ARDA Sanat Galerisi
19 Kasım- 11 Aralık 2019
Civarındaki bir serginin açılışına gitmişken arada fırsat bulup dışarı çıktığımda ARDA Sanat Galerisine de şöyle bir uğrayayım dedim. Uğradım ve şaştım kaldım. Böylesine ilginç bir ressamı şimdiye kadar tanımamış olmamamın mahçubiyetiyle baş başa kaldığımı hayretle gördüm. Sergi, açılışından önce kurulmuştu; dolayısıyla kimseler yokken doya doya resimleri inceledim. Üç dört gün sonra da serginin açılışı yapıldı; kaçırmadım.
Eski kuşak sanatçılarından olan Keseroğlu 1906 doğumlu. Vefatı 1973; yani 67 gibi genç sayılacak bir yaşta hayattan göçmüş. ARDA Galerisini yine kutlamak lazım; bulup buluşturuyor, koleksiyenerlerden, aileden, arkadaş ve akrabalardan derledikleri, topladıkları resimleri sergileyerek istifademize sunuyorlar. Bu sergi de öyle düzenlenmiş işte. İyi ki de öyle olmuş; benim gibi bu sanatçıyı bilmeyen gafiller de bulunduğu ortaya çıkmış oluyor böylece.
SANAT PİYASASI
Aslından bizim de bir suçumuz yok. Malum, her alanda olduğu gibi plastik sanatlarda da tanınmak için destek almak gerek. Öne çıkarılmak gerek. Sanat çevrelerinin, galerilerin, müzayedecilerin, eleştirmen ve sanat yazarlarının hep birlikte adeta bir konsensus halinde sanatçıyı lanse etmeleri gerekiyor. Ve burada da çeşitli çıkarlar ve klikler devreye giriebiliyor. Bu, bütün dünyada böyle. Hak etmeyen sahte kahramanlar da yaratılıyor el birliğiyle. Balon gibi şişiriliyor. Günü gelince bu balon sönüyor ancak o zamana kadar da rant paylaşılmış oluyor. Kuruluşlara, vakıflara hibe edilerek vergiden de düşüldüğünü duyuyoruz.
Siyasi ve toplumsal saiklerle de zorlamalı sanatçı kahramanlar türetilebiliyor. Hatta, hatta bazı ülkelerin diğer bazı ülkeleri zayıflatacaklarını hesaplayarak ortaya attıkları yeni akımların, sanatçıların da olduğunu da hep duyduk; çeşitli yerlerde, zamanlarda okumuştuk.
Ödüller bu gibi motiflere uygun olarak dağıtılabiliyor. ‘Bu sefer falanca ülkeden falanca sanatçıya, falanca konuda, falanca siyasi mesajı vermiş eserler vermiş falanca sanatçıya ödül verelim’, gibi mülahazalar (argümanlar) öne çıkabiliyor. Edebiyatta, sinemada, plastik sanatlarda… Yaratılan yeni akımların avangartları (öncüleri) belki de önceden anlaşmalı olarak o akıma uygun eserler üretiyorlar ve bir anda piyasada uçuşa geçiyorlar.
Yıllar önce anlatmışlardı; belki de bir anekdottur; Avrupa’da genç ve yetenekli bir ressamı keşfediyorlar; eserlerini ucuz ucuz kapatıyorlar; sonra da müthiş propagandalarla onu ünlendiriyor ve sonra da katlediyorlar. Öldüğü için zaten fırlamış olan eserlerinin fiyatı astronomik meblağlara ulaşıyor. Bu tabii mafya işi; genellememek lazım. Ne kadar doğru bilmiyorum. Ama işleyen mekanizmanın veciz bir anlatısı aynı zamanda.
BALIK AMCA
İşte bizim şimdiki kahramanımız Keseroğlu böyle mütevazı, kendi halinde , sessiz sadasız resmini icra eden bir kişilik. İhtirassız; çelebi. Öne çıkma, ünlü olma gibi hedefleri yok. Resmini yapıyor, bir de, evet, balık tutuyor ve balık yiyor. Balık gurmesi. O nedenle adının yanı sıra ‘balık amca’ diye de tanınıyor çevresinde. Gözümün önüne Halikarnas Balıkçısı gelmiyor değil; çağrışım.
İSTANBUL-ANKARA
Merhum hocalarımdan Eşref Üren de ortalara pek dökülmezdi. Örneğin, ‘Hocam, İstanbul’da niye sergi açmıyorsunuz?’ diye sorduğumuzda, ‘beni orada kimse tanımaz’ demişti bir keresinde. Vefatından sonra ondan feyiz almış olanlar bu değerli hocanın anısını ayakta tutmanın bir vefa borcu olduğunu gönüllerinde çok derinden duydukları için hep andılar, yazdılar, çizdiler. Yoksa onu da bu günlerde ancak keşfetmiş olacaktık.
Böyle bir şey dünyada yok. Diyelim Fransa’da Lyon şehrinde yaşayan bir sanatçıyı bütün ülke tanır. Paris’e gidip sergi açtığı zaman sergisi dolup taşar. Bizde ise örneğin, İstanbullu ressamlar Ankara’da, Ankaralılar orada sergi açtıklarında kendi şehirlerinde gördükleri ilgi ve itibarı görmüyorlar; tabii medyatik olanlar hariç.
Keseroğlu’nu, öyle ki, benim de mensubu olduğum BRHD’nin (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği) vaktiyle üyesi olduğunu dahi bilmiyorduk. Bunu serginin açılış konuşmasını alışık olduğumuz vukufuyla yapan değerli dostumuz Ceal Binzet’den (BRHD eski başkanlarından) öğrenmiş olduk.
ZİYA AMCA
Ziya Keseroğlu hiç evlenmemiş, dolayısıyla çoluğu çocuğu yok. Ne var ki amca olarak kardeşinin çocuklarını da kendi evlatları bilmiş. Zaten ‘amca yarı babadır’, demezler mi? Ancak devrimizde sanırım bu güzel sahiplenme ve benimseme de erozyona uğramış bulunuyor sanki.
Sergiye ağabeyinin çocukları yani bir anlamda öz evlatları, damat ve torunları da geldi. Tanıştık, sohbetimiz oldu.
RESİMLER
Yağlı boya resimler… Hemen her konuda, her tarza ve ekole yakın resimler. Tek bir tarz ve/veya bir konuya takılıp kalmamış; örneklerini bu sayfada verdiğim resimlerinden de anlaşlacağı gibi öyle bir ressam.. Bu açıdan kendime de çok yakın bulduğumu söylemeliyim.
Sanırım böyle olmak, fiziki hareket olmasa bile ruhun ve beynin hiperaktif olması; tekdüzelikten yılan görmüş gibi kaçması… Ruhun her yerde gezinmesi, daldan dala konması, çiçeği, böceği koklayıp, yaprakta soluklanması, ormanlarda, sokaklarda, iç mekanlarda hep arayan, hep keşfeden, yeniden arayan, arayan… Huzursuz bir ruhun huzurlu serüveni.
ZEKİ FAİK İZER İLE EŞREF ÜREN’İN GÖRÜŞLERİ
Sergi kataloğunda, Zeki Faik İzer ile ‘resmin şairi’ Eşref Üren’in sanatçımız hakkında sözleri var. Yukarıdaki izlenimlerimi destekleyen sözler. Bazılarını kısım kısım alarak aynen aşağıda veriyorum:
Zeki Faik İzer (1970 yılında yazmış):
‘…Ziya Keseroğlu gruplara ve cereyanlara girmeden arayan ressamlarımızdandır…. Corot nasıl o akımların dışında, kendi içinde kurduğu ve tabiatta kaldı ise… Corot, Bonnard, Brague’a bağlantısı şüphesiz var… zamanımızda birçok kişiyi yanıltan maceralardan sakınmıştır…. Bizde benzeri bir üstat, lirik ve şair ressam Eşref Üren’dir….’
Eşref Üren (1973 yılında yazmış):
‘…onu resim sanatındaki layık olduğu ve hakettiği mevkiye oturtamadık maalesef. Birçok Devlet Resim ve Heykel Segilerinde jüri üyeliği yapmam dolayısıyla kendimi de suçlu sayıyorum, bu büyük günahı işlemekte. Sanat tarihimiz yüzümüzü mutlaka kızartacaktır, ona yaptığımız haksızlıktan ötürü…. Ziya Keseroğlu kardeş, mezarında uyu. Yapılan sanat haksızlıkları hiçbir zaman engel olmayacaktır senin eserlerinde yaşamana…’
Ziya Keseroğlu İstanbul doğumlu; vefatı da bu kentte. Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde (Sanayii Nefisei Mektebi Alisi) Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde öğrenim görmüş, Viyana’ya gitmiş, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinde emekliliğine kadar öğretim görevlisi olmuş. Vefatından sonra 1976 yılında açılan kişisel sergisi en başarılı sergisi olmuş. Zaten bu sessiz sakin mütevazı balıkçı, yaşamında, anladığım kadarıyla dört sergi ancak açmış.
ARDA Galeri'de sergilenen 32 yapıtın tamamı sanatçının ailesinden edinilmiş.
MONAD BALKAN
28 Kasım2019, Ankara