1) RECEP PEKER TANITKAN
O ödüllere doydu; ödüller ona doymadı. Recep Peker Tanıtkan’dan daha çok ödülü olan sanatçı var mı dünyada bilmiyorum. Bir araştırma yapmak lazım. Eğer yoksa Guinness Rekorlar Kitabına başvuracağım. Fotoğraf sanatçısı dostumuz Recep Peker’e arkadaşlarının ‘sen artık ödüllü yarışmalara girme de biraz da biz ödüllenelim’ dedikleri kulağıma geldi. O da artık pek katılmıyor, söz dinliyor.
ANKÜSEV (Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi; kuleli sok. no.42 GOP Ankara) 13-24 şubat 2017 tarihleri arasında Recep Peker Tanıtkan’ın fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor.
Fotoğraf sanat mıdır değil midir sorusunda bu sergide de muhatap olmadım desem yalan olur. Sonu gelmeyen pek de gelmeyecek gibi olan bu konuya artık bir son vermek nasıl başarılır acaba? Şiirsel olan her şey sanattır. Yaşamınız dahi şiirsel ise siz bir sanat eserisinizdir. Dolayısıyla şiirsel fotoğraf sanattır. Ve Recep Peker’in fotoğrafları da sanattır.
Fotoğraf da, hele hele plastik sanatların kompozisyon vs gibi öğelerini de taşıyorsa tam anlamıyla sanattır. Muhabir fotoğrafçılığında dahi fotoğrafçının kanında sanatçılık var ise ister istemez enstantane çektiğinde bile bir kompozisyon, tonal tad, leke, kitle armonileri yakalayabilir.
Tanıtkan’ı ayrıca tanıtmayı zait buluyorum. Zaten adı üstünde, ‘Tanıtkan’. Ve Ankara’da herkesler de bu sempatik cana yakın sanatçıyı yakından tanıyor.
Sergisi insanın içini ısıtan şiirsel tınılarla dolu. Bu serginin bir özelliği de Tanıtkan’ın ‘SANATIM’ adlı sanat dergisinin tanıtımını yaptığı bir okazyon olması idi. Evet bu sanat dergisi ilk sayısını bu şubat ayında yayınladı. Ve her üç ayda bir periyodik olarak çıkacak. Tanıtkan bu derginin yayın koordinatörü ve görsel yönetmeni. Dergide bendeniz de hem yazar hem de yayın kurulu üyesi olarak yer alıyorum. İmtiyaz sahibi Battal Yıldız; Genel yayın yönetmeni ve sorumlu yazı işleri müdürü: Suat Özer. Yayın Kurulu ise: Prof. Hasan Pekmezci, Prof. Zafer Gençaydın, Doç. Dr. İsa Eliri, Dr. Alpay Pasinli, Abidin Celal Binzet, Döne Otyam, Kadir Şişginoğlu ve Monad Balkan.
Recep Peker Tanıtkan, sergisinin ismini, ‘kuşlar ağaçlar, çiçekler ve aşk’ koymuş. Aşk olmadan ne çiçek olur ne kuş ne de ağaç… Bu aşkın ürünleri duvarlarda gözlerimize ziyafet sunup duruyor.
2) HAYATİ MİSMAN resim sergisi.
Akdeniz Sanat Galerisinde (Galeriakdeniz, Yıldızevler mah. Tagore cad. 720.sok.
Şahinler sitesi B blok No: 5/b Yıldız/Çankaya/Ankara), Sergi süresi:17 Şubat-4 Mart 2017
Hayati Misman özellikle Ankaralıların yakından tanıdığı değerli bir hoca ve değerli bir sanatçı. Almanya’da Kessel Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde grafik tasarım konusunda ihtisas yapmış. Yurdun çeşitli yerlerinde resim öğretmenliği ve Bilkent ve Hacettepe Üniversitelerinde de öğretim görevlisi olarak çalışmış bir Profesör. Halen emekli ve aktif sanatçı. Ulusal ve uluslararası çeşitli etkinliklerde birçok ödülü var.
Misman sergisinin açılışına Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen de eşiyle birlikte katıldı.
Misman’ın sergisinde şahsen benim daha önce görmediğim kağıt üzerine işleri de ayrı bir dikkat çekiyor. Sürpriz. Tablolarında sanırım grafik tasarımcılığından gelme bir leke ve kitle armonisi görüyoruz. Büyük lekelerin içerisine gözlerimiz zum yaptığında canlı renklerin serbest çalışılmış soyut danslarına tanık oluyoruz. Özgün buluşlar, arayışlar tabii ki sanatın vazgeçilmezleri.
3) NECMETTİN YAĞCI heykel sergisi
Fırça Sanat Galerisi (Hilal Mah.Hollanda Cad.685.Sokak No:7/AÇankaya-Ankara)
17 Şubat-09 Mart 2017
Bu kez bir heykel sergisini misafir ediyor. Serginin ismi: ‘… ve kadınlar’.
Ve sanatta 35. Yıl etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen bir sergi.
Nazım Hikmet’in, ‘kadınlarımız’ adlı şiirinden muazzam esintiler almış bir eserler dizisi…
‘’..korkunç ve mübarek elleri,
İnce küçük çeneleri,
kocaman gözleriyle anamız,
avradımız, yarimiz …’’
Yağcı'yı açık alan kent heykel ve anıtları yapan ülkemizdeki birkaç sanatçıdan biri olarak tanıyoruz. Heykel sanatıyla uğraşanlar benim gözümde birer kahraman. Her şeyden önce sergileme alanları çok kısıtlı, koleksiyonerlerin de pek rağbet edemedikleri bir alan; evde konulacak yerler sınırlı.
Heykelseverlik de resimseverlikten sonra gelen bir sanat kolu maalesef. Bir de tabii heykel düşmanlığı var ki resim düşmanlığından fersah fersah ileride. Ve açık alanlardaki heykeller her zaman tehlike altında. Bunun dini temeli üzerinde durmayacağım. Çünkü bilinen kadarıyla heykel put olayını çağrıştırıyor.
Asıl olan ise işin psikolojik yanı bence. Küçüklük ve gençliğimde Atatürk heykellerine saldırılar olurdu. Bu vandallara o zaman ‘ticani’ denirdi. Atatürk heykellerine ve Atatürk’ün şahsına yapılan saldırılar sonucu devrin Cumhurbaşkanı merhum Celal Bayar’ın önerisiyle Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarılmıştı. Bu yasa halen geçerliğini korumaktadır.
Heykele karşı negatif önyargının dini ve siyasi yönü üzerinde analiz yapmayacağım. Buna zaten yukarıda değindim.
Psikolojik olarak ise saldırıyı yapan kişilerin varoluş sıkıntılarına eğilmek istiyorum. Kendi içinin boşluğunun (donanımsızlık ve çeşitli nedenlerle varoluşunu duyumsamama gibi) bilincinde dahi olmadan bilinçaltı bir saikle heykellere saldırının altında heykelde kendini görme ve kendinden de gizli bir kendi kendinden nefret duygusunun derinlerde yatması… Çünkü kendisini heykel gibi içi boş ve cansız hissediyor. Heykel onun için bir ayna. Bu kişiler sanırım aynaya bile pek bakamazlar. Ve hayvanlara, özellikle de köpeklere gaddarca ve haince davranırlar. Attıkları tekmeler aslında nefret ettikleri kendileridir. Ve bunlar bir şekilde sınıf da atladıkları takdirde geride bıraktıkları sınıfın insanlarına da gaddar ve kaba davranırlar. Onlar artık kendilerine ayna olan eski sınıflarını görmek istemezler; sınıflarına ihanet eden hainlerdir.
Necmettin Yağcı ilginç ve özgün eserlerle karşımıza çıkıyor. Kullandığı materyeller çeşitli. Boyutlar çeşitli. Biblo boyutla duvar boyutlular çeşni armonisiyle bir sergi bütünlüğü oluşturuyorlar. Çağdaş sanat ile klasik işler yan yana. Figür ve soyut yan yana. Bu bakımdan yaz ve kış meyvelerinin bir arada olduğu bir bahçede geziniyor gibi oluyoruz. Çeşitli tadlar…
monad balkan
22 şubat 2017 ankara