Monad Balkan resim sergisi (4-24 nisan 2014; fırça sanat galerisi) geldi geçti. Her zaman hatırlayacağım en çarpıcı olay evsahibi olarak her zamanki fötrümle ortalarda dolaşamayacağımı düşündüğüm için, çünkü insan evinde konuklarını başında şapkayla karşılamaz ve karşılarında öyle oturmaz, şapkamı dışarıda arabada bırakmama karşın dakikalar geçtikçe mahalle baskısına ve tarafıma gönderilen özel ricacıların istekleri üzerine, savunmada kalan direncimin de en nihayetinde kırılması neticesinde arabaya gidip fötrümü başıma geçirmem oldu. Bir kere daha anladım ki ben fötrümsüz hiçbir şeyim (!).
Yeniden alana döndüğümde baktım herkeste bir ferahlama… Mutluluklar işte böyle küçük şeylerde gizlidir.
Etrafta geziniyorum, konuklarla meşgul oluyorum. Tabii resimlerim hakkında irili ufaklı şeyler kulağıma çarpıyor. Örneğin, ‘Fikret Mualla, Avni Arbaş vs…’ gibi. Fikret Mualla’ya benzetildiğimi daha önce de duymuştum. Hatta sergimim açılışından sonra bir gün sergiye geldiğimde bir ziyaretçi, ki resim de yapıyormuş ve hukukçuymuş, ‘bir şey söylesem kızar mıydınız?’ dedi. ‘yooo’, dedim, ‘bilakis…’ ; ‘Ben biraz Fikret Mualla havası görüyorum da’.
Monad Balkan’a sordum bu konuda ne düşünüyor diye.
‘Şimdi, şöyle’ dedi, ‘Sanat kalitesi anlamında büyük sanatçı Fikret Mualla ile anılıyorsam ben bundan ancak onur duyarım. Bunun ötesinde ise aramızda çok farklar var. Örneğin, Mualla figürlerini kontrlar içine alır. Ben kontrları sınırlama olarak hissederim ve o cendereye girmek istemem. O’nun renkleri daha parlak benimkiler o kadar değil; özellikle içmekanlarda figürlerini sanki yere basmıyorlar gibi yapmayı seviyor, nasılsa bir yere basıyorlar, havada asılı duracak halleri yok ya, diye düşünüyor olabilir. O, dokuya daha bir önem verir, figürleri ayan beyandır, benimkiler daha bir flu ve müphemdir; daha ziyade insanların kendi yorum ve algılarına bırakırım ki katılımcılık olsun yani resmi hep beraber yapmış olalım. Belki de ruhum flu, ne bileyim’. Falan filan; daha da uzatabilirim.
‘Basitim. Hayat da aslında çok basittir; insanlar çok karmaşık hale getiriyorlar. Futbol otoriteleri, ‘futbol basit oyundur’ deyip dururlar. Fakat futbolcular şu oyunu bir türlü basit oynamazlar. Biz taraftarlar da saçımızı başımızı yolarız. Oysa basit oynasalar karşı takımı büyük olasılıkla yenecekler… Basit ve naif aslında hakikiliği çağrıştıran öğeler oluyor; ama sıradanlık değil. Sıradanlıkta üniformite (birörneklik) sözkonusu . Herkesin aynı olması gibi. Basitlik ve yalınlıkta ise tam aksi, her insanın ruhu ve ruhunun aynası olan eserler, eylemler; her biri diğerinden farklı. Parmak izleri gibi.
Sanırım o büyük üstatla aramızdaki ortak öğe, ki ilk bakışta bu benzerliğe ben de katılıyorum; biraz mizahiliğin yanında dürüstlük ve samimiyet. İçimizdeki çocuğu zincirlerinden koparmamız. Ama benim resimlerimin ardında dramatik bir hava da saklı sanki, ilaveten ; öyle görüyorum.
Dürüstlük ve samimiyetten muradımız, ‘sen ile yaptığın arasında bir insicam (tutarlık) olması demek. Sen başka, eserin başka ise samimi değil, zorlama, öykünme… Bu şuna da benzer; ayni kültürde olmadığınız insanlar arsında yaşıyorsanız onların kültürüne göre hareket etmeye çalışırsanız çuvallarsınız. Kısaca böyle.
Şimdi çok önem verdiğim amatörlerin benimle Mualla benzerliği görüşlerinin yanısıra beni benden belki daha da iyi ifade eden, sergideki onur defterime yazmak lütfunda bulunan çok değerli iki ustanın görüşlerini aşağıda alıntılıyorum..
Sanatçı Önder Aydın’ın yazdıkları (bunu daha önce facebook’da paylaşmıştım):
‘…. Biçimlerin yaşamdaki köşelerinin nasıl törpülendiğini ama özlerini de inadına varlıklarını korumak için direndiklerini. Özleri koruyarak biçimlerin sadeleştirilip soyut bir dille sunulmasının ne kadar zor olduğunu, bunun birikim ve ustalık gerektirdiğini… Ressamına benzeyen alçak gönüllü resimler izledim bugün. Samimi, sıcak ve iddialı…’
Sanatçı Gülay Yüksel’i dinleyelim:
‘…resimlerinde hayatın içinde saklanan ve herkesin göremediği gizleri yüklemişsin. Pusların, sislerin içinde bazen insanla bazen hiç insansız da olsa yaşama dair umutları, tutkuları anlatmışsın. Tabii bunlar benim aldıklarım. Resim dilini, abartısız, özentisiz anlatımını hiç söylemiyorum. Çok güzel bir sergi izledim…..’
Daha sonra karşılaştığımızda, ‘ Gülay Yüksel şunları da ayrıca dedi diye oraya yaz’ dedi, ‘İlk bakışta yalın ve basit gibi gözüken ama baktıkça derinleşen ve manaların gelmeye başladığı resimler…’
Keşke sadece bu iki görüşü yazıp geçseydim de lafı döndürüp durmasaydım. Yazım daha kısa ve özlü olurdu.
Monad Balkan sergisi çoktan geçip gittiğine göre bu yazı bir reklam sayılmaz umarım. Sadece bir ‘selfi’.
Monad Balkan // İzlenimler