 1970’li yıllarda Ankara’da, neredeyse her apartmanın sahip olduğu geniş bahçelerde saatlerce kartopu oynar, sonsuz beyazlıkta yuvarlanır ve mahallelerin -yine o zamanlar- birçok yerinde mevcut olan boş ve yokuşlu arsalarında kızak kayardık. Kar ile birlikteliğimiz akşam ayazının çıkmaya ve sokaklara akşamüstü sessizliğinin çökmeye başladığı anlara kadar sürerdi neredeyse… Lastik çizmelerinin içine kar dolmuş, yedek eldivenlerini ıslatmış, üstelik bolca da üşümüş olan biz çocukların gönülsüzce de olsa evlerine dönmeleri ile sokakların ıssızlığı da artmaya başlardı. Yalnızca arada bir, karla kaplı ağaç dallarından havalanan bir kuşun karşıya, apartman çatısına uçarken çıkardığı kısa bir ses; tek bir “gak” veya üşümüş bir cıvıltı... Ya da, nadiren geçen bir arabanın çıkardığı, sıkıştırılmış kar ve zincir sesi karışımından oluşan bildik tını. Sonra tekrar kar sessizliği… Soğuk ile alacakaranlık artarken, evlerin pencerelerinde buğulu ışıklar ve belki yeniden yavaşça, sessizce düşmeye başlayan kar taneleri…
O yıllarda ve sonraki seksenler ile doksanlar boyunca, yani ikinci milenyumdan itibaren “e.posta”nın yaygınlaşmasına kadar, yılbaşı öncesi “kutlama kartı seçimi”, Aralık ayları boyunca yapılan uzun ve çok zevkli bir “ritüel”di... Kitabevlerinin yanı sıra, Kızılay’da sokak ve bulvarlara kurulan seyyar tezgâhlardaki (sergilerdeki) yüzlerce yılbaşı kartına, gönderilecekleri seçebilmek için saatlerce bakılırdı. Genelde kış ve kar manzarası içeren kartpostallar; büyük, küçük, rengârenk, özel zarfıyla satılanlar, açılınca içinden sürprizli bir üç boyutlu bölüm çıkanlar, hele hele simli olanlar…
Yapıtlarını daha önce hiç bilmediğim, 16. yy. Flaman ressamlarından Pieter Bruegel’in (baba/yaşlı, 1525-1569) teması aynı, yani “kış” ve “kar” olan iki ünlü tablosunu kartpostal ya da poster olarak olasılıkla ilk kez bu coşkulu günlerde ve yılbaşı sergilerinde görmüştüm sanırım: “Bir Kuş Tuzağı ile Kış Manzarası” ve “Karda Avcılar”.
Tablolar, tarihsel ve sanatsal önemi/değeri bir yana, salt kış betimleri bağlamında, birçok ayrıntısıyla da oldukça etkileyicidir. Öyle ki, kar o geniş, derin perspektifli ve hayranlık verici manzaralarda “güzellik” ve “masalsılığı” öne çıkarmış, olası çirkinliği ve yoksulluğu ise görünmez kılmıştır; ayrıca zamandaki beş yüzyıllık farkı da… Çünkü ağaçların ve evlerin üzerindeki beyazlık, donmuş derede ve gölde kayan insanlar, kar toplayan kurşuni gökyüzü, havadaki ve dallardaki kuşlar çocukluğumda yaşadığım karlı günleri de çağrıştırırlar bana hep.
Klasik müzikte “kış” teması ile de aynı dönemlerde tanışmıştım. İlk kez radyoda dinledikten sonra, o meşhur konçertonun olduğu bir teyp kaseti satın almıştım. Eğitimi/ mesleği müzikle ilgili olmayanların klasik müzik ile ilk tanıştığı eserlerden biri olan Antonio Vivaldi’nin (1678-1741) Mevsimler (Dört Mevsim) adlı konçerto dizisinin (Op. 8 No: 1-4) kaydedildiği bir kaset… Dünyada en bilinen ve birçok kişi için de olasılıkla başucu eserlerden biri olan bu konçertolardan “Kış” başlığını taşıyan yapıtın (No.4) özellikle 2. ve 3. bölümlerinin (Largo ve Allegro) oluşturduğu duygulanımları anlatabilmek gerçekten zordur. Duru, lirik, büyüleyici ve “kış” olmasına karşın sımsıcak… Yani, yukarıda bahsettiğim tablolar ya da çocukluktaki kış anıları gibi…
Birkaç gün sonra, 2021 kışında bir yılı daha bitireceğiz… Yaşamın kaçınılmaz olarak getirdiği büyük ya da küçük bireysel sıkıntılara ve sorunlara ek olarak, toplum olarak da zor bir süreç içindeyiz. Ama “yeni yıl” dileği, duygusal kökenleri belki de çocukluk ve ilk gençlik günlerine dayanan naif, içten, geleneksel ve güzel bir dilektir; sanki “renk” ve “müzik” de içerir… Mutlu, sağlıklı ve huzur dolu bir yeni yıl diliyorum…
SAMİ EREN
18 Aralık 2021, Ankara