Uzatmalı Sezonda Namus Düşkünleri:
Köylü Namusu ve Palyaço Operaları
Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) tarihi sahnesinde 30 Ocak 2023 akşamı Cavalleria Rusticana (Namus Düşkünü Köylü) ve I Pagliacci (Palyaçolar) adlı tek perdelik iki opera sergilendi (eserlerden librettosunun ülkemizde Türkçe’ye ilk çevrildiği adlarıyla, “Köylü Namusu” ve “Palyaço” olarak söz edeceğim). Bu iki eser 1893 yılından beri opera sahnelerinin anne (besteci) ayrı, baba (librettist) ayrı kardeşleri olarak beraber sahnelenmektedir. Köylü Namusu’nu G. Verga’nın oyunundan esinlenen C.G. Targioni-Tozzetti’nin librettosu üzerine 1890’da Pietro Mascagni bestelemiştir. Palyaço’nun ise hem librettosunu hem de bestesini 1892’de Ruggero Leoncavallo yazmıştır. 11 Aralık 2021’de Ayşe Dağıstanlı Parlar’ın rejisiyle sezon prömiyeri yapılan eserler hakkında ayrıntılı bilgiler Sayın Şefik Kahramankaptan tarafından kaleme alınmış olduğu için bu yazıda sadece 30 Ocak temsili hakkındaki izlenimlerimi sunacağım.1
Yaratıcı Sanatçılar
Öncelikle Köylü Namusu ve Palyaço’nun ruhunu özümsemiş, yapmacıksız, yalın rejisi için Ayşe Dağıstanlı Parlar‘ı kutlamak isterim. Arkada kilise, bir yanda ev, diğer yanda şaraphane, ortada köy meydanı olmak üzere basit bir hareket alanı gibi durmakla beraber yaklaşık 95 dakika içinde kısa ama bol olaylı bir roman içeriğinin anlatılması söz konusudur. Yine bu süre içinde beş solist, koro, İsa heykelini taşıyan figüranlarla tören alayı ve bir de at arabası sahneye girip çıkmalıdır. Bu karmaşık bulmacaları marifetli rejisiyle çözen Dağıstanlı Parlar‘ın mizansenleri tümüyle sorunsuz ve estetik akışlı idi. Keza Palyaço’da Köylü Namusu’nun dekoru üstüne aplike edilmiş “palyaçoların oyun sahnesi” derinlikli bir etki sağlamıştı. Hem dekor hem de kostüm tasarımı açısından Çağda Çitkaya ile Tülay Şimşek reji konseptine uygun, başarılı tasarımlar yaratmışlar. Esasen aynı kurumda defalarca sahnelenmiş eserlerin yorumuna yenilik katmak da zordur, katmamak da. Mizansen, dekor, kostüm, aydınlatma da dahil olmak üzere ince dokunuşlar ve tüm ayrıntılarla rejide kendi dikişini tutturmayı başarması nedeniyle Ayşe Dağıstanlı Parlar’ın doğru yolda olduğu gözüküyor.
Öte yandan reji açısından dikkati çekmek istediğim iki konu var; bunlardan birincisi Köylü Namusu’nun “İntermezzo”sunda perdenin kapanmasıydı. Perde kapanınca seyircilerin bir kısmı araya çıkıldığı duygusuna kapıldılar, bu yüzden aralarında konuşmaya ve telefonlarına sarılmaya başladılar. Oysa opera külliyatının en harika intermezzo bestesi Köylü Namusu’nunkidir. Belki perdenin kapatılmamasına bir çözüm bulunabilseydi tüm seyirciler doya doya dinleyebilirlerdi. İkinci konu ise Palyaço operasında Canio’nun “Vesti la giubba" (Elbiselerini giy) aryasının sonunda sahneden çıkmasıydı. Oysa sanatçının alkışı alabilmesi için sahnede seyircilerin gözü önünde olması, adeta talep etmesi gerekiyor. Seyircinin boş sahneyi alkışlayabilme refleksini göstermesi her zaman mümkün olmayabilir.
YORUMLAYICI SANATÇILAR
Köylü Namusu
Bir opera kurumunda Köylü Namusu operası sahnelenecekse, “iyi Santuzza’nız var mı?”, diye sorulur. ADOB bu soruya “en mükemmeli var”, diye yanıt vermiş olmalı. Çünkü bu başrolü, içinde kızıl dalgalar olan mor renkli, yoğun ve gür, tam olması gereken Santuzza sesiyle Ezgi Karakaya oynuyordu.
Karakaya bir gence âşık olmuş, evlenme vaadine güvenmiş, kendisini ona teslim etmiş ama sonra aldatılmış, tutkulu ve üstelik de inançlı bir kadının tüm bu duygularının aromasını içeren pürüzsüz bir söyleyişle seyircileri büyüledi. Hem sesinin hem de sahnesinin dramatik etkisi onun rolünün gereğini anladığını gösteriyordu. Karakaya yeteneğinin bilincinde olan, hedefini bilen, kararlı ve azimli bir genç mezzosoprano. Ülkemizde kazandığı çok sayıda ödülün yanı sıra yurtdışında da ödüllere layık görülmüş. Önümüzdeki yaz Almanya’da İmmling Opera Festivali’nde G. Verdi’nin Nabucco operasında Fenena rolüyle seyirci karşısına çıkacak.
Turiddu rolünde Arda Doğan yer yer genizden gelen derin ve geniş turkuaz renkli sesiyle büyük beğeni topladı. Bir yandan evli bir kadına tutkun, diğer yandan nişanlısına karşı sorumluluğunun bilincinde, yitik ruhlu Turiddu’nun kadere itiraz eden tizleri kolay unutulmayacak türdendi.
Lola rolünde Aslı İşçan sesiyle ve söyleyişiyle cilveli Lola’yı öylesine iyi ifade etti ki, kırıtkan beden hareketleri sanki daha az bile olabilirdi. Anne Lucia rolünde Elif Dikmen‘in notaları kaydırır gibi oldukça bağlı söyleyişi yaşlı sesini andırıyordu. Öte yandan sahnesi söyleyişine kıyasla genç kalıyordu.
Palyaço
Nedda rolünde (pardon, önce sopranolar!) Tuğba Mankal açıklı koyulu bordo renkli, pürüzsüz, içinde yoğrulmak arzusu uyandıran bir sese sahip. 2019 yılında Muhlis Sabahattin Ezgi’nin Ayşe operetindeki Ayşe rolü yorumu için “genç soprano koyu narçiçeği, yer yer açık bordo renkli büyük, pürüzsüz kadife gibi sesi ve yine pürüzsüz sahnesiyle gerçekten bir başrol sanatçısı olduğunu kanıtladı.”, diye yazmışım.2
Gerçekten de yurtdışında önde gelen şan hocaları ile çalışmış olan, mesleğine saygılı, sorumluluğunu bilen bir sanatçı olan Mankal o günden bugüne her eser ve her temsilde deneyimini hızlı ve emin adımlarla artırıyor. Sesinde en ufak bir zorlama olmadığı gibi genişleme, rahatlama var. Söylerken sesi nefes alıp verir gibi kendiliğinden bir nehir gibi akıp doğallıkla dökülüveriyor ve seyircinin duygularını ele geçiriyor. Sahnesi de tiyatro eğitimi almış profesyonellere taş çıkarır düzeyde. Geniş bir repertuvara sahip olan sanatçı yurtdışında Sırbistan, Fransa, İtalya’da solist olarak sahneye çıkmış durumda. Onu bir gün Faust’ta Marguerite’yi söylerken izlemek için can atıyorum.
Eserin başrolünde Ünüşan Kuloğlu yeşil-taba karışımı renkli, yoğun akışkan kremamsı sesi ve deneyimli söyleyişiyle mutsuz palyaço ve kıskanç koca Canio’yu inandırıcı şekilde yorumladı. Belli ki “Helden tenor” olmak demek sadece büyük dramatik tenor olmak demek değil, aynı zamanda sesini iyi tanıyan duayen sanatçı olmak demek.
Kuloğlu‘nun Canio’sundan etkilenmemek mümkün değil. Silvio rolünde opera sahnesinin bir diğer tecrübeli baritonu Çetin Kıranbay ile Beppe rolünde genç tenor Mehmet Kavil de rollerini başarıyla yorumladılar.
Köylü Namusu ve Palyaço
Her iki eserde de rol alması nedeniyle Kamil Kaplan’dan iki rol değerinde söz etmek gerekiyor. Kaplan, Köylü Namusu’nda önce uzaktaki işinden eve dönen köyün zengin arabacısı Alfio rolünde karşımıza çıktı. Alfio cebi para dolu şekilde eve döndüğü, güzel ve çekici karısı Lola’ya kavuştuğu için çok keyifliydi, neşeli bir aryayla diğer köylülerle kadeh kaldırdı. Ardından, yokluğunda karısının kendisini aldattığını öğrenen Kaplan’ın Alfio’sunun sevimli şen yüzü aninden karardı. Öfkesi sadece sesi ve yüzünden değil, gözleri, kaşları, omuzları ve sinir içinde sürekli ovuşturduğu ellerinden de okundu. O andan itibaren bir insanın duygu ve davranışlarındaki böylesine dramatik değişimi Kaplan hem sahnesi hem sesinin ifadesiyle olağanüstü başarıyla sergiledi; sahnedeki Kaplan değil Alfio’nun ta kendisiydi.
Kısa bir aradan sonra ikinci eser Palyaço’da ise Nedda’ya hastalık derecesinde tutkun Tonio rolünde karşımıza bambaşka bir Kamil Kaplan çıktı. Önce tacizkâr, reddedilince pasif agresif ruh haline geçen bedensel özürlü ve ruhsal takıntılı Tonio kompozisyonu fevkalade başarılıydı. Perde açıldığındaki "Si può?... (Mümkün olabilir mi?) aryasındaki heyecanı daha eserin en başından seyircinin dikkatinin ve ilgisinin ona yoğunlaşmasını sağlamıştı. Devamında da sahnede Kaplan değil, Tonio vardı. İki perde arasında birbirinden bu denli farklı iki karakterin dört farklı ruh durumunu mükemmel şekilde betimlemesi gerçekten büyük bir başarıdır. Önceki yıllarda IV. Murat, Sihirli Dünya, Paris Hayatı, Troya operalarında izleyip zihnime kaydettiğim genç sanatçılardan biri olan Kaplan kendisini inanılmaz düzeyde geliştirmiş özel bir sanatçı. Dahası, çok değil, daha bir ay önce Andrea Chénier operasındaki yorumu için şunları yazmıştım: “Önceleri uşak, ilerleyen zamanda ihtilalci Carlo Gérard rolünde Kamil Kaplan daha ilk perdede sahneye çıkıp söylediği ilk aryadan itibaren, özellikle de başrollerde nedense pek önem verilmeyen oyun gücüyle son derece inandırıcı ve etkileyiciydi. Sahnelerimizin genç ve böyle rollerin emanet edilebileceği bir baritona sahip olduğunu görmek ne kadar mutluluk verici.” 3 Sonuçta, bu kadar kısa zaman diliminde üç farklı karakterin ikişer farklı ruh durumuna bürünebilmek ancak “rolü oynamakla” değil, daha makyaj odasında “o karakterin kendisi olmakla” mümkündür, bunu başarabileni kutlamak gerekir!
Öte yandan temsillerin başarısına Maurizio Preziosi’nin hazırladığı ADOB Korosu ve Hülya Kazan Günay ile Öykücan Yavşan’ın hazırladığı ADOB Çocuk Korosu, Nazlıcan Fırat’ın koreografisi ile bale dansçıları Asya Canbulat ve Özkan Gültekin’in önemli katkısı olduğunu ifade etmek isterim. Şef Sunay Muratov‘un bu iki romantik eseri dramatik Verdi eserleri gibi yönetme eğilimi başkemancı Sibel Güçlü’ye ve ADOB Orkestrası’na güveniyor olduğunun kanıtıydı. Nitekim, Sevinç Aliyev‘in viyolonsel solosu, Ferhat Göksel’in klarnet solosu, Cem Akçora’nın korno solosu ve Sefa Erşahin’in fagot solosu çok başarılıydı.
Palyaço'nun selamında orkestra şefi ve sanatçılar (Foto:Pınar Aydın O'Dwyer)
Temsiden önce başlayan sulu kar, çıktığımızda tutmaya başlayan karın müjdesi olduğu gibi temsilin genç solistleri de yeni yılın müjdeli hediyeleriydi. Gerçekten de intermezzo’lu bu iki eser bana ulusal operamızın “intermezzo”da (geçiş evresi) olduğunu düşündürdü: Genç sanatçılar az sonraki perdede bayrağı tümüyle devralmaya hazırlar!
Pınar Aydın O’Dwyer
6 Şubat 2023, Ankara
Fotoğraflar: Yusuf Emre Turan
Not: Sahne üstündeki çevirilerde: İlk eserde iki yerde ayrı yazılması gereken “da” beraber, ikinci eserde beraber yazılması gereken “da” ayrı yazılmış (“şu an da” yerine “şu anda” olmalı).
1 https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/sefik-kahramankaptan/mezzosoprano-genel-mudurun-yakasina-yapisirsa/2663/
2 https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/kullerinden-dogan-zumrud-u-anka-ayse-opereti/1943/ Erişim: 2.3.2019
3 https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/andrea-chenier-daha-muhtesem-yilbasi-hediyesi-olamaz/2913/ Erişim: 2.2.2023