Eren Eyüboğlu
Balık mevsimi açıldı. Bugünü özlemle bekleyen balıkçıların ve balık severlerin yüzleri henüz pek gülmüyor. Güzel deniz ürünleriyle donatılmış sofra kurma olanağı bulamayanlar için eski defterleri karıştırmaktan başka çare kalmadı. Deniz ürünlerinin gözde olduğu yıllarda gezinti yapıp biraz olsun kendimizi avutmaya ne dersiniz?
Ahmet Rasim’in “Sonbahar nihayetlerinde bir yağmur, karada bıldırcın denizde lüfer avıyla başlar. …Yani iki yönlü büyük bir dedikodu çıkar… Bir yönü oynar oynar, bir yönü uçar uçar... Lüfer! Vay Lüfer vay! Neredesin gözümüz yollarda kaldı!” demesinin üzerinden yüz yıl geçti.
Turgut Atalay
Ressam Turgut Atalay’ın, “Toplu halde Haliç’e, Eyüp’e gidip zamanımızı orada değerlendirmemizle başladı” diye anlattığı sergi hazırlıkları da eskilerde kaldı. Atalay’ın aktardığına göre, bir grup Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisi, balıkçıyla, liman işçisiyle arkadaşlık, dostluk kurarak alışılmadık bir sergi fikri geliştirdi ve uyguladı.
İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde Basın Birliği salonunda 80 yıl önce, 10 Mayıs 1941 tarihinde yapılan sergi açılışı büyük ilgi gördü. Girişte kurdele süsü verilen balıkçı Ferman Reis’e ait balık ağları liman işçilerince kesildi. Açılışa katılan Gazeteci Murat Sertoğlu, “Aralarında tanınmış şahsiyet olarak sadece Abidin Dino bulunan” genç bir ressam grubunun sergisinden izlenimlerini aktarırken “Sanatkar grubunun vücuda getirmiş olduğu sergide güzel eserler görebileceğimi ümit etmiyordum” diye yazdı. “Sergiyi dolaştıktan ve her resmi uzun uzun tetkik ettikten sonra cidden kıymetli sanatkarların eserleri karşısında bulunduğumu anladım” itirafı da Yeni Sabah gazetesindeki aynı yazısında yer aldı.
Sergi ilk hazırlanma fikrinden açılış günü için yapılan düzenlemeye kadar her aşamasından çok söz ettirdi. Açılış haberi Sabiha – Zekeriya Sertel çiftinin yayımladığı Tan gazetesinde şöyle veriliyordu:
“Ressamlar bu sergide teşhir ettikleri resimlerin mevzuunu tamamen limandan ve liman peyzajlarından almıştır. Tablolarda limanın bir çok güzel manzaraları, balıkçılar ve liman amelesinin çalışmaları görülmektedir. Sergi dün çok kalabalık bir meraklı kütlesi tarafından ziyaret edilmiştir. Bu arada balıkçılar ve liman amelesi de sergiyi gezmiştir.”
Liman Sergisi’nde Kemal Sönmezler, Haşmet Akal, Agop Arad, Turgut Atalay, Nuri İyem, Selim Turan, Avni Arbaş, Abidin Dino, Mümtaz Yener, Nejat Melih, Faruk Morel, Yusuf Karaçay, İlhan Arakon’un eserleri yer almıştı.
Avni Arbaş
Balık konusu hazırlıklarından sergilenme aşamasına kadar ilk kez böylesine ön plana çıkarılıyordu. Balık figürü 1872 yılında Halil Paşa’nın Balıkçılar tablosundan Liman Sergisi’nin açılışına dek birçok sanatçı tarafından işlenmişti. Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, Sami Yetik, Mehmet Ruhi Arel, İbrahim Çallı, Ali Sami Boyar, Hikmet Onat, Ali Cemal, Namık İsmail, Nazmi Ziya Güran, Feyhaman Duran, Hüseyin Avni Lifij’nin eserleri ilk akla gelenler arasında.
İbrahim Çallı
Gözlerin bu figüre çevrilmesinde İstanbul’da balığın günlük yaşamın ayrılmaz parçasını oluşturmasının payı büyüktü. Yoksullar kıyılarda avladıkları balıklarla sofra kuruyor, Tevfik Fikret’in “Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,” dizesi kuşaklar boyu dillerden düşmüyor, İstanbul’un kalburüstü diye nitelenen kesiminden aileler boğazda balık avını şölen havasına sokuyordu.
“Bir Lale Devri varsa, bir de Lüfer Devri vardır” sözleriyle anılarda yaşayan, 19. yüzyılın boğazda balık alemlerini anımsayan Servet-i Fünun Dergisi yazarlarından Asaf Muammer Bey, yıllar önce kendisiyle yapılan bir sohbette şöyle diyordu:
“Evet gelelim o eski alemlere. Bu alemler mehtaplı gecelere tesadüf ederse, onun tadına doyum olmazdı. Bu mehtap da, Boğaz’da oturanların İstanbul’a göç etmek üzere bulunduğu bir mevsime isabet ederdi. Yani bilhassa eylül mehtabı…”
Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk kez Cumhuriyet gazetesinde1948 yılının şubat – haziran ayları arasında yayımlanan Huzur romanında, “Eylül sonlarına doğru lüfer avı Boğaz'ı tatmak için yeni bir vesile verdi. Lüfer, Boğaz'ın belki en cazip eğlencesidir” diye yazmıştı. Roman kahramanı Mümtaz, lüfer konusundaki bilgileri Karekin Deveciyan’ın Türkiye’de Balık ve Balıkçılık kitabından öğrenmişti. Yazar romanı o kitaptaki bilgilere göre kaleme aldığını eserinin başlarında okura bildirmişti. Tanpınar bu gerçeği romanın ilk yayımından on yıl sonra yine aynı gazetede yer alan “Lodosa, Sise ve Lüfere Dair” başlıklı yazısında bir kez daha vurgulayacaktı:
“Huzur’da lüfer avından bahsetmiştim. Fakat bu kadar muhteşem, âdeta bayram şeklini hiç görmemiştim. …Şimdi şu anda olduğu gibi. Penceremden birkaç kilometre ileride yirmi otuz kadar lüfer kayığı, hafif pusun sararttığı ve suda aksini büyüttüğü ışıkları ile büyük yelkeni ile, kanatlarını yarı açmış masal kuşları, büyük masal kelebekleri gibi arkalarında Üsküdar ışıkları -çok şükür Üsküdar yerinde- inip çıkıyorlar. …Meğer İstanbullunun takviminde bizim her yıl, haberimiz olmayan bir şehrâyini (şenliği) lüfer bayramı varmış.”
Tanpınar yazısını şöyle sürdürüyordu:
“Gece sis büsbütün arttı. On bire doğru indiğim Kadıköy iskelesinin bir adım ilerisi karanlığın aşılmaz bir duvarı olmuştu. Yalnız bir noktada, Haydarpaşa garının çok uzaklara atılmış ışıkları, sudaki akisleriyle beraber, bu duvarın üzerinde uzak, çok hayalî ve zengin bir binbir gece, bir Şehrâzâd dekorunu aksettiriyordu. Manzara o kadar değişik idi ki, çoluk çocuk bütün bir iskele kalabalığı şikâyeti aklına bile getirmeden bu masalı doya doya seyretmeğe çalışıyordu.”
Nedim Günsür
Tüm bu eski defterleri karıştırırken Ankaralı müzikseverler Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Cemi’i Can Deliorman şefliğinde açılış konserinde Rimsky Korsakov’un senfonik suiti Şehrazad’ı bir kez daha dinleme olanağı buldular. O akşam lüfer mevsiminin müjdecisi eylül aynın ilk hilalinin görülmesinin ikinci günüydü. 10 Eylül akşamı, süitin birinci bölümünün esin kaynağı masaldaki Sinbad’ın boş ağını anımsarken, Ankara’daki balıkçı tezgahlarının fakirliği, 80 yıl geride kalan sergi, Tanpınar’ın Huzur romanı ve Nedim Günsür’ün Lüfer Avcısı tablosu birbirini izleyen kareler gibi gözümün önünden aktı gitti…
Vecdi Seviğ
14 Eylül 2021, Ankara