Ay’a gitmek istemeyen yoktur. Turistik bir gezi olsa, güle oynaya, dolunayda aşk şarkıları söyleye söyleye, ister Ay’ın ön yüzü, isterse karanlık yüzü fark etmez, çocuklar gibi şen Ay’a seyahat eminim herkesin hayalidir. Hatta hazır yola çıkmışken, Ay’dan ver elini önümüzdeki yaz da Güneş’e, mesela!
Ama yolculuk kolay olmalı; öyle astronotluk eğitimiymiş, yer çekimi olmayan uzay aracında hap gibi yemeklermiş, üstüne bağırsakların alışkın olmadığı besinlerle tuvalette sıra bekletmekmiş, aya inerken çarpmakmış, geriye kapsülde dönüp okyanusta sırılsıklam olup kameralara o halde poz vermekmiş; en beteri de whatsapp’sız, twitter’sız günler geçirmekmiş; pardon ama insanın aklını kaçırmış olması lazım, hiç böyle tatil mi olur?
Oysa Ay’a gitmek için daha kolay yollar var. Fransız şairi, felsefeci, silahşor ve bilim meraklısı Savinien Cyrano de Bergerac (1619-1655), Jules Verne’in Ay’a Yolculuk adlı kitabını yayınlamasından (1) iki yüzyıl önce Ay’a ve bir de Güneş’e seyahati anlatan iki bilimkurgu romanını kaleme almış (2, 3). Cyrano bu romanlarda gökyüzüne çıkmak için yedi pratik yöntem tarif etmiş. Onun kitaplarından ve kişiliğinden etkilenen şair Edmond Rostand 1897’de Cyrano de Bergerac isimli bir tiyatro eseri yazmış (4). İçeriği Cyrano’nun kitaplarına dayanan eser onun hayatını anlatıyor.
Rostand’ın şiirsel eserinde Ay’dan yeni dönen deli taklidi yapan Cyrano’nun uçuş reçeteleri şöyle başlıyor (1):
“Hayır. Seleflerime uymadım bu hususta.
Tuttum kendi kendime yedi usul keşfettim.”
Sonra Cyrano’nun ağzından sırasıyla ayrıntılar şöyle devam ediyor:
“Mesela çırılçıplak soyunup vücuduma kandil kandil şafağın gözyaşlarıyla dolu billur şişeler asmak ve sabahın buğulu güneşinde dolaşmak. O zaman güneş çeker, şişelerdeki çiği. Âcizi de (kendisi) beraber alıp göğe çıkarır.”
“Yahut, evvela yerden hız almak için sedir ağacından bir sandık alınır ve havası mukaar (içbükey) aynalarla boşaltılır. Ortası boşalınca sandığın yanlarından esen rüzgâr alıp götürür.”
“Yahut şu usul de var:Donanma fişekleri yakarak ara sıra, çelikten bir çekirge üstünde, yıldızlara, semanın o masmavi tarlasına sıçramak!”
“Evet. Sonra duman, bilirsiniz muhakkak, gökyüzüne yükselmek ister. İşte, kocaman Bir fanusun içine adamakıllı duman doldurup seyahate çıkmak!”
“Ay, tekerlek halindeyken, öküzün boynuzunu çekerek uzatırmış diyorlar. Mesele yok o halde. Güçlük, asıl öküzün boynuzuna binmede!”
“Nihayet bir demir tepsi ile bir parça mıknatısınız var mı? O halde fersahlarca dolaşabilirsiniz gökyüzünde... Oturun tepsiye; mıknatısı boyna göğe savurun. Her fırlatışınızda tepsi peşinden gider; böylece çıkarsınız mıknatısla beraber!“
“Yedincisi! Deniz med halindeydi; dalgaların saçları kamerin elindeydi. Denize dalıp çıktım. Sonra kuma oturdum; o anda önce başım, sonra bütün vücudum. Bilirsiniz ki saçlar öyle çabuk kurumaz, başladı yükselmeye, uçmaya... Aman biraz yavaş! Hayır! Dosdoğru, sanki melek olmuşum! Zahmetsiz, kayar gibi, göklerde bu uçuşum kim bilir ne çok sürdü. Bir an geldi nihayet, birdenbire hissettim.“
Tarihe bakılacak olursa, Antik Yunan tanrısı Apollon’un güneşte, tanrıçası Artemis’in ayda fink attığı, Ikarus'un balmumu kanat takarak güneşe ilk başarısız uçuşu gerçekleştirdiği o mitolojik zamanların ardından, Ay ve yıldızlara seyahat fantezisini 1638’de muhtemelen ilk yayınlayan Francis Godwin’dir (5). Onun ardından da Ay’a ve Güneş’e nasıl gidilebileceğini anlatmaya yeltenen Cyrano de Bergerac olmuştur. Cyrano’nun muhtemelen öncülünden haberi vardı, ayrıca Lukianos’un Gerçek Öykü (Alethes Historia, 2.yy) adlı eserinde betimlediği Ay’ın doğası ve Ay’lı yaratıkların özellikleri üzerine düşüncelerini okumuş olduğu biliniyor1.
Velhasıl, şaşırtıcı bilimsel bakış derinliğinin yanı sıra, gururlu kişiliği, dil belagati ve büyük burnundan utanıp itiraf edemediği aşkı Cyrano’nun, Rostand’ın kaleminden unutulmaz bir tiyatro eserine, ardından hatırı sayılır iki sinema filmine ve bir de operaya konu olmasına yol açmış. Yeri gelmişken belirtmekte yarar var, Gérard Depardieu’nun 1990 yapımı filmde daha çok kendini ön planda tutarak çizdiği Cyrano portresi, José Ferrer’in 1950 yapımı filmdeki Cyrano’sunun eline su dökemez denilebilir; üstelik Ferrer’inki siyah beyazdır 2,3 Franco Alfano’nun bestelediği operası ise nadir sahnelen bir eser4. Üçü de Cyrano’nun Ay’a nasıl gidilebileceğini anlattığı bölümü içerse de sonuçta hiçbiri tiyatronun dramatik anlatım gücüne ulaşamamıştır. Öte yandan, her zaman olduğu gibi “şairin umutsuz aşkı” bu eserlerde başat tema; aşk söz konusu olunca bilime pirim veren yok!
Cyrano’nun kendi kaleme aldığı kitaplardaki Ay İmparatorluğu yolculuğuna geri dönecek olursak, onun anlattığı evrende Ay Dünya’nın değil, Dünya Ay’ın etrafında dönmektedir (2). Hatta Dünya, Ay’daki olağanüstü yükseklikteki meşe ağaçları kökleriyle havaya asılıdır. Ay ülkesinde yaşayan yaratıklar insanlara benzemektedirler ama “zeytuni tenli”dirler ve diş ve gırtlakları olmadığından sadece burunlarını kullanarak dumanla beslenmektedirler. Ay mutfağında farklı lezzet ve çeşitlerde buğulamayla hazırlanan besinlerin kokuları özel tencerelerde saklanmakta, herkes tamamen doyuncaya kadar, sırasıyla bu tencereler açılmaktadır. Diş ve gırtlakları olmamakla beraber elektronik ve uzun mesafe haberleşme teknolojileri neredeyse günümüzdekilere yakın sistemlerdir. Telgrafın 1838’de Elektriğin 1844’te, gündelik hayata girmiş olduğu göz önüne alınacak olursa Cyrano’nun neredeyse iki yüz yıl önceden bu gelişmeleri muştulamış olması şayanı hayrettir.
Cyrano bu kitaplarında neredeyse atomları ve elementleri de tanımlamıştır. Örneğin iki bin yaşındaki bir Ay yaratığı su, hava ve ateşin saf ve birbirinden tamamıyla ayrı olmadığını anlatır ve şöyle devam eder (2): “Ateş, çok yayılmış havadan başkası değildir, hava sadece çok genleşmiş sudur, su eriyen topraktır ve toprak da kendi başına çok sıkışmış sudan başka bir şey değildir. Ateş, toprağın, toprağın kendisine göre daha fazla yayılmışından başka bir şey olmayıp orada havayı teşkil etmek için yer alır, bu toprağın çekimle karşılaştığını değiştirme görevidir. Böylece, kömür ısısı, bir bedenin içine sızmaya en hassas ve özgün ateş olarak vücudun gözeneklerinden içeriye süzülür, başlangıçta bizi genleştirir, çünkü bizi dolduran yeni bir maddedir, dışımıza ter olarak yayılır. Ateşle yayılan bu ter dumana dönüşür ve hava olur.”
Cyrano Ay’dan dönüşte hafızasını kaybetmiştir. Uzay ve yeryüzü arasındaki yolculuk belli ki onda bir tür “jet-lag” yaratmıştır (6). Ama sonra kendine gelir ve “Ateş aynası" diye tanımadığı içbükey aynalarla donattığı araçla Güneş yolculuğuna çıkar (3). Ona göre esas yakıcı olan ateşin kendisi değildir, ateşin hareketli doğasının ittirdiği ateşten daha büyük bir maddedir.
Vaktiyle Dünya’nın şimdiki gibi donuk bir küre olmayıp belki onun da bir güneş olduğunu düşünürken Güneş’e varır ve kurumuş nehirlerin vadilerinde balçığa gire çıka dolaşır. Orada bir Güneş yaratığıyla sohbet ederken konu her nasılsa “ruhu yükselten müziğe” gelir. Yaratık “Biz ruhu görmeyiz ama doğanın onu gördüğünü hissederiz”, der ve müzikle konuşma dilinin benzerliklerini anlatır. Ona göre, işte bu benzerlik ile ruhun işin içine katılması, daha önce hiç duyulmamış bir dille iletişimle bile anlatılan gerçeğin anlaşılmasını sağlar. Cyrano, onu tasdik eder. “Demek bu sayede bir vakitler ilk babamız (!), hayvanlarla sohbet edebiliyordu ve onları anlayabildiği için hepsi kendisine itaat ediyorlardı”, diye düşünür.
Görüldüğü üzere Cyrano’nun romanlarında karşımıza doğadan esinle bilim hakkında neredeyse çağdaş denilebilecek düzeyde bilgiler ve psikolojiye dair derin bir felsefi bakış çıkıyor. Hele bir Ay vatandaşının “mükemmel bilgi edinmek istediklerinde Bilgi Ağacı'na başvurduklarını” belirtmesi bilim felsefine bakışın doruk noktasını oluşturuyor. (Acilen Bilgi Ağacı’nın Covid ile savaşı üzerine bir film çekilmeli, zaferi Hayat Ağacı kazanıyor olmalı).
Özetle Cyrano de Bergerac’ın tanımladığı üzere teknoloji ve eğitimin üst düzeyde olduğu Ay yaşamında, düşünsel olarak dünyaya göre zıt bir düzen hüküm sürmektedir. Erişkinler reşit çocuklarına itaat eder. Kadınlar da erkekler gibi, hayatın her alanında tam özgürlüğe sahiptir. Hayvanlar da saygın varlıklardır. Dünya’da olmadığı kadar hayal etme özgürlüğü söz konusudur. Dahası yenen yemeğin bedeli şiir dizeleriyle ödenir, öylesine ütopik bir cennettir, Ay ülkesi!
Gerçekten sizce de artık aya gitmenin zamanı gelmemiş midir!
Pınar Aydın O’Dwyer
18 Eylül 2021, Ankara
Kaynaklar
Verne J: Ay’a Yolculuk (De la Terre à la Lune, 1865). Çev : B. Onaran, İş Kültür Yayınları, 2016
De Bergerac C: Öteki Dünya, Ay Devletleri ve İmparatorlukları (L’Autre monde ou Les États et Empires de la Lune, 1650). Çev : M. Demirkan. Yapı Kredi Yayınları, 2012
De Bergerac C: Güneş Devletleri ve İmparatorlukları (Les États et Empires du Soleil, 1662). Çev : M. Demirkan. Yapı Kredi Yayınları, 2014
Rostand E: Cyrano de Bergerac, Çev: SE. Siyavuşgil, Remzi Kitabevi, 1946, 3. Baskı, İstanbul.
Godwin F: Ay’daki Adam (The Man in the Moon, 1638). Çev: E. Karakoç, Fihrist Kitap, 2021
Aydın O’Dwyer P: Zamanın Belleği-1. https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/zamanin-bellegi-1/2444/ Erişim: 8.01.2021
Not: Psikesinema Dergisi, Sayı 35, Mayıs-Haziran, 2021’de yayınlanmış ve izinle kullanılmıştır.
1 Lukianos: https://ansiklopedist.com/lukianos/ Erişim: 24.03.2021
2 Cyrano de Bergerac. Yönetmen: JP. Rappeneau, Senaryo: E. Rostand (kitap), JP. Rappeneau, Oyuncular: G. Depardieu, A. Brochet, 137dk, 1990
3 Cyrano de Bergerac. Yönetmen: M. Gordon, Senaryo: E. Rostand (kitap), B. Hooker, Oyuncular: J. Ferrer, M. Powers, 113dk, 1950
4 Cyrano de Bergerac. 4 perde opera. Beste: F. Alfano, Libretto: H. Cain (E. Rostand’dan esinle), 1936