Ankara’da ayaz tam gaz gidiyor. Gripler gene başladı. Bu kez epey ağır geçiyor. İyi korunmak lazım. Taksiciler hala kar yağmamasına üzülüyor. ‘Niye?’ diye sorduğumda, ‘abi biraz para kazanalım’ diyorlar. Eski yılların iyi havalarında yoldan geçen yayalara korna çalarlardı ‘taksi lazım mı?’ diye. Yayalar da hiç oralı olmaz asık suratla başlarını öte yana çevirirlerdi. O zaman, ‘ah siz karda kışta görürsünüz’ diyen hatta karda kışta titreyerek taksi durdurmaya çalışan yayaların önünden para kazanmama pahasına fiyakayla gaza basıp geçen taksicilere tanık olmuşluğum vardır.
Çok yıllar önce herkesin altında öyle şimdiki gibi üç dört araba nerde bir tane bile yoktu. Bir arkadaşım anlatmıştı; kendisinin arabası yok. Çok yakın bir arkadaşı araba (o zamanlar araba demez otomobil derdik) almış. Bir gün bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında kalan arkadaşımın önünde bu arabalı arkadaşı durmuş. Bizimki de sevinerek arabaya doğru hamle yapınca arkadaşı ‘biz bu arabayı bugünler için aldık oğlum!’ diye basmış gaza gitmiş.
E insanız sonuçta…
Kar faslına dönersek, şair ne demiş, ‘kar damda ve dalda güzeldir’… Ayni fikirdeyim.
İşte böyle ayaz bir havada Pet Holding merkez binasının KEV (Köksal Eğitim Vakfı) sergi salonunda (Filistin cad. 16 GOP Ankara ) T.C Kampala(Uganda) Büyükelçisi Sedef Yavuzalp’ın ‘tarihte mozaik yolculuğu’ adını verdiği resim sergisini (29 kasım- 31 aralık 2016) izledik. Hoşnut kaldık.
Sedef hanım akrilik tablolarıyla bir tarih yolculuğu yaptırıyor bize. ‘Tarih Sümer’le başlar’ sözüne sadık; üstelik Türklerin atası olarak da anıyor. Bu da beni ister istemez Atatürk’ün ‘Güneş Dil Teorisi’ne götürüyor. Okuduklarımıza göre Sümer dilinde Türkçe sözcük bolluğu var. Yahut şöyle diyebiliriz;Türkçeye Sümer dilinden pek çok sözcük girmiş.
Bir Türk ulus devleti kuran Atatürk bu devleti sağlam temeller üzerine oturtmak istiyordu. Bu çerçevede Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunu kurdu. Böylece Türklerin, Batı uygarlığının karşısına bir uygarlık ve hatta Batı uygarlığının kökeni olmak gibi bir iddiayı da taşıyarak durmasını istiyordu.
En eski uygarlığın Mu uygarlığı olduğu ortaya çıkmıştı. Meksika başkentinin kuzeyinde bulunan tabletler okunduğunda tüm uygarlıkların kökeninin Mu olduğu kabul edilmişti. Atatürk de bu uygarlıkla Türkler arasında bir ilişki olabileceği olasılığından hareketle konuya titizlikle eğilmiş ve diplomat Hasan Mayatepek’i (Enver Paşanın dünürü) Meksika’ya tayin etmiş.
Tabletleri okuyan Churchward, MU’ların kıta battığında doğu Asya’ya göç ederek Uygur adı verilen imparatorluğu kurduklarını, Meksika’daki kolunun da Mayalar olduğunu yazmış (Kayıp Kıta Mu’nun Çocukları’ adlı kitabı).
Hasan Mayatepek araştırmalarının sonuçlarını ciltler halinde toplamış. Bu arada Meksika dilinde pek çok Türkçe kelime de bulmuş. Atatürk, Hasan Beye Maya dilinde ‘tepedeki maya’ anlamına gelen ‘mayatepek’ soyadını vermiş. Tepek Türkçemizdeki tepe anlamındadır.
Ben de Macaristan’da görevli bulunduğum dönemde Macar dilinde epey Türkçe kelime görmüştüm. Bunlar Türkologlar tarafından biliniyordu. Ancak ben yeni sözcükler de keşfetmiyor değildim. Örneğin, ünlü Macar şaraplarından birinin etiketi üzerinde ‘Balaton Boglari’ yazıyordu. Balaton ünlü büyük bir göl. Peki, Boglari neydi? Türkologlar dahil kime sorduysam bilemediler. Sonunda kafamda bir şimşek çaktı; Balaton’da üzüm bağları vardı ve şarap yapılıyordu! Balaton Boglari o zaman Balaton Bağları id! Bu keşfimi Macarlarla paylaştım. Hayret ettiler. Yüz elli sene Macaristan’da kalan Türklerin ‘bağları’ diye adlandırdığı sözcük zamanla değişime uğrayarak ‘boglari’ olmuştu…
Bu vesileyle aklıma geldi, ünlü bir Macarca cümle vardır: ‘şok alma van jebemben’. Türkçesi: ‘çok elma var cebimde’!.... Macaristan’da ayrıca bir Turan derneği ve çıkardıkları bir de dergi vardır.
Çok uzun bir giriş yaptığımın farkındayım. Ama bu girizgahın özellikle Türklerin zaman tünelindeki yolculuğuna tanıklık etmekte olan ve tarihi verileri de baz almak suretiyle kurduğu dünyayı bize de yaşatan Sanatçımızı daha iyi anlamamıza yarayabilecek tamamlayıcı bir bilgi vermenin iyi olabileceğini düşündüm.
Sedef Yavuzalp tablolarını mozaik motiflerini, ‘ kendi mozaik resim tekniğini’ kullanarak tarihteki yolculuğu daha da otantikleştiriyor. Salon buram buram tarih kokuyor.
Yaptığı konuşmada, ‘Dünyadaki en eski medeniyet olan Türklerin bu üstün tarihi ve kültürel vasfının ve her karış toprağından tarihi arkeolojik kalıntılar fışkıran Anadolu’nun bu muazzam hazinelerinin dünya tarafından yeterince tanınmadığını düşünüyorum’ diyen sanatçı devamla; ’ ülkemizdeki mozaiklerin tarihi binlerce yıl öncesine gitmektedir. Bu teknik ilk olarak dünyanın en eski medeniyeti ve Türklerin atası olan Sümerler tarafından 5000 yıl önce kullanılmıştır. Antik Yunan ve Roma gibi birçok uygarlık da bu tekniği binlerce yıl sonra geliştirmiştir. Bilindiği gibi, söz konusu mozaikler, dekoratif amaçlı süslemeler olmanın yanı sıra hayatın her veçhesine ait öğeleri yansıtarak dönemin tarihine de ışık tutmaktadır’ diyor. Ve ilave ediyor, ‘Resimlerimde dünya medeniyetine ait olan ve müzelerimizde yer alan bazı antik mozaik eserleri yorumluyor ve topraklarımızda yaşamış olan bazı medeniyetleri konu alan akrilik tasvirleri yansıtıyorum. Öte yandan, mozaik esintisi veren tekniğimle bazı Doğu Afrika temalarına ve 15. yüzyıl Uganda’sına ait bazı efsanelere de hayat veriyorum’ diye sözlerini noktalıyor.
Köksal Eğitim Vakfı, burslu öğrenciler okutuyor, onların sanat dünyasını geliştirmelerini sağlamak için opera, bale, tiyatro, sergiler gibi sanatsal etkinlikleri yakından tanımaları için çalışıyor. Dolayısıyla salonlarında sergilenen eserlerinin satışlarından elde edilen gelir bu öğrencilerin gelişimine tahsis ediliyor. Ayrıca KEV Gönüllüleri adını verdikleri gruba katılmak ve KEV projelerinde gönüllü olarak faaliyet göstermek isteyenlere de kapılarının açık olduğunu belirtiyorlar.
Sergiden sonra Pet Holding Yönetim Kurulu Üyesi Pınar Köksal’ın binanın yukarı katlarında bulunan ofisine arkadaşlarımız Akdoğan Topaçlıoğlu ile Gültekin Serbest ve refikaları hanımefendiler, Semra Sancak ile birlikte bir ziyarette bulunduk. Pınar Hanım bize özellikle tablolardan oluşan muhteşem koleksiyonunu gösterdi. Duvarlar tablolarla dolu dolu. Aralarda kendi tablolarımıza rastlamak nasıl da bir sürpriz oldu…
monad balkan, 12 aralık 2016 ankara