Büyük sanat eğitimcilerinden, hocaların hocası Nevide Gökaydın'ı 15 Şubat 2017 günü Ankara'da yitirdik. 16 şubat günü Ankara'da toprağa verilen Gökaydın'la ilgili yazarımızın Hasan Pekmezci'nin iki ayrı yazısını yayımlıyoruz.
Sanattan Yansımalar
NEVİDE GÖKAYDIN 'ın Ardından (1)
Her zaman yaratıcı, her an dinamik bir eğitimciydi
Doğrudan öğrencisi olmadığım, ama her zaman öğrencisi olduğum eğitimcilerden biridir Nevide Gökaydın.
Onunla ilk karşılaşmam Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü giriş sınavları içinde sözlü sınav sırasındaki özel ilgisiyle başlamıştı. Nereden, hangi okuldan geldin sorusu karşılığı verdiğim İvriz Öğretmen Okulu ve Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri yanıtlarının onun ilgisini çektiğini ve beni özel olarak soru yağmuruna tuttuğundan anladım sınavdan çok sonra edindiğim bilgilerle ve değerlendirmelerimle.
Birincisi İvriz onun çok iyi bildiği önemli bir Köy Enstitüsü olmamdı. Çünkü ilk öğretmenliği, belki de onun yaşamını biçimlendiren kazanımları yaşadığı, çok başarılı bir eğitimci olarak kendini kabul ettirdiği okul Savaştepe Köy Enstitüsü idi.
İkincisi İstanbul Öğretmen Okulu mezunuydu ve benim yetiştiğim Çapa Resim Semineri'nin kurucu öğretmenlerindendi.
Bu iki ortak aidiyet duygusu ile ''anlat bakalım; İstanbul gibi bir kentte okumanın bir bedeli vardır, neler kazandın, neler gördün, neler öğrendin, Anadolu'daki diğer akranlarından farklı olarak?''
''Sergiler, sergi açılışlarında ünlü sanatçılarla tanışma fırsatları; opera, tiyatro, konser izleme, müze gezileri, konferanslar, şiir günlerinde günümüzün bütün şairlerini tanıma ve dinleme fırsatları, derslerimize gelen önemli şair ve yazarlar.''
Burada sözümü kesti ''Operalar, tiyatrolar dedin, hangileri?''
İlk aklıma gelen Hamlet oldu.
''Hamlet kimin'' özetle konusu neydi?''
''Shakespeare'in başka eserlerini biliyor musun?''
Soru yağmuru altında kaldım. Bereket Sevgili öğretmenimiz Enver Naci Gökşen'in zamanında bilinçlendirmesi ile bunların hepsini biliyordum. Enver Naci Bey ''Okuduğunuz bir kitabın şairini, romancısını, yazarını öğrenmeden o kitabı okudum, demeyeceksiniz'' öğüdüyle donatmıştı bizleri. Yazarı tanımanın eseri daha iyi anlamamıza yardım edeceğini vurgulayarak.
Sınav sonunda onun sezdirmemeye çalıştığı tebessümü içimi rahatlatmıştı.
Bu bağ resmi öğrencisi olmadığım halde onun derslerine ilgimi yöneltmişti. O gün derslerde neler yaptıklarını, ne gibi konular, ödevler verildiğini arkadaşlarımdan öğrenir, gece geç vakitlere kadar ben de o ödevleri yapardım. Ertesi gün dersine girer, diğer öğrencilerinin arasında sıram gelince ben de çalışmalarımı gösterirdim. Beni kendi öğrencisi olarak bildiği için eleştirir, azarlar, yeni ödevler verirdi. ''Bir gün bile ben dışarıdan, resim atölyesinden, geliyorum, Adnan Turani'nin öğrencisiyim'' demedi. Bunu yıllar sonra Gazi'de birlikte çalışırken anlatmıştım, şaşırmış, ''Aslan oğlum'' demişti.
Resim Bölümü en üst katındaydı Gazi Eğitim'in. Baskı ve grafik atölyeleri de giriş katında yemek salonlarının karşısındaydı. Biz kapılar kapalı sınıfta otururken bile onun koridordaki ayak seslerinden bilirdik geldiğini. Dinamik, aklıyla, konuşmalarıyla, düşünceleriyle, sesiyle, soluğuyla, yürüyüşüyle ses getiren tavizsiz bir Cumhuriyet kadını, Cumhuriyet aydını, Atatürk kızı. Bu nedenle doğum tarihi olarak daha önceki bir tarih olmakla beraber her zaman ısrarla hep 1923 demiştir. Bir yerde 1919 demiştim, doğum tarihi olarak; bu yüzden epeyce azar işitmiştim kendisinden.
Birlikte yetiştiğimiz okulda görev yaptık. Seksenli yıllarda önce benim Sanatta Yeterlik/Doktora sınavımda, sonra Lisans tamamlamada Şükran'ın öğretmeni oldu. Aynı yıllar yurt dışındaki çocuklar için bir kitap hazırlanıyordu, ikimiz aylarca bu üç kitap üzerinde çalıştık, onun yönlendirmeleriyle. Bazı konularda kendi düşüncesinde ısrar eder, bir türlü benim önerilerimi kabullenmezdi. Ben huyunu, suyunu bildiğim için de ses çıkarmaz, ertesi günü aynı konuyu tekrar ortaya getirirdim; bu kez, ''Sen bazı şeyleri güzel yapıyorsun, bilerek mi, bilmeyerek mi'' derdi.
Zor beğenen, zor inanan biriydi, çok şey bildiği, birikimli olduğu için. Yükseliş Koleji'nde , Bilkent'te yaptığı çalışmaları, düzenlediği sergileri günü gününe takip ederdik, bundan ne kadar mutlu olduğunu gözlemleyerek.
Eşim Şükran'la iyi anlaşıyor, sürekli telefonla görüşüp, zaman zaman Tunalı'da Ceviz'de bir araya geliyorlardı. Nevide Gökaydın'ı takdim yazısını benim yazdığım, ÇAĞSAV Ödüllerini takdim için yine Ceviz'de buluşmuştuk; Başkan Şefik Kahramankaptan ve Yönetim Kurulu olarak Şinasi Yavuzer, Gültekin Serbest, Uğurcan Özses, Yüksel Erimtan ve Hasan Pekmezci'den oluşan ekibimizle. O gün ve daha sonra Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde ona bu mutluluğu hep birlikte yaşatmıştık. Sayın Şefik Kahramankaptan Çağdaş Sanatlar Vakfı (ÇAĞSAV) 2012 Onur Ödülü gerekçesini kendisine okurken nasıl duygulandığını görmüştük.
"Cumhuriyetle yaşıt olan eğitimci-ressam Nevide Gökaydın'a ÇAĞSAV Onur Ödülü; kendini görsel sanatlar eğitimine adaması, özgün baskı, heykel, seramik, kumaş baskı, resim, animasyon ve karikatür başta olmak üzere değişik dallarda ürün vermesi, ürünlerinin Amerika, Avrupa ve Türkiye'de çeşitli üniversite ve özel koleksiyonlarda yer alması, yaptığı araştırmaların sonuçlarını toplum yararına kitaba dökmesi, değişik kuşaklardan çok sayıda sanatçı ve eğitimci yetiştirmesi nedeniyle'' ...
Onun en mutlu-huzurlu olduğu mekandı Ceviz. Oranın sahip ve görevlilerince bir ana, bir patroniçe gibi ağırlanıyor, en önemlisi değer veriliyordu. Gelen gidenlerle sohbet, yoldan gelip geçenleri izleme, kitap, gazete, dergi okuma üzerine kurulu bir zaman dilimi.
Şimdi, evinde ziyaretimiz bütün bu duyguları yaşatıverdi bana. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği olarak sanatımız ve sanat eğitimimiz adına vefa ziyaretimiz. Ta öğrenciliğimizden beri bildiğimiz adlarıyla kızı Ayşe ve oğlu Atilla Beyle birlikte. Yürüme zorluğu, bu denli hareketli, dinamik biri için elbette ayrı bir hüzün verir. Ama her zamanki bakımlı saçlarıyla, gülen yüzü ve hafızasıyla her daim öğretmen.
Hasan Pekmezci
Haziran.2016