Kendini Betimleyen Ressamlar
Sanatçıların Kendi Portreleri - II
Sanat tarihinin her döneminde resim ve heykel alanında betimleme kaygısı içinde portre sanatına özel ilgi verildiği görülür. Başlangıçta erklerin ve dinsel idollerin amaçlandığı bu alan zaman içinde bireysellikle ‘‘dıştan nasıl görünüyorum.’ ile ‘içten nasıl hissediyorum’un birleşimi” tanımlamasına dönüşmüştür. Fotoğraf sanatçısı, eğitmen ve aynı zamanda İstanbul Modern’in Fotoğraf Danışma Kurulu üyesi Merih Akoğul’un anlatımıyla...
Elbette erklerin kendi ‘’Ben’’ duygusunun etkisi ve tatmininin sağlanması da en önemli etkendir.
Tutonkamon’un, Ramses’’in, Nefertiti’nin ya da Roma imparatorlarının büstleri, heykelleri ve resimlerinin temeli de buna dayanır.
Leonardo da Vinci’nin, Michelangello’nun, Rembrandt’ın, Titian’ın, Goya’nın, Kathe Kollwitz’in ve daha pek çok sanatçının oto portrelerindeki duygusal yoğunluk portre sanatını anlamlandırmış, sanat alanında önem sağlamıştır.
‘’Elbette en etkileyici oto portreler, sanatçının yaşlılığında yapılanlardır. Bir zamanlar yaşamın bilgisini taşıyan yüz, şimdi yok oluşun bilgisini taşıyor. Munch'un Saat ve Yatak Arasındaki Issız Oto portresi, Lovis Corinth'in Son Oto portresi, Bonnard'ın banyo aynasındaki alçakgönüllü portresi: bu sanatçılar için bu tür resimler, sonunda benliğin ve ölümünün ötesinde hiçbir şey olmadığına dair mutlak bir kesinlik veren bir girişim olan kendini gerçekleştirme projesinin sonucuna işaret eder. Buna karşılık, Van Gogh'un son dönem portreleri gittikçe daha büyük bir nesnellik, Cumming'in zekice resimlerinin "aurası" olarak adlandırdığı, sanatın kendisinde ebedi olana egonun bir tür sunuluşu sergiler. Van Gogh bir mektubunda "Kendini tanımak zordur," diye yazmıştı, "ama kendini resmetmek de kolay değildir." (1)
Oto portre, dünya sanatında resimde ve fotoğrafta oldukça yoğun bir şekilde işleniyor. Küratörler, müzeler, galeriler bir şekilde bunları bir araya getirip sergilerini yapıyorlar. Biz sözlü gelenekten geldiğimiz için, ülkemizde hep arşivlere ulaşmakta zorluk çekiliyor. Bir şeyleri biriktirme ve bulabilme sorunu hep yaşanıyor. (2)
Türk ressamlarının, heykeltıraşlarının da ilgi alanında önemle yer alması birilerinin yaşam anlarından bir kesiti betimleme, kalıcılama kaygısı taşımaz mı? Neredeyse hepsi oto portresini yapmıştır.
Gerek batı sanatında gerekse bizim sanatçılarımızda oto portrelerde birkaç özellik dikkat çeker. Kendilerine bakış açısında acımasız eleştirel betimleme. İnsanın acaba sanat eğilimlerine ters düşmemek için mi böyle bir yol izlediler sorusu geliyor. Max Beckmann, Otto dix, Lucian Freud gibi.
Öte yandan Edvard Munch gibi örneğin Çığlık’taki yüz deformasyonları olmayan doğal betimlemeler.
Lovis Corinth gibi yüz ve anatomi deformasyonlarıyla karikatürize eden betimlemeler görülür.
MAX BECKMANN (1884-1950)
Max Beckmann Alman ressam, baskı sanatçısı, heykeltıraş ve yazardı. Ekspresyonist bir sanatçı olarak sınıflandırılmasına rağmen, hem bu terimi hem de akımı reddetmiştir. 1920'lerde, Ekspresyonizm'in içe dönük duygusallığına karşı çıkan bir akım olan Yeni Nesnellik (Neue Sachlichkeit) ile ilişkilendirildi.
Max Beckmann Leipzig, Saksonya'da orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Gençliğinden itibaren kendini eski ustalarla karşı karşıya getirdi. Gönüllü sıhhiye eri olarak katıldığı I. Dünya Savaşı'ndaki travmatik deneyimleri, üslubunun akademik olarak doğru tasvirlerden, hem figür hem de mekânın çarpıtılmasına doğru dramatik bir dönüşüme uğramasıyla aynı döneme denk geldi ve bu da kendisine ve insanlığa dair değişen vizyonunu yansıttı. (3)
Genel konu seçiminde ve portrelerinde bu yaşananların kalıcı izleri görülür.
***
WİLHELM HEİNRİCH OTTO DİX, (1891-1969)
1891'de Almanya'da doğdu. 1910'da sanat okumak için Dresden'e taşındı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra şehre dönerek çalışmalarına başladı. Eserleri 1920'de Birinci Uluslararası Dada Fuarı'nda sergilendi.
‘’Otto Dix, grotesk portre resimleri ve korkunç savaş betimlemeleriyle tanınan bir Alman sanatçıydı. George Grosz ve Max Beckmann ile birlikte Yeni Nesnellik hareketinin bir üyesi olan Dix, I. Dünya Savaşı'nın cehennem siperlerinde görev yaptığı için savaştan büyük ölçüde etkilendi. Ufuk açıcı tablosu Siper (1923), daha geniş eser serisinin öncüsüydü. Sanatçının ruhunun derinliklerinde. "Sanat şeytan çıkarmadır. Ben de rüyalar ve vizyonlar çiziyorum; Zamanımın hayalleri ve vizyonları, ”diye düşündü bir keresinde. "Resim, düzen üretme çabasıdır; Kendinde düzen. İçimde çok fazla kaos var, zamanımızda çok fazla kaos var."
Oto Dix. 1912, 1913, Asker.1914, 1915 Asker, 1945, Bir Savaş Tutsağı olarak oto portre,
1942. İki savaş arası-Mola resimleri. 1947.Kışa Karşı
1914,Savaşın ilk yılında Dix kendini tek bir kâğıt parçasına iki kez boyadı. Bu tarafta, kırmızı ve beyaz parıltılarla ve gözleri tamamen açık bir şekilde cehennem gibi bir dövüşte tasvir edilmiştir.
1915.Savaşın ikinci yılında kübizmden ödünç aldığı açılarla kendisini Savaş Tanrısı olarak tasvir eder. Bu sahnede ölüm çoktur. Atlar geri çekilip kaçarlar. Binalar patladı, şehirler yıkıldı. Yine de Dix hayatta kalıyor. Bu koşullar altında hayatta kalmak, herkese mesih kompleksi verebilir. (4)
Özellikle bütün travmaları ile yaşanan savaş atmosferlerinin yıkıcı izlerinin sanatçının daha sonraki yaşamında ondan sıyrılmasına izin vermediğinin örneğidir Otto Dix resimleri. Bunların portrelerinde yansımaları daha da çarpıcıdır. Portre ve oto portrelerin iç dünyanın yansıması tanımının tipik örneğidir onun portreleri.
***
LUCİAN FREUD (1912-2021)
İlkel dürtülerin ressamı, Yüzünde yüzyılı taşıyan ressam.
Lucian Freud. Londra’daki Ulusal Galeri, çağdaş resmin ikon fırçası Lucian Freud’u 70 yıla yayılan kariyerinden seçilmiş 60’ın üzerinde yapıtla anıyor. 2011’de ölen ve kendisi de kurumun müdavimi ressamın 100. doğum yıldönümü anısına açılan sergi, insanlığın çıplaklığını hem ölüm, hem yaşamda buluşturması açısından neyin, kimin zengin, kimin yoksul olduğunu, soyan, soyulan ve soyunan arasındaki ebedi suç ortaklığını yüzümüze vuruyor… Psikanalist Sigmund Freud’un torunu Lucian Freud’un 70 seneye yayılan kariyerinin başlıca yapıtlarını, 10 yıllık bir aradan sonra ilk kez sergiliyor… “Ben bir resimden ne umuyorum? Beni afallatmasını, rahatsız etmesini, baştan çıkarmasını ve ikna etmesini.” Sözleri elbette onun eserlerine yansıyan bir beklentidir bu. (5).
Bir başka değerlendirmede ressamın beklentisinin adrese ulaştığı görülür.‘’Lucian Freud'un resimleri ilk ortaya çıktıklarında genellikle şaşkınlıkla, hatta tiksintiyle karşılanırdı. "Benefits Supervisor Sleeping "de dağ gibi bir arkadaş kanepede uzanmış uyukluyor, bir göğsünü avucunun içine almış, karaya vurmuş bir balina gibi yağ rulolarının tadını çıkarıyordu.’’ (6)
***
EDVARD MUNCH (1863-1944)
Ressamların uzun sanat yaşamları içinde çok sayıda eserine rağmen tek eserle anılması çok yaygın. Munch da özellikle Çığlık isimli tablosuyla tanınmış, Norveçli ama başta Alman ekspresyonizmi olmak üzere çok sayıda sanatçıyı etkilemiş ekspresyonist bir ressamdır.
Ruhsal ve duygusal konuları işlediği resimleriyle tanındı.[2] Alman dışavurumculuk akımının gelişmesine önemli katkıları oldu. Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almıştır.
Hayatın Frizleri adlı serinin bir parçası olan Çığlık (1893; ilk adı ile Umutsuzluk), tablosunda Munch hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri işledi. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yaptı. (7)
Edvard Munch. 1882’den 1940’a kadar kendi portreleri
***
LOVİS CORİNTH (1858-1903)
1925'te Berlin'e taşındıktan sonra Dix, Lucas Cranach, Hans Baldung Grien ve Albrecht Dürer gibi Kuzey Rönesans sanatçıları geleneğinden etkilendi. Bu birikimle kendi tarzını geliştirmeye başladı. Dix, çevresinin diğer üyelerinin aksine II. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da kaldı. Savaş sırasında, Nazi rejimi tarafından başka herhangi bir şeyin "yozlaşmış sanat" olarak kabul edileceği gibi baskı nedeniyle, esas olarak geleneksel tarzda manzaralar ve Hıristiyan temaları çizildi.
...Lovis Corinth'e bakın. Ressamların yanlış değerlendirilebilecek sadece gözleri yoktur. Elleri de vardır. Ve 1911'de, ellili yaşlarının başındayken Corinth felç geçirdi. İyileşti ve neredeyse 15 yıl daha yaşadı. Ama eserleri bu hastalığı asla unutmadı. Ondan sonra resimleri sarsıldı.
...İki yıl sonra, sona çok yakın bir zamanda, kendi son oto portresini yapabildi. Her tarafı sallanır ve bu sallanmaları çeşitli şekillerde yorumlayabilirsiniz. Sanatçının eli fırçayı sabit tutamaz; gözü önündeki katı dünyayı kavrayamaz. Bu resim tarzı, yaşlı sanatçının bedeninin yıpranmışlığını vurgular. Sanatçının zihninin şaşkınlığını ilan eder. Bir diğer değerlendirmeyle de tüm bu etkiler tamamen bilinçli ve kontrollü tercihler olabilir.
Ancak herhangi bir resimde, özellikle de bunun gibi bir resimde, kontrol ve kontrol kaybından bahsetmek asıl noktayı gözden kaçırmaktır. Süreç tamamen karşılıklı, refleksiftir. Son Oto portrede Corinth, zayıflığını kabul ediyor ve artık direnmiyor; aynı zamanda bunu dramatize ediyor. Gözler eğri büğrüdür ve odağını kaybeder. Ağız düzgün konuşamıyor. Vurgular her yerde parıldıyor. Yüz bıçak darbeleri ve lekelerden oluşuyor. Kaşlar uçuşuyor. Her noktada, resim bir bozuluyor bir bozuluyor. Bu onun performansıdır. İnsanın kendini kaybetmesinin ve tutmasının ne demek olduğunu anlatıyor. Tam olarak kaybetmemeye devam ediyor. Parçalanma güçleriyle birlikte giderek bir arada tutar. Ustalıktan vazgeçer ama sanattan vazgeçmez. İşe yaramaz bir uzvun hareket-devinim gücünü kullanarak yeni bir vahşi dans yapar.
Corinth oto portresi.1915 Ölüm ve sanatçı. 1921 Corinth’in son oto portresi.1925
Lovis Corinth, Totentanz'da (Ölüm Dansı) Alman baskıresimcilerin 16. yüzyıldan beri işledikleri bir temayı, ‘’ölümün kaçınılmazlığını’’ modernize eder. Corinth bu beş baskıyı hayatının son yıllarında yapmıştır. Kendisini, arkadaşlarını ve ailesini ziyaret eden bir iskelet figürünü tasvir eden sanatçı, ölüm deneyimini kişiselleştirmiştir. Portfolyo, sanatçının 1911'de felç geçirdikten sonra geliştirdiği son derece dışavurumcu üslubun bir örneğidir. (8)
***
GEORGE GROSZ (1893–1959)
George Grosz Alman bir sanatçı ve Yeni Nesnellik akımının bir üyesiydi. Sanatçının resimleri, çizimleri ve baskıları gününün siyasetini ve toplumunu keskin bir mizahla eleştiriyordu. Bir keresinde "Kendime doğa bilimci diyecek kadar kibirliydim, ressam ya da Tanrı korusun hicivci değil," diye düşünmüştü. "Ama gerçekte çizdiğim herkes bendim; kaderin kayırdığı, tıka basa doyan ve şampanya içen zengin adam da, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda dışarıda durup elini uzatan kişi de bendim."
En iyi bilinen eserleri, o dönemde Alman metropol yaşamının karanlık tarafını tasvir ediyordu. Georg Ehrenfried Groß olarak 26 Temmuz 1893'te Berlin, Almanya'da doğan Grosz, çizim becerilerini geliştirdiği Dresden Sanat Akademisi'nde eğitim gördü. 1911'de Berlin'e geri dönen sanatçı, çevresinde gördüğü yaygın Alman milliyetçiliğini protesto etmek için adını değiştirdi. Akranları Otto Dix ve Max Beckmann ile birlikte Grosz, Patlama (1917) ve Toplumun Sütunları (1926) gibi eserleriyle Berlin'in adaletsizliklerini ve grotesk yönlerini yorumlamaya başladı. 1933'te Amerika Birleşik Devletleri'ne göç eden Grosz, Hitler Şansölye olmadan önce Almanya'dan zar zor kaçabildi. I. ve II. Dünya Savaşı'nın yıkımını görmek sanatçının cesaretini kırdı ve çalışmaları sonraki on yıllar boyunca daha yumuşak bir tarza doğru kaydı. Almanya'ya döndükten kısa bir süre sonra 6 Temmuz 1959'da 65 yaşında öldü. Günümüzde eserleri Washington, D.C.'deki Ulusal Sanat Galerisi, Londra'daki Tate Galerisi, New York'taki Modern Sanat Müzesi ve Madrid'deki Thyssen-Bornemisza Müzesi gibi koleksiyonlarda yer almaktadır. (9)
***
RİCHARD GERSTL (1883-1908)
Gerstl, Avusturya Ekspresyonizminin öncüsüdür. 7-14 Temmuz 1907 tarihleri arasında Viyana Güzel Sanatlar Akademisi'nde düzenlenen sergi, yaşamı boyunca eserlerinin yer aldığı bilinen tek sergidir. Jugendstil ve Gustav Klimt gibi çağdaş sanat uygulamalarına kökten karşı çıktı ve onu reddetti. Genç bir sanatçı olarak uzun yıllar Schoenberg Çevresi olarak adlandırılan çevrenin üyesiydi. Viyana avangardına olan yakınlığı kayda değerdi.
Eserleri 1930'ların başında yeniden keşfedildi ve önemi 1945'ten sonra anlaşıldı. Bununla birlikte, Avusturyalı Ekspresyonistlerin bu temsilcisi hakkında bugüne kadar çok az şey biliniyor.
Çoğu Leopold Müzesi’nde ve Österreichische Galerie Belvedere'de bulunan 60 tablosu ve 8 çiziminin günümüze kadar ulaştığı bilinmektedir. (10)
***
Sanatçıların çeşitli ruh halleriyle kendilerini yorumlamaları kimi zaman acımasızca eleştiri sayılabilecek betimlemeleri bu alana ilgi duyanlara farklı örnekler sunmaktadır.
Bu yazı serisi yüzlerce yabancı ve ardından Türk sanatçılarını da kapsamaktadır. Yeri ve zamanı içinde mümkün olduğunca bunlara değinmek istiyoruz. Bizim sanat camiamızdan da ilginç portereler göreceğimizi umuyoruz. Adlarının bilinmesi yanında iç dünyalarının yansıması olan sanatçı suretlerinin de unutulmaması dileğiyle…
Hasan Pekmezci
9 Ekim 2023, Anamur
Kaynakça
1. [https://www.theguardian.com/books/2009/jul/19/review-laura-cumming-art-book]
2. https://www.artfulliving.com.tr/sanat/distan-nasil-gorunuyorum-icten-nasil-hissediyorum-i-12245
3. https://www.wikiart.org/en/max-beckmann
4. https://www.ottodix.org/catalog-paintings/
5.https://www.gazeteduvar.com.tr/yuzunde-yuzyili-tasiyan-ressam-lucian-freud-makale-1583143
6. https://www.economist.com/obituary/2011/07/30/lucian-freud
7. https://tr.wikipedia.org/wiki/Edvard_Munch
9. https://tr.wikipedia.org/wiki/George_Grosz
10. https://en.wikipedia.org/wiki/Richard_Gerstl